Son yıllarda 3. Dünya Savaşı’ndan sıkça söz ediliyor. Farkında olanlarımız kadar olmayanlarımız da çok. Bu savaşın tohumları Arap Baharı ile atıldı. Ama savaş Suriye ile başladı. Ne yazık ki Türkiye’yi de bu savaşın merkezlerinden biri haline getirmek için büyük uğraş veriliyor. Karşı karşıya olduğumuz asimetrik saldırılar da bunun göstergesi. Türkiye 2015’ten beri korkunç bir şiddet sarmalının içine sokulmak isteniyor. Bunun için de toplumun sinir uçlarını rahatsız edici hamleler yapılıyor. Bombalamalar ve silahlı saldırılar bunun sonucu. 15 Temmuz gecesi doğrudan bir hamle yapılmaya çalışıldıysa da başarılı olunamayınca strateji değişikliğine gidildi. Asimetrik saldırılar ülkenin her tarafına, özellikle büyük şehirlerin hassas noktalarına taşındı.
İlk bakışta ‘saf’ bir terör saldırısı olarak yansıyan bu olaylar birbirlerine bağlı. Yani hiçbiri bir grubun rastgele yaptığı bir iş değil. Bunun en son örneği Ortaköy’deki saldırı.
Saldırıdan önce sosyal medyadan liste başı haline gelen hashtag’ler bu saldırının haber vericisiydi. Yılbaşı kutlamalarını hedef alan bu mesajlar toplumun farklılıkları, inanç ayrılıkları üzerine kurulan bir oyundu. Bunu anlamak için ileri derecede bir zekâya sahip olmaya gerek yok.
Yeni yıla girdiğimiz ilk saatlerde bir teröristin elinde uzun namlulu silah ve sadece ordu envanterlerinde bulunabilecek flaş bombalarıyla insanları katletmesi asla belli bir inanca sahip kişilerin üzerine atılabilecek bir hadise değil. Zaten çıkan deliller, elde edilen veriler de bunu kanıtlıyor. Hatırlanacağı gibi saldırıdan önce de laiklik meselesi yeniden gündeme getirilmişti.
Terörist hala kayıp. Bu iş profesyonel bir ekip tarafından yapıldı dediğinizde gülenler, dalga geçenler ve sizi çomar olmakla suçlayanlar içlerindeki kin ve nefrete teslim oldukları için akıllarını ve vicdanlarını tamamen yitirmiş yığınlar. Adil Öksüz’ü hatırlayın. 5 ay geçti ve hala yakalanamadı. Reina teröristi… O da hala yakalanamadı. Peki bu alçakları kim, nasıl kaçırdı ve nasıl sakladı?
Ordularda görev yapan özel kuvvet askerleri bir ülke topraklarında operasyon yaptığında onları motive eden şey düşman topraklarından kurtulup kendi topraklarına ulaşma çabası. Ne yapacaklarını, ne tarafa gideceklerini biliyor olmaları. İşte bu teröristler de aynı motivasyona sahipler. Yani ciddi bir organizasyon içindeler. Reina’da insanları öldüren terörist de aynı motivasyonla kaçtı ve himaye altına alındı. Eğer bu sıradan bir olay olsaydı 2 gün içinde yakalanırdı. Yakalanamasa bile en azından bir iz ve bir işaret bırakırdı. Ancak ortada hiç iz yok.
İçinizdeki kini ve nefreti bir kenara bırakarak düşünün. Sizce ortada bir gariplik yok mu? Sizce bu mesele basit bir laiklik meselesi mi? Yaşam tarzı meselesi mi. Eğer cevabınız evetse yollarımız burada ayrılıyor. Çünkü aklını ve vicdanını nefretine teslim edip ruh sağlığını yitirenler zaten teröristlere dolaylı olarak destek veriyor demektir. Mesele basit bir laiklik, yaşam tarzı meselesi değil. Bunlar ülkemizde yapılan operasyonları örtmek için kullanılan kılıflar. Son dönemlerde yaşadığımız olaylara bir adım geriye çekilip bakarsanız büyük fotoğrafı görebilirsiniz.
Olayların arkasında kimin ve hangi ülkelerin olduğu konusunda da sık sık flood’lar dolaşıyor. Yani failleri zaten belli. Yapmamız gereken büyük devletlere yakışır şekilde diplomatik ve bazen de post diplomatik yolları kullanmak. Başka çaremiz yok. Gidecek yerimiz de yok. Başarılı olurlarsa bugün o burun kıvırdığımız Suriyeli mültecilere dönmemiz işten bile değil.
Birbirimizi suçlamak yerine ülkeye sahip çıkalım. Sonra politikalarını beğenmiyorsak demokratik yollarla ülkeyi yönetenlerden hesap sorabilecek konumda olalım. Bunu başaramaz, birbirimizi suçlamaya devam edersek, Osmanlı’ya hasta adam benzetmesi yapanların bugün de Türkiye Cumhuriyeti için aynı söylemi dillendirmeye başlamasının amacını göremeyiz. Aynı yöntemleri, aynı tavırları, aynı niyetleri taşımalarını görmezden gelirsek, Doğu’da, Suriye’de, Beşiktaş’ta; Ortaköy’de, Kayseri’de, Ankara’da ve daha nice şehirlerde katledilen insanlarımızın kanlarını yerde bırakmış oluruz. Sıkı durun, birbirinize tutunun, çeşitliliklerimizi bereket olarak görün, aklınıza, vicdanınıza sahip çıkın. Kin ve öfkenize yenilmeyin. İktidarlar değişir ancak vatanı değiştiremeyiz.
Sıkı durun! Her şey yeni başladı!
Oğuz Turan Yayla, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Öğretim görevlisi