Siyasetin en çirkin yüzü

Seçim kampanyalarını sevmiyorum.
Siyasetin en çirkinleştiği; siyasetçilerin zıvanadan çıktığı, o zamana kadar savundukları bütün ilkeleri rafa kaldırıp her türlü oportünistliği yapmayı meşru gördükleri bu dönemlerden; bu dönemlerdeki siyasi polemiklerden nefret ediyorum.

Siyasi çizgisine karşı olduğum ya da önemsemediğim siyasetçiler bunu yaptıkları zaman fazla da etkilenmiyorum da önem verdiğim siyasetçiler yapınca sarsıcı oluyor.

Böyle zamanlarda hep aynı soru dolaşıyor kafamda: Hangisi gerçek? Siyasette sular sakin akarken hesaplı-kitaplı söylenen sözlerin sahibi olan siyasetçi mi gerçek; yoksa şu anda seçim kazanma arzusuyla gözü dönmüş, canını dişine takmış çalışan ve bunu yaparken de etrafta kırılmadık pot, çiğnenmedik ilke bırakmayan siyasetçi mi gerçek? Siyasetçinin seçim kampanyasındaki hali, her türlü kontrolün devre dışı kalıp gerçek kişiliğin ortaya çıktığı an mı, yoksa geçici bir metamorfoz mu yaşanıyor bu kampanya günlerinde?

Bana kalırsa bir insan, ölüm cezasına gerçekten karşıysa, bir insanın devlet tarafından soğukkanlı bir şekilde katledilmesini insanlık durumuna aykırı görüyorsa sırf rakibine oy kaybettirmek için “Apo’yu siz asamadınız” polemiğine girmez, giremez, buna dili varmaz.

Ayrıca, MHP lideri Bahçeli siyasi hayatının en hayırlı işlerini sözü edilen koalisyon döneminde yaptı. Avrupa Birliği üyeliği perspektifinin önüne dikilmek yerine, zaman zaman kendi parti programından da fedakârlık ederek yanında yer aldı; uzlaşmacı, sorumlu bir politika izledi. İdam kararının kaldırılmasına verdiği destek, bu sorumlu politikanın en saygıdeğer örneklerinden biridir.

Hal böyleyken, kendisi de AB üyeliği için çalışan bir politikacının, sırf milliyetçi oyları kendi tarafına çekmek için, rakibini bu kadar yanlış ve haksız bir noktadan sıkıştırmaya çalışması etik midir? Başbakan, Bahçeli’nin o günlerde katır gibi direnmesini, Öcalan’ı astırmasını, AB yolunu kapatmasını, o dönemde yapılan bütün diğer reformların da yapılmamasını mı tercih ederdi?

Hadi bu geçmişte kalmış bir mesele…

Peki ya Erdoğan’ın üç-beş oy uğruna, af gibi kritik bir meselede, gelecekte kendi elini kolunu da bağlayacak olan bu saldırgan milliyetçi tutumuna ne demeli?

Bir siyasi parti, genel af konusunun bugün gündeme getirilmesinin yanlış olduğunu düşünebilir ki ben de böyle düşünüyorum. Çünkü genel af, her şeyden önce siyasetçilerin değil toplumun karar vereceği bir meseledir. Çünkü suç, devlete ya da hükümete karşı değil bütün halka karşı işlenmiştir. Dolayısıyla, affın gündeme gelebilmesi için halkın geçmişte olan bitenleri affetme noktasına gelmiş olması, acı ve öfkenin yerini merhamet duygularının almış olması; toplumun çoğunluğunda, artık eski acı günlerin üzerine bir sünger çekip yeni bir döneme adım atma isteğinin ağır basması gerekir.

O günler ne zaman gelecek bilmiyoruz. Ama biraz ileri görüşlü her siyasetçi görüyor ki bu günler bir gün mutlaka gelecek. Türkiye yarın ya da öbür gün, affı konuşmak zorunda kalacak. Silahların susup iki halkın kucaklaşmasının, şiddetin yerini siyasetin almasının ayrılmaz bir parçası olarak gündeme gelecek af… Şekli, şemali, kapsamı elbette çok tartışılacak ama sonuçta bir af olacak…

O yüzden de özellikle Kürt meselesini çözme konusunda iddialı bir partinin lideri, halkın duygularının öfke ve intikamdan merhamet ve affetmeye doğru dönüşmesine yol açacak, kamuoyunun oluşmasına katkıda bulunabilecek her girişimi, her çıkışı olumlu karşılaması -ses etmese de- memnum kalması gerekir.

Ama Erdoğan bunu yapmıyor. Kılıçdaroğlu’nun Tunceli açıklamasını halkın öfke ve intikam duygularını körüklemek için bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiriyor ve üstüne atlıyor. Referandumda kazanmak öylesine “tek hedef” halini almış ki yarın öbür gün bu dosyanın kendi önüne de geleceğini; belki bizzat kendisinin halka “affedin artık” çağrıları yapmak zorunda kalacağını düşünmüyor.

“Kim bu genel aftan bahseden cüretkâr… Karşında yüzde 65’imizde kaya gibi biz dikiliriz… Genel af kimsenin haddi değildir… Bayrak kırmızısı, şehit kanı…” Artık Allah ne verdiyse verip veriştiriyor.

Ve tabii bütün bu sözler yarın karşısına çıkarılmak ve ayağına pranga yapılmak üzere tarihe not ediliyor.

Bugün, 31.08.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et