Sayıştay’ın performans denetimi yapıp yapmaması ile ilgili tartışmayı izliyor musunuz, bilmiyorum.
Bence izlemelisiniz. Çünkü yüksek yargı-yürütme ilişkileri ya da yargının yürütmeye müdahalesi tartışmaları açısından güzel bir örnek teşkil ediyor.
Sayıştay malum, kamu kurumlarının harcamalarını denetlemekle görevli bir kuruluş. Performans denetimi konusu bundan 6 ay kadar önce Sayıştay Yasası’nda yapılmak istenen değişiklikle gündeme gelmişti. Hazırlanan yasa teklifi, Sayıştay’ın bugüne kadar yaptığı hukuki denetimin yanı sıra mali ve performans denetimi de yapmasını öngörüyordu. Performans denetimi ile tüm kamu kurum ve kuruluşları, performans kriterlerini bütçelerinde açıklayacaklar, Sayıştay da performans ölçümü ile kurumlara verilen bütçenin hedefe ulaşıp ulaşmadığına, verimli ve amacı doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığına bakacaktı.
Herkesin gayet iyi hatırlayacağı gibi, performans denetiminin gündeme geliş sebebi, orduyu şöyle esastan (!) denetime açmaktı.
Evet, maksat herkesin bildiği gibi TSK’nın denetimiydi ve zaten bu yüzden de yasa teklifi Genelkurmay’ın yoğun tepkisini çekmişti.
Genelkurmay itirazlarını her zaman olduğu gibi “gizlilik” ve “askeri hizmetlerin özelliği” noktaları üzerine inşa ediyordu. “Performans hedeflerine ulaşılıp ulaşılmadığının açıklanmasının istihbarat açısından sakınca doğuracağını” savunan Genelkurmay, ayrıca “Askeri hizmetlerin özellikleri göz önüne alındığında Silahlı Kuvvetler performansı ve verimliliği kanun teklifinde öngörülen kriterler itibarıyla ölçülebilir değildir” diyordu.
Ama tabii ki itirazın özü Türkiye’nin “denetlenmesi teklif dahi edilemez” kurumuna karşı girişilen “küstahlığa” tepkiydi…
Her neyse, performans denetimi öngören Sayıştay Yasa Teklifi böyle bir tartışma ve saflaşma eşliğinde hazırlandı ve geçtiğimiz hafta Meclis Genel Kurulu’na geldi.
İşte orada garip bir şey oldu. Ak Parti milletvekilleri bir önerge vererek teklifin en tartışmalı cümlesi olan ve performans denetimi yapılmasına imkan tanıyan cümlenin yasa teklifinden çıkarılmasını sağladılar.
Peki neden yaptılar bunu?
Muhalefetin iddiası vahim ama AK Parti’nin gerekçesi de son derece önemli ve mutlaka dikkate alınıp üzerinde tartışılması gerekiyor.
CHP’ye göre, hükümetin performans denetiminden vazgeçmesinin sebebi, Sayıştay’ın gündeminde bulunan bazı performans denetim raporlarının işleme konulmasını engellemek… Karadeniz Sahil Yolu başta olmak üzere bazı projelerle ilgili raporlarda ciddi ölçüde kamu zararları tespit edildiği, amacın bu raporların işlem görmemesi ve iddia edilen kamu zararlarının örtbas edilmesi olduğu öne sürülüyor.
Buna karşılık AK Parti Grup Başkanvekili Nurettin Canikli ise verilen önergenin sebebini şöyle açıklıyor: “Performans denetimi bölümündeki hükmü kaldırmamış olsaydık, Sayıştay kendisini idarenin yerine koyarak, idarenin takdir yetkisindeki alanlarına girip onu denetleyecekti. Hep tartıştığımız, yargının yürütmeye müdahalesi durumunu doğuracaktı.”
Doğrusu ben Karadeniz Sahil Yolu ile ilgili iddiaları bilemem. Onu bilenler mutlaka o raporları getireceklerdir kamuoyunun önüne ve her şey evire çevire tartışılacaktır. O zaman da yasa teklifindeki malum cümle ister çıkarılmış, ister çıkarılmamış olsun, herkesin ipliği pazara çıkacaktır.
Öte yandan ben kendi payıma, Canikli’nin gerekçesini çok önemli buluyorum. Herhangi bir kamu kuruluşunda yolsuzluk olup olmadığını, harcanan paranın hukuka uygun bir biçimde kullanıldığını denetlemek tamam da, o kuruluşun yürüttüğü herhangi bir projenin amacına ulaşıp ulaşmadığı, verimli bir şekilde yürütülüp yürütülmediği gibi sübjektif değerlendirmeler yapmak yargının işi olabilir mi?
Bütçe görüşmeleri bir bakıma, bakanlıkların kendilerine bağlı kamu kurumlarının performanslarının hesabını Meclis’e vermesidir. Ve seçimler, iktidarın yönettiği bütün kamu kurumlarının toplam performansı demek olan kendi performansının hesabını verdiği yerdir.
Performans değerlendirmesini siyaset dışı kurumlara devretmek bizi yine birçok Danıştay kararında karşımıza çıkan “kamu çıkarı” kavramıyla karşı karşıya getirmez mi? Kamu çıkarının ne olduğu konusunda yargıyı yetkili kılma noktasına gelmez miyiz?
Anayasa Mahkemesi ile ilgili yaptığımız bütün o “yerindelik denetimi” tartışmalarından sonra, benzer bir yetkinin Sayıştay’a verilmesini nasıl savunabiliriz?
Ne var ki kısa vadeli amaçların ve pratik sonuçların çekiciliği bazen insanları ilkesel planda olmadık noktalara savurabiliyor.
Bu tartışmadaki saflaşmaya baktığımızda bunu açıkça görüyoruz.
Anayasa Mahkemesi söz konusu olduğunda “yerindelik” denetimine şiddetle karşı çıkan “demokrat cenah” bu defa Anayasa Mahkemesi’nin yerindelik denetimi yapmasını militanca savunan Kemalistlerle aynı safta Sayıştay’ın yerindelik denetimi yapmasını istiyor.
Öte yandan şimdiye kadar birçok olayda sivillerin TSK’nın işlerine burnunu sokmasına, TSK’nın yetki alanlarının daraltılmasına karşı çıkan ve vesayetin avukatlığını yapan CHP, bu kez Sayıştay’ın yerindelik denetimi yapmasını istemekle ordunun denetimine yeşil ışık yakmış oluyor.
Oldukça “ezber bozan” bir tablo öyle değil mi?..
Bugün, 27.10.2010