Türkiye’de devletçiliğin siyasal partilere çok çekici geldiği açık
Türkiye’de devletçi fikirler 21.yy’da da yollarına devam ediyorlar. Cumhuriyetin başlangıcını kendimize başlangıç noktası alırsak, sonraki her dönemde devletçilik “devlet” tarafından baş tacı edilmiştir. Ne darbeci askerler, ne TSK, ne de seçilmiş siyasetçiler devletçilikten uzak durmak istediler. Toplumun da devlet kadrolarından farklı düşündüğünü gösterecek pek emare yok. Türkiye’de devlet kutsandıkça devletçilik daha da büyüdü ve günümüzde doğru kabul edilen siyasal fikirlerden biri haline geldi. Artık devletsiz bir siyasal ortam düşünülemiyor. Her siyasal durum karşısında devletin alacağı pozisyon merak ediliyor. Ekonomiden bireyin günlük yaşamındaki detaylara kadar her yerde devlet var. Sadece devletin olmasını bir kenara bırakın, devletin bu alanlarda olmasını isteyen önemli de bir kesim var.
Tam işleyen bir demokrasi olmasa bile, Türkiye devlet ve toplum arasındaki uzlaşmayı belki de en çok devletçilik fikri üzerinden gerçekleştirdi. Toplum daha çok devlet talep etti. Devlet de zaten böyle bir talebe “dünden” yanıt vermeye razıydı. Sadece liberal bireyler devletçiliğin dışında kaldılar ve devletçiliği eleştirdiler. Liberalizm dışında bütün ideolojiler ve ideolojik taraflar – kolektivist anarşistler bile – devletçilik tarafında yer aldılar. Bu kesimler devletten büyük beklentilere sahip oldular. Devlet siyasalın adeta mutlak öznesi gibi düşünüldü. Devletin siyasalın her alanında olması arzu edildi. Bu konuda başarıya da ulaşıldı. Belirttiğimiz gibi Türkiye’de artık devletsiz “bir alan” yok. Bu bir bakıma totaliterizmin sesidir. Devletçiliği sevenler totaliterizmin yanında iseler durum başka tabiî.
Devletin bir bölümünü oluşturduğu iddia edilen siyasal partiler de elbette devletçiliğe karşı kör kalamazlardı. Büyük bir arzuyla onlar da devletçiliğe sarıldılar. Hem toplumu devletçiliğe doğru yönelttiler hem de toplumdan gelen devletçilik isteğini geri çevirmediler. Devlet otoritesine şüpheci yaklaşmasını beklediğiniz “ideolojik taraflar” bile ya seslerini çok az çıkardılar veya devletçilikle uzlaşarak siyasal hayattaki yollarına devam ettiler. Siyasal partiler belki devletin yanında güçsüz konumdaydılar ama onlar da devletçilikten paylarını alarak güç elde etmek istediler. Bu yöndeki partiler devleti küçülterek güç kazanmak isteyeceklerine devletçilik ile hareket ederek güçlenmek istediler. Çoğu siyasal parti bu yönde hareket ederek arzu ettikleri “başarıyı” elde edemedi. Onlar devletçiliği istedikçe devlet onları daha çok kontrol eder hale geldi. Devlet onları daha çok kontrol ettikçe onlar da siyasetten silindiler veya siyasette çok güçsüz konuma geldiler.
24 Haziran seçimleri ve devletçilik vaatleri
24 Haziran seçimlerinin bugüne kadarki propaganda döneminde seçime katılacak olan partiler ve kişiler sürekli olarak devlet üzerinden halka neler vereceklerini söylediler. Yasama ve yürütmenin dışında olan ve seçimlere ilk defa girecek olan partiler ve kişiler bile devletin ve devletçiliğin yanında olduklarını açıklıkla belirttiler. Bu kesimlere göre devlet sürekli büyümeli ve üzerine düşen görevleri yerine getirmeliydi. Aktörler birbirlerini yeterince devletçi olmamakla bile suçladılar. Birbirlerini, bir diğeri halka yeterince “hizmet” etmeyecek diye suçladılar. Onlara göre önemli olan devletin sürekli olarak siyasal yaşamda rol almasıydı. Bugüne kadar yapılan devletçi uygulamaları da devam ettireceklerinin sözlerini verdiler.
Zannediyoruz ki seçimlerden sonra oluşacak parlamento ve seçilecek cumhurbaşkanı, devletin “etkin” konumunu daha da güçlendirecek. Arada birkaç tane cılız serbest piyasa ekonomisi sesleri çıkar gibi oluyor fakat bunlar da devletçi gürültü patırtı içinde kaybolup gidiyor. İktidar partisi parti programında serbest piyasa ekonomisini benimsediğini söylüyor ve bugüne kadar yaptığı özelleştirmeleri örnek gösteriyor ama devleti ne kadar küçülttüğünden söz etmiyor. Her alanda devlet, sosyal devlet örnekleri üzerinden varlığını sürdürürken iktidar bu konuda devleti sadece büyütüyor. Medyaya verilen demeçlerde, parti toplantılarında veya meydanlardaki mitinglerde devletin sosyal devlet olarak neler yapacağı konuşuluyor. İnsan düşünmeden edemiyor. Bu kadar büyük bir devlet olacaksa özgürlükler ve serbest piyasa ekonomisi nerede yer alacak? Muhalefet partilerini ise devletçilik açısından eleştirmeye bile gerek yok. Onlar kökten devletçi olduklarını hem tarihlerinde gösterdiler hem de bugün parti programları dahil her açıklamalarında bireyi ortadan nasıl kaldıracaklarını belirtiyorlar. Birey ortadan kalktığında devletin kazanacağını ve devletçiliğin kendini büyük bir güçle devam ettireceğini belirtmek durumundayız.
24 Haziran’da seçimleri kim kazanırsa kazansın esas olarak kazanan devletçilik olacak gibi görünüyor. Bu durum iki binli yılların başlangıcından beri böyle devam ediyor -iki bin iki öncesi cumhuriyet tarihi zaten devletçilik tarihidir-. Bireyin devlet karşısında gelecekteki özgürlüğü konusunda da endişeye düşmüyor değiliz. Cumhuriyet döneminden beri değişmeyen ‘devletin bireyden hoşlanmama durumu’ devam edebilir. Seçim öncesi verilen vaatler uygulamaya geçerse, bireyleri önümüzdeki dönemde zorluklar bekliyor olabilir. Umarız partiler ve cumhurbaşkanı adayları seçimlerden sonra fikir değiştirirler. Devleti ve devletçiliği daha da büyütmezler. Bireyin daha büyük bir devlete ihtiyacı yok. Bireyciliğe ihtiyacı var. Biz en azından siyasala birey perspektifinden bakıyoruz, devletin değil.