***
17 Ağustos depreminin üzerinden tam 20 yıl geçti ve yakın bir gelecekte büyük bir Marmara depreminin yaşanabileceği ihtimalini herkes biliyor. İklim değişikliği mi yoksa beceriksizlik mi İstanbul’da bu hafta sonu yaşanan sel felaketinin benzerlerini ise son yıllarda pek çok kez yaşadık.
Şehirlerimizin başta İstanbul olmak üzere hemen hiçbirinin ne altyapısı bu tür baskınlar için yeterli ne de konutlarımızın büyük bir kısmı büyük bir depreme hazır. Onca yaşanmışlığa rağmen ders almıyoruz.
Son felaket, siyasi tarafların birbirine laf sokuşturma yarışı içinde yine güme gitmiş gözüküyor. 3 aylık belediye başkanına laf sokan 25 yıldır İstanbul’u yöneten bir kesim var. Bu eleştirileri okuyan da sanır ki İstanbul ilk kez sele teslim olmuş… Dün yaşanan ve önlenebilecek pek çok felaketi “takdiri ilahi, kader” diye açıklayanların tepkisi akıllara zarar seviyede.
Neyse zaten bu topraklarda uzun süredir akıl değilse bile mantık tatile çıkmış durumda. Girişteki hikayeye dönecek olursak herkes bir şeylerin yanlış gittiğinin bal gibi farkında ama iş önlem almaya gelince değişiyor.
Çok açık ve net söylüyorum Türkiye’de alt yapı sorunlarını çözmek isteyecek her hangi bir parti/lider ilk seçimde sandığa gömülmeyi göze almak zorunda aksi takdirde büyük değişimi gerçekleştirmesi mümkün değil.
Belediyeciliğe bakarsak, İBB ya da başka bir şehrin belediye başkanı olmayan alt yapıyı düzeltmek için harekete geçtiğinde önce bu olmayan alt yapıdan en çok şikâyette bulunan esnaf ve halk tarafından tenkit edilecektir. Yollar çamurdan geçilmiyor, iş yapamıyoruz, ortalığı pislik götürüyor, bu ne rezillik vs. diye.
Aynı şekilde depreme dayanıksız konutların tasfiyesi de benzer bir sorun. Başta İstanbul olmak üzere pek çok noktada bu konutlar çok değerli lokasyonlar üzerinde ve buralarda çok büyük bir nüfus yaşıyor. Kiracılar değilse bile mülk sahipleri eldeki getiriden vazgeçmek istemiyor ama eminim hepsi de depreme karşı Sivaslı hanımefendi gibi önlem alınmasını istiyor. Tabii ki kendisine zararı dokunmamak şartı ile.
Bu tür sorunların çözüm yolu üç aşağı beş yukarı belli ama dediğim gibi siyasi getirisi biraz tartışmalı. Bir hükümet, acil eylem planı ilan edip özellikle Marmara bölgesindeki depreme dayanıksız konutları üç beş ayda tahliye ettirip buraları adına ne denirse densin ister kentsel dönüşüm isterse deprem dönüşüm diyerek yıkılmasını ve yeniden yapılmasını istese neler olur? Dönüşüm fikri mantıken doğru ama akıl kaybedilen kâra odaklandığı için kimse adım atılmasını şevkle desteklemeyecektir.
***
İlkokulda iken bir hikaye okumuştuk; bir sokak köpeği yazın o çöplük benim, o köşe benim karıştırıp, gök kubbenin altında keyif yapıp, uyurken, kış gelince kafasını sokacak yer ararmış. Üstüne kar yağıp, aç kaldığında da Allah’a dua edip “Hele şu kışı bir çıkarayım yazın kendime kışlık bir köşk yaptıracağım!” dermiş ama gelin görün ki yaz gelip de havalar düzelince bizim köpek kışın aldığı kararları unutur ve yine zevk ve sefaya dalarmış. Ve bu döngü hep böyle devam edermiş.
Havalar iki gün sonra nasıl olsa düzelir, hem depremin de ne zaman olacağını Allah bilir. Öyleyse telaşa gerek yok!