Seçilmiş vali gibi…

Bir şehrin valisi, en başta o şehre bir vizyon verebilmeli, o şehre bir hedef gösterebilmeli, o şehre gerçekleşmesi mümkün bir hayal sunabilmeli. (…)

”Bir şehrin valisi, en başta o şehre bir vizyon verebilmeli, o şehre bir hedef gösterebilmeli, o şehre gerçekleşmesi mümkün bir hayal sunabilmeli. (…) Rekabetin bu kadar zorlaştığı, rekabetin bu kadar hassas bir dengede ilerlediği günümüz dünyasında, hiçbir şehrimizin valisi, sadece idareci olarak, sadece devletin oradaki temsilcisi olarak kalamaz. (…) Devletin yumruğunu temsil eden vali profili bitmiştir. (…) Protokol valiliği yapmayacağız, tam manasıyla halktan biri gibi olacağız.”

Başbakan Erdoğan’ın, Valiler Toplantısı’nda yaptığı konuşmada sarf ettiği bu cümleler valilik kurumuna ilişkin bir paradigma değişikliğinin ifadesidir.

Karşımızda iki farklı vali profili var:

Bir yanda, 90 yıllık cumhuriyet tarihimiz boyunca yakından tanıdığımız vali tipi: Devletin taşra mümessili, protokol müdürü, başmüfettişi, istihbaratçısı ve icabında “demir yumruğu” olarak vali…

Bir yanda da şimdi Erdoğan’ın tarif ettiği vali tipi:

Yönettiği şehirle ilgili bir vizyona sahip olan, hedef koyabilen, bir hayal sunabilen, şehir halkının taleplerine, ihtiyaçlarına ve özlemlerine cevap veren, onlarla bütünleşen ve merkezle şehir halkının temsilcisi olarak ilişki kuran biri olarak vali…

Valilikle ilgili bu iki çerçeve iki farklı paradigmayı ifade eder.

Başbakan, Valiler Toplantısı’ndaki konuşmasıyla sadece valilere yeni bir perspektif vermekle kalmıyor; bütün kamuoyuna da önemli bir reformun sinyalini veriyor. Zira bu konuşma kaçınılmaz olarak seçilmiş valiye doğru giden bir süreci işaret ediyor.

Bürokratın vizyonu nereye kadar?

Erdoğan aslında adını koymadan seçilmiş valiyi tarif ediyor.

Şehir için bir vizyon sahibi olmak… Bir hedef koyabilmek… Bir hayal sunabilmek…

Kabul etmeliyiz ki, bunu ancak seçimle gelmiş bir insan yapabilir. Bunu ancak vizyonu, hedefi, hayalleri ve program ile halkın karşısına çıkıp oy isteyen, o vizyonu hedefi ve hayali şehir halkına aktarabilen; halkı, bu hedefleri gerçekleştirebileceğine inandırabilen; onun da heyecanlanmasını ve sürece katılmasını sağlayabilen bir politikacı yapabilir, bir bürokrat değil.

Gözünü Ankara’ya dikmiş, kariyeri halkın desteğine değil, Ankara’daki sicil amirinin yazacağı rapora bağlı olan, şehir halkını değil, Ankara’yı memnun etmeyi esas almak zorunda olan bir bürokratın, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, vizyonu da hayali de Ankara’nın vizyonu ve hayaliyle sınırlıdır.

İki başlılık sürüyor

Bilindiği gibi çıkarılan son Büyükşehir Yasasıyla, il genel meclisleri kaldırılarak, belediye meclisleri şehrin tek meclisi haline getirilerek ve valilerin yetkileri azaltılarak yerinden yönetim konusunda önemli bir ilerleme sağlandı. Ama yerel düzeyde ortaya çıkan çift başlılık bir sorun olarak hâlâ ortada duruyor.

Her ilde, biri seçilmiş biri de atanmış olmak üzere iki otorite varsa; hele hele şimdi atanmış otoriteye de, tıpkı seçilmiş belediye başkanı gibi, “vizyon sahibi olma, politika oluşturma” gibi perspektifler veriliyorsa; valinin basit bir memur olmanın ötesine geçip yaratıcı ve aktif bir şehir yöneticisi olması isteniyorsa, bu iki otoritenin çatışması daha da kaçınılmazdır.

O yüzden de ben bugün yaşadığımız çift başlılığın bir geçiş dönemine özgü olduğunu; Erdoğan’ın söz konusu konuşmasında valilere verdiği perspektifin de seçilmiş valiliğe geçişe hazırlık amacı taşıdığını düşünüyorum.
Biraz da öyle olmasını umut ediyorum.

Bugün, 01.02.2013

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et