Önce, Büyük Yolsuzluk Operasyonu ile ilgili yazdığım ilk yazıdan bir bölüm:“Şu anda başlatılan bu büyük operasyonun siyasi anlamı ve hedefi de elbette üzerinde durulması gereken, ayrıca değerlendirilmesi şart olan bir konudur.
Ama bu konu, hiçbir zaman işin aslının önüne geçmemelidir. Operasyonun amacı ile ilgili spekülasyonların yolsuzluk iddiasını gölgelemesine, ikinci plana atmasına izin verilmemelidir.”
Olayın sıcağı sıcağına yazdığım bu yazıdan sonra, olup bitenlere baktığımda gördüklerim şunlar:
Soruşturmaya iki yeni savcının eklenmesi son derece doğal. Gelinen noktada taraflar arasında güvenden söz edilemeyeceğine göre, soruşturmanın sağlıklı yürümesini garantiye almak için böyle bir önlem alınması normaldir. Ama soruşturmada görev alan 5 şube müdürünün alelacele görevden alınmaları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu tasarrufun kamuoyu vicdanında“yolsuzluğun üstü mü kapatılıyor” endişesi yaratması kaçınılmazdır.
Öte yandan “Başbakan’ın haberi nasıl olmaz; İçişleri Bakanı’nın oğlunun takipte olduğunu basından öğrenmesi olacak iş midir” tarzındaki itirazların herhangi bir hukuki dayanağı olmadığı, savcılığın bu soruşturmayı tamamen gizli bir şekilde yürütmeye hakkı olduğu yasa maddeleri gösterilerek kondu ortaya. Bu da zor anlaşılabilecek bir durum değil ve zaten yargının yürütme ve yasamadan bağımsız üçüncü bir güç olmasının anlamı da bu…
Gelelim büyük resme…
Buraya kadar hukuk konuştuk, şimdi biraz da siyaset konuşalım. İlk yazımda “Başlatılan bu büyük operasyonun siyasi anlamı ve hedefi de elbette üzerinde durulması gereken, ayrıca değerlendirilmesi şart olan bir konudur” demiştim ya; artık sıra bu konuya geldi sanırım.
Bugün Türkiye’de başını kuma gömmemiş herkes gibi ben de son operasyonun dikkatle planlanmış, zamanlanmış, hedefi belli, siyasi bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Bu olay artık devlet içinde, kendi siyasi hedefleri olan, ortak bir irade gösteren, ortak hareket eden otonom bir oluşumun varlığını görmezden gelinemeyecek bir hale getirmiştir. Yani Başbakan haklıdır. Bu bir siyaset mühendisliğidir ve hedefi de Erdoğan hükümetine seçim öncesinde ağır hasar vermektir.
Hepimiz için tehdit
Bu oluşumun varlığını sadece siyasi iktidar için tehdit olarak görmek de yanlıştır. Böyle bir tablo sadece hükümet ya da muhalefet partileri ya da Meclis’te değil, bütün toplumda ürküntü ve korku yaratır. Bu yapı tasfiye edilmeden hiç kimse kendini güvende hissedemez. Oylarımızla getirdiğimiz iktidarın ne zaman nasıl bir operasyonla götürüleceğini bilememek, böyle bir ülkede yaşamak, istikrarı da güvenlik duygusunu da yok eder.
Şu son olayda bu oluşum devlet içinde kazandığı mevzileri hayırlı bir iş için kullanmış olabilir; eğer iddialar doğrulanırsa bu sayede biz de büyük bir yolsuzluk ağını öğrenmiş oluruz. Ama bu da bir şeyi değiştirmez. Yarın öbür gün bu gücün hangi amaçla kullanılacağını, neler yapacağını bilemeyiz. Hangi araçlar kullanılarak hükümet politikaları üzerinde baskı oluşturulacağından; bakanların ya da milletvekillerinin iradelerinin hangi araçlar kullanılarak teslim alınacağından emin olamayız.
Çünkü karşımızda elimizle tutamadığımız, gözümüzle göremediğimiz, yasalara bağlı olma zorunluluğu olmayan bir yapı var. Seçilmişler yanlış bir şey yaptıkları zaman hesap sorabiliriz ama bu yapıdan soramayız. O yapıyı dizginleyemez, denetleyemeyiz.
Hukuk içinde kalarak tasfiye edilmelidir
İşte bu yüzden de, hükümetin bu yapıyı tasfiye etmek gibi acil bir görevi vardır. Böyle bir tasfiye hareketinin meşruiyetine demokratik hukuk devletini savunan hiç kimse karşı çıkamaz.
Burada püf nokta, tasfiyenin hukuk devleti anlayışı içinde yapılmasıdır. Bizim devletin çatışmaların kızıştığı ortamlarda “rutin dışına çıkma” alışkanlığını birçok örneğiyle biliyoruz. Şimdi yeni ve çok şiddetli bir çatışmanın ortasında olduğumuza göre, yine “rutin dışına çıkma” ve bir cadı avı başlatma tehlikesine karşı baştan uyarmak isterim.
Bu yapılanmanın tasfiyesi mutlaka hukuka uygun bir şekilde; insanlar sırf kimlikleri yüzünden mağdur edilmeden; devletin hiyerarşik işleyişine aykırı davranıldığı ve otonom grup tavrı gösterildiği ortaya konularak yapılmalıdır.
Zor olduğunu biliyorum. Ama devlet olmak da böyle bir şey işte…
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.