12 Eylül referandumunun akabinde genel seçim atmosferine giren Türkiye, 12 Haziran’da tarihî bir seçime sahne oldu.
Yoğun tartışmalar, polemikler ve skandallarla geçen seçim süreci, ülkeyi çok yordu ve gerdi. Gerilim dolu bir seçim sürecinin sonunda Türkiye’nin huzur, barış ve şeffaf bir şekilde genel seçimleri yapması büyük bir başarıdır. Ortadoğu’nun kitle isyanlarıyla meşgul olduğu bugünlerde, Türkiye’nin barış ve huzur içerisinde demokratik tercihini ortaya koyması, anlamlı ve değerli bir olaydır.
Seçim yapıldıktan sonra yapılacak en önemli iş, seçim sonuçlarını doğru okumaktır. İktidar-muhalefet, sağ-sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk ayırımlarına gitmeden herkesin ortaya çıkan tabloyu ciddi ve derinliğine okuması gerekmektedir.
12 Haziran seçimi, sıradan bir genel seçim değildir. 12 Haziran, demokrasi tarihimizde bir dönüm noktası olan 14 Mayıs’a denk ağırlıkta bir seçimdir. 14 Mayıs 1950 tarihinde “Yeter! Söz Milletindir!” sloganı etrafında tercihini demokrasiden yana kullanan Türkiye toplumu, 12 Haziran 2011 seçiminde tam demokrasiye geçilmesi gerektiğini deklare etmiştir. 14 Mayıs’ta Tek Parti diktatörlüğünü yıkan Türkiye toplumu, 12 Haziran 2011’de bürokratik oligarşik diktatörlüğe hayır demiştir.
Ortaya çıkan seçim sonuçları, ortada tek büyük bir mağlubun olduğunu göstermektedir. Halk, bürokratik vesayete artık yeter demiştir. Bürokratik vesayet rejiminin Türkiye’yi yönetilemez hale getirdiğinin farkında olan toplum, vesayet rejiminin bütün kurumlarıyla, yargısıyla, zinde güçleriyle ve anayasasıyla tasfiye edilmesi gerektiği mesajını vermiştir. Bütün partilere düşen temel görev, vesayet rejiminin tümden tasfiyesi için önümüzdeki dönem birlikte çalışmalarıdır.
Demokrat Parti’den sonra AK Parti, üst üste seçim kazanan ikinci parti oldu. Ancak AK Parti, her üç seçimi oylarını artırarak kazanmıştır. AK Parti’ye verilen yüzde 50 oy, AK Parti’yi yeni demokratik Türkiye’nin en büyük sivil demokratik aktörü haline getirmiştir. Toplum, adalet, özgürlük ve barış ekseninde Türkiye’nin sahici anlamda özgürleştirilmesi ve sivilleştirilmesi görev ve sorumluluğunu AK Parti’ye vermiştir. Bu seçim zaferi, AK Parti’yi ağır bir yükün altına sokmaktadır.
Seçim sonuçları, AK Parti’yi Türkiye’nin en büyük demokratik aktörü yaptığı gibi ‘Erdoğan fenomeni’ diyebileceğimiz gerçeği de ortaya çıkarmıştır. ‘Erdoğan faktörü’ seçim sonuçlarını belirleyen en büyük etkendir. Türkiye toplumunun Erdoğan’a duyduğu güven ve verdiği olağanüstü destek, Erdoğan’ı siyasetçi olmanın ötesinde bir akil adam ve kanaat önderi durumuna getirmektedir. Erdoğan, Güney Afrika’da Apartheid dönemi sonrası Mandela’nın sahip olduğu konum gibi bir statüye bürokratik vesayetin bittiği yeni Türkiye’de sahip olacaktır.
Seçim sonuçları genelde milletvekili sayıları üzerinden değerlendirilmektedir. Ancak partilerin çıkardığı milletvekili sayıları önemli olmakla birlikte asli değer oluşturmamaktadır. 12 Haziran seçimleri, asli değer olarak ‘yüzde 50 kriterini’ ortaya çıkarmıştır. 12 Haziran’ın asli kriteri olan yüzde elli, psikolojik, moral ve sosyolojik açıdan ciddi bir ağırlığa, anlama ve öneme sahip bulunmaktadır. Önümüzdeki dört yılda yüzde elli kriteri, hep referans alınacaktır.
CHP, seçimlerde yüzde 25 civarında oy almıştır. Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, oylarını bir miktar yükseltmiştir. Yüzde 25 oy oranı ‘Yeni CHP’ söyleminin toplum tarafından onaylandığını göstermektedir. Ancak toplum, ‘Yeni CHP’ söylemine onay verirken aslında şunu söylemektedir: “Yeni CHP, ‘yenilenmeyi’ değil ‘yenimsi’ olmayı bir başaran bir CHP’dir. Ben gerçek anlamda ‘yenimsi CHP’ değil, sahici anlamda bir ‘Yeni CHP’ istiyorum. ‘Yenimsi CHP’ye’ sırf yenilenmeyi teşvik etmek için destek veriyorum.” Yeni dönemde CHP’nin önünde iki yol bulunmaktadır. Önümüzdeki günlerde CHP’de ‘Yeni CHP’ ve ‘Yenimsi CHP’ arasında ciddi bir çatışma ve hesaplaşma olacaktır. CHP, sahici anlamda yeni olmak istiyorsa artık bürokrasiden yana değil, milletten yana olmalıdır. Bürokratik devlet iktidarının bir aygıtı olarak CHP’nin yenilenmesi mümkün değildir. Seçim sonuçları, CHP ve bürokrasinin tamamen birbirinden ayrılması gerektiği şeklindeki toplumsal talebi ortaya koymuştur. Yeni Türkiye’de CHP ve devletin birbirinden tamamen ayrılması vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. CHP, seçim sonuçlarını doğru okuyarak özelleşmeli, sivilleşmeli ve demokratikleşmelidir.
Seçmen, MHP’yi baraj altında bırakmayarak bu partiye ülkenin normalleşmesi ve demokratikleşmesine katkı sunmasını istemiştir. Ancak ‘Yeni Türkiye’de MHP’nin katkı sunan bir siyasi parti olması için Kürt sorunu, demokratikleşme, çetelerle mücadele ve yeni anayasa gibi önemli konularda bu partinin ‘Eski Türkiye’nin klişe ve dogmalarını tekrar etmek yerine kendisini zihniyet, kadro ve örgütlenme olarak yenilemesi gerekmektedir. MHP, Meclis içi muhalefetin bir parçası olmayı başarmıştır, ancak kendisini yenilemediği takdirde önümüzdeki seçimlerde yüzde birlerde dolaşan bir küçük partiye dönüşme tehlikesiyle yüz yüze kalacağını hep hesap etmelidir.
BDP’nin desteklediği Emek ve Demokrasi Bloku, otuz altı bağımsız milletvekili çıkarmıştır. Üç milyona yakın oy alan blok için bu sonuç çok ciddi bir başarıdır. Seçmen, BDP çizgisine Kürt sorununun Türkiye merkezli bir perspektifle çözüm yoluna konulması için çaba sarf etmesi gerektiği mesajını vermiştir. Seçmen, BDP çizgisinden ‘kopuşu’ derinleştiren söylem ve girişimler yerine ‘bütünleştirmeyi’ hedefleyen demokratik, özgürlükçü, çoğulcu ve sivil bir eksende siyaset yapmasını talep etmiştir. BDP çizgisinin bu mesajı iyi okuyarak ‘sokak’ ve ‘kopuş’ yerine ‘Meclis’ ve ‘bütünleşme’ merkezli politikalar üretmesi gerekmektedir.
Seçim sonuçları, Türkiye toplumunun geçmişe bağımlı bir sosyal yapı olmadığını ortaya koymuştur. Toplum, önüne sahici anlamda bir gelecek vizyonu ve projesi koyan siyasi partileri desteklerken geçmişi tekrar eden statüko savunucularına hiç iltifat etmemektedir. Seçim sonuçları, toplumun Türkiye’nin dünyalılaşması talebini net olarak tezahür ettirmektedir. Bir siyasi parti lideri olmanın ötesinde toplumun uluslararası lider olarak Erdoğan’a verdiği desteği, toplumun dünyalılaşmaya verdiği destek olarak okuyabiliriz. Sonuç olarak toplum, bu seçimde demokratikleşme, sivilleşme, dünyalılaşma ve özgürleşmeye dayanan bir siyasi vizyon ortaya koyan AK Parti’yi yüzde elliyle ödüllendirmiş, diğer partilere de bu taleplerin gerçekleşmesi için iktidarla birlikte çalışma imkânı vermiştir.
Zaman, 15.06.2010