“Sivil Darbe” ve Yalancı Çobanın Dramı

İktidar partisinin “sivil darbe” yapma veya “sivil vesayet” rejimi kurma peşinde olduğu tezi bir süredir medyanın bir kanadınca ve muhalefet partilerince ısrarla işleniyor. Aslında, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne karşı kuşkucu olan veya ona kategorik olarak karşı olanlar neredeyse iktidara geldiği tarihten beri onun baskıcı bir rejim peşinde olduğunu yazıp söylüyorlardı. Şimdiye kadar bu “tehdidi”, genellikle, AKP’nin muhafazakâr hayat tarzını egemen kılacağı, hatta açıkça “şeriatı getireceği” şeklinde ifade ediyorlardı. Şimdilerde ise daha çok onun bir “tek parti diktası” kurmaya çalıştığından yakınılıyor.

Aslına bakılırsa, hükümetlerin otoriter eğilimler göstermesi ihtimaline karşı toplumda genel bir uyanıklığın olması demokrasi için kötü bir şey değildir. İktidardaki partinin arkasında güçlü bir çoğunluğun bulunduğu durumlar için bu dikkat ve uyanıklık özellikle iyidir. Ne var ki, seçilmiş iktidarların baskıcılığa yönelme ihtimaline karşı uyanık olmayı aşırı ölçüye vardırıp bunu neredeyse bir paranoya dönüştürmek suretiyle toplumda genel bir güvensizliğin yaygınlaşmasına sebep olmak da demokrasi için “hayırlı” olmasa gerektir.

Bana öyle geliyor ki, Türkiye bugün aşağı yukarı bu noktadadır. Neden böyle düşündüğüme gelince: AKP’nin hükümet etme tarzında demokrasi ve hukuk devleti açısından gerçekten de rahatsızlık verici yanlar var, ama yine de bu hükümete karşı pompalanan korkuların çoğunun olgusal temeli bulunmamaktadır. Eğer yakın siyasi tarihimize biraz dikkat nazarıyla bakarsak, AKP yönetiminin şikâyet konusu kimi uygulamalarının Türkiye için yeni veya bu iktidara özgü bir durum olmadığını anlayabiliriz.

AKP iktidarının gerçekten eleştirilmeyi hak eden yanlarının başında, sanıyorum, onun kadrolaşma politikası gelmektedir. Benim gözleyebildiğim kadarıyla, bu konuda AKP bayağı partizanca davranmaktadır. O kadar ki artık bir “AKP bürokrasisi”nin varlığından bile söz edilebilir. Bunun gibi, bu dönemde “AKP zenginleri” zümresinin türemiş olduğu da bir gerçektir. Bu elbette ciddi bir sorundur. Ama itiraf edelim ki, bu aslında Türkiye’nin cari rejiminin yapısından kaynaklanan genel ve müzmin bir sorundur. Bu yapı devletten geçinmeyi ve devlet eliyle zenginleşmeyi normalleştiren bir yapıdır ve bundan sadece AKP değil, gelmiş geçmiş iktidarların hepsi nemalanagelmiştir.

Kanaatimce, AKP’nin baskıcılığa yöneldiği, hatta bir “sivil darbe” peşinde olduğu ithamlarına yol açan asıl olay, “derin devlet”in tasfiyesi için yapıldığı söylenen son yıllardaki operasyonların yürütülme tarzıdır. Kastettiğim, Ergenekon kovuşturması ve son haftalardaki “kozmik oda” operasyonlarıdır. Bunların her ikisi de devletin kendi içindeki çeteleşmiş, illegal unsurlardan arındırılması suretiyle şeffaf ve hukuka bağlı devlet anlayışına geçilmesi bakımından hayati gelişmeler olmakla beraber, Ergenekon kovuşturmasında zaman zaman “hukuk devleti” ve “insan hakları” gerekleriyle bağdaşmayan uygulamalar olması bu iktidara zaten kuşkuyla bakan kesimleri daha da endişelendirmektedir. Bununla beraber, bu “temizleme” işinden şu veya bu nedenle rahatsız olan kesimlerin kamu oyunun dikkatini kasıtlı olarak münhasıran bu gibi hatalara çektikleri de bir gerçektir.

Öyle anlaşılıyor ki, bu hükümetle ilgili kuşkuları artıran başka bir durum da meselenin silâhlı kuvvetlere uzanan yönüdür. AKP hükümetinin ordunun üstüne fazla gittiği söylenmektedir. Ama sanıyorum bu, hükümetlerle silâhlı kuvvetler arasında şimdiye kadar geçerli olan anormal ilişki biçiminin herkesçe kanıksanmış, hatta içselleştirilmiş olmasından kaynaklanan yanlış bir algıdır. Şunu anlatmak istiyorum: İnsanlar orduyu sistem içinde, sivil-siyasi iradeden bağımsız özerk bir güç olarak algılayageldikleri için, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin hukukunun orduya da dokunmaya başlamasını bu hükümetin kötü niyetine bağlama eğilimindeler. Ne var ki, demokratikleşen bir Türkiye’de silâhlı kuvvetlerin adeta ayrı bir devlet olarak kalmasına imkân yoktur. Bırakalım demokrasiyi, en azından medeni olmak iddiasındaki bir ülkede ordu hem sivil iradeye bağlı, hem de ülkenin genel hukukuna tabi olmak zorundadır.

Eleştirilebilecek birçok yönü varken AKP’yi yanlış yerden eleştirenlerin, endişelerinde gerçekten de samimi iseler, günün birinde “yalancı çoban”ın durumuna düşmeleri ihtimalini ciddiye almalarında yarar var.

Taka, 12 Ocak 2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et