Yarın genel mahallî seçimler yapılacak. Seçimler demokrasinin şölenidir, festivalidir. Demokrasiler seçimlerde, seçimlerle bayram yapar. Her seçim demokrasiye katkı sağlar.
Bir ülkede ortaya sandık konulması ve insanların gidip onun içine oy pusulası denen bir kâğıt parçasını atması orada seçimlerin var olduğunu göstermez. Burada vurguladığımız demokratik seçimlerdir. Eşit siyasî haklara sahip seçmenlerle aynı hukukî statüye sahip partilerin âdil ve hür şartlar altında aktör rolünü üstlendiği seçimdir demokrasinin seçimi. Durum bu değilse, yapılan seçim değil seçim şovdur. Suriye’deki, Çin’deki seçimlere seçim denemez. Onlara olsa olsa seçim tiyatrosu denebilir.
Demokratik seçimler yarışmacı olmak zorundadır. Bunun anlamı her partinin teorik olarak mahallî veya ulusal ölçekte iktidara gelme umudu ve şansıyla seçime gitmesidir. Seçim temel sivil özgürlükler arasında en başlarda yer alan ifade, örgütlenme, seyahat özgürlüklerinin varlığına işaret eder. Aynı zamanda, daha az dikkat çekmekle beraber, mülkiyet ve özel girişimcilik hakkının var olduğunu da gösterir. Seçimlerin âdil gözetim ve denetim altında yapılması gerekir. Bazı ülkelerde –Türkiye gibi- seçimler bağımsız ve tarafsız olduğu umulan yargının gözetimindedir. Bazı ülkelerde ise –ABD gibi- kamu idaresinin gözetiminde yapılır. Kamu idaresi şeffaf ve dürüstse, kimse seçimin güvenliğinden ve adâletinden şüphe etmez. Yargı tarafsız değilse yargı denetimi de seçimin âdil olmasını garanti etmez. Ne mutlu bize ki, Türkiye, âdil ve özgür seçimleri gerçekleştirmede dünyanın en başarılı ülkeleri arasında yer almakta. İnşallah bu seçimlerde tablo bozulmaz.
Seçimler, altında yatan değerler, kullandığı mekanizmalar ve yarattığı sonuçlarla demokratik meşruiyetin en önemli kaynağıdır. Ülkenin ana siyasî otoritesi olmaya niyetlenen her grup seçimlerle amacına ulaşmak zorundadır. Başka hiçbir yol seçimlerin yerini almaz. Büyük bir bilgin, önemli bir din âlimi, milyonlar tarafından sevilen bir sanatçı olmak seçime alternatif, seçimle yarışabilecek bir meşruiyet kaynağı teşkil edemez. Seçimlerin ve onlar üzerinden demokratik sistemin istikrar kazanması için kazananların buna sevinmesi fakat kaybedenlere korku salmaması, kaybedenlerin efendice sonucu ve kazananların hakkını kabul etmesi gerekir. Demokrasi bir oyunsa, seçimler bu oyunun arenasıdır. Oyun herkes kuralları biliyor ve başından kabul ediyorsa oynanabilir. Oyunun ortasında kurallar reddedilemez, değiştirilemez, oyunun sonunda kuralların somut sonuçlarını tanımama yoluna gidilemez.
Demokrasinin genel kuralı seçimle gelenin seçimle gitmesidir. Bu yüzden, mahallî ve ulusal seviyede kamusal karar alma yetkisine sandıktan çıkan sahiptir. Ağır zıtlaşmalar vuku bulduğunda yapılacak şey tekrar sandığa gitmektir. Sandıkla gelme ve sandıkla gönderilme kuralının çiğnenmesi ülkeyi felakete, anti-demokratik bir sisteme doğru sürükler. Âdil ve rekabetçi seçimler aynı zamanda en büyük umut kaynağıdır. Seçimler yapılabildiği sürece kalıcı umutsuzluk için sebep yoktur.
Seçimlerden vazgeçip hükümetleri bazı çılgınların yapmak istediği gibi sokak şiddetiyle, klasik askeri müdahaleyle, doğrudan veya dolaylı yargı darbesiyle veya benzer gayri meşru yöntemlerle iktidardan uzaklaştırmaya çalışmak ahlâksızdır ve felaket yaratır. Felaket iktidar partisinin iktidardan uzaklaşması değildir; meşruiyetin yıkılmasıdır. Meşruiyetin yıkılması kuralların ölmesi, kuralsızlığın hâkim olmasıdır. Kuralsızlık kargaşa ve çatışma getirir, kaba gücün, şiddetin, vahşetin egemenliğini teşvik eder.
İktidarların nasıl gelip gideceği önceden istikrarlı ve herkesin saygı gösterdiği kurallara bağlanmalıdır. Bir kuralın doğması ve yerleşmesi bir anda olmaz ve insanlığa yarayışlı olmayan yöntemler kural niteliğini kazanamaz. Seçimler bir yol ve kural olarak faydalılığını çoktan ispat etmiştir. Bu yüzden, ‘seçimlerde AKP yüzde kırkın üzerinde oy alırsa artık demokrasi dışı yollarla direnmek gerekir’ demek demokrasiyi reddetmekten öte, düpedüz, barbarlık çağrısıdır. Sosyalizm zaten barbarlıkla özdeştir ve sosyalistlerin barbarlık çağrıları kimseyi şaşırtmamalıdır. Ancak, iktidarın belirlenmesini ve görevden uzaklaştırılmasını sandık sonuçlarına değil sokaktaki protestocu insan sayısına, kullanılan sivil şiddet derecesine, sarf edilen küfür ve hakaret miktarına, toplanan karşı imzalara, kendinden menkul kerametleri olduğunu zanneden çeşitli sektörlerdeki okumuş yazmış takımının nefretleriyle sempatilerine yahut eski zamanlarda olduğu gibi taraflardan kesilen kelle sayısına bağlarsak insanî ve maddî varlığımızı yok oluşa doğru sürükleriz.
Bir demokraside âdil ve yarışmacı seçimler başarıyla gerçekleştirildiğinde kazanan da kaybeden de demokrasiye katkıda bulunur. Bu yüzden, tüm normal partilerin demokratik sürecin bir parçası olmaktan gurur ve sevinç duyması gerekir. Kaybedenler bunun sebeplerini araştırmalı ve bir dahaki seçime kadar bunları gidermeye çalışmalıdır. Kazananlar vaatlerini yerine getirmek ve halka hizmet etmek için hemen işe koyulmalıdır. Kaybedenler her zaman kaybetmeye mahkûm bulunmadığını, kazananlar iktidar makamının tapulu şahsi mülkleri olmadığını aklında tutmalıdır.
Bu seçimlerle Türkiye demokrasisine bir altın sayfa daha ekliyor. Seçimlerin sonuçlarını ve bunlardan çıkan mesajları ise yarın akşam saatlerinde görmeye ve tartışmaya başlayacağız. Şimdiden hayırlı olsun…
Yeni Şafak, 29.03.2014