Türkiye birbiriyle iç içe geçen sorunlarla, başlıca demokratikleşme, sivil otoriteyi hakim kılma, Kürt sorunu ve PKK sorunlarıyla boğuşuyor.
Taraf’ın haberine göre, Abdullah Öcalan’ın PKK’ya yakın Fırat Haber Ajansı tarafından sansürlenen sözlerinden, önümüzdeki dönemde Öcalan sorunuyla PKK sorununun da birbirinden ayrılması gerekeceğini düşündürüyor.
Öcalan’ın 16 Aralık’ta avukatlarıyla yaptığı görüşmede söylediklerinin sansürlenen bölümü dikkate değer: “Bu Reşadiye olayını ben anlamadım. Benim bilgim olmadığı için bir şey söyleyemiyorum… Ancak şunu söyleyebilirim. Tokat benim aklımın köşesinden dahi geçmezdi… Bizim esas aldığımız yöntem demokratik siyaset yöntemidir… Benim adımı kullanarak da iş yapmasınlar. Kim iş yapıyorsa kendi adına yapsın, kendi kararlarını kendileri alsınlar, beni karıştırmasınlar.” (Taraf, 20 Aralık)
Bunu kaydettikten sonra, esas üzerinde durmak istediğim sorulara geçebilirim. Kuzey İrlanda’da IRA nasıl tasfiye, İspanya’da ETA nasıl marjinalize oldu? Kuşkusuz hiçbir ülkenin koşulları birbirine benzemez. Muhakkak ki K. İrlanda, İspanya ve Türkiye’de şiddete yol açan etkenler farklıdır. Bunlar çözümün parametrelerini de farklı kılacaktır. Yine de Britanya’nın IRA ile, İspanya’nın ETA ile mücadelesinden Türkiye için alınacak dersler var.
Britanya ile İspanya’nın tecrübelerinin ortak noktaları var. Birincisi, sorunu çözmeye kararlı siyasi liderliğin mevcudiyeti. İkincisi, hükümetlerin sorunun bütün taraflarıyla, bu arada şiddete başvuran örgütlerle dolaylı veya dolaysız olarak görüşmesi. Üçüncüsü, geniş kapsamlı af uygulamalarıyla örgüte katılan elemanların (İrlanda’da olduğu gibi) tamamının veya (İspanya’da olduğu gibi) büyük çoğunluğunun normal yaşama dönmelerinin sağlanması. Dördüncüsü, şiddete kaynaklık eden sorunun çözümü için K. İrlanda’da Katoliklerin yönetime katılmasının sağlanması, İspanya’da ise öteki tarihi bölgeler gibi Bask bölgesine de geniş özerklik tanınması. Bugün K. İrlanda’yı IRA’nın temsil ettiğini iddia ettiği Katolik azınlık ile Protestan çoğunluk ortak yönetiyor; İspanya’nın Bask bölgesinde ise 1978’den bu yana, Bask Milliyetçi Partisi iktidarda.
IRA’nın silah bırakmasının sağlanması, buna karşılık ETA’nın iyice marjinalleşmesine rağmen varlığını sürdürmekte oluşu nasıl açıklanabilir, diye sorulduğunda üzerinde durulan noktalardan biri, Sinn Fein ile IRA arasındaki ilişkilerde birincisinin, yani siyasi kanadın; Batasuna ile ETA arasındaki ilişkide ikincisinin, yani silahlı örgütün ağır basması.
Türkiye eğer halkının, Türklerin ve Kürtlerin ezici çoğunluğunun arzusu doğrultusunda Kürt sorununu çözecek ve şiddeti bütünüyle tasfiye edecek ise, elbette ki, her iki kesimi de içinde barındıran güçlü Türkiye partilerine ihtiyaç var. AKP’nin hem Türklerin hem de Kürtlerin partisi, yani bir Türkiye partisi olduğu muhakkak. CHP’nin Baykal liderliğinde bu özelliğini giderek yitirmiş olması çok talihsiz bir durum.
Ne var ki toplumun bütününü kucaklayan Türkiye partileri yanında, Kürtlerin kendilerine özgü dertlerini ve taleplerini meşru, demokratik barışçı yoldan dile getirecek güçlü bir siyasi partiye ya da platforma sahip olmaları da gözle görülen bir ihtiyacımız. Yeni kurulan Barış ve Demokrasi Partisi, eğer DTP’nin yanlışlarından ders çıkaracak ise, öteki Kürt partilerine ve Kürt kimliğiyle siyaset yapmak isteyen herkese kapılarını açabilir. Öcalan da, sansür edilen mesajında, “Benim adımı kullanarak da iş yapmasınlar. Kim iş yapıyorsa kendi adına yapsın, kendi kararlarını kendileri alsınlar, beni karıştırmasınlar…” demiyor mu?
Bu bağlamda kayda değer bir gelişme, BDP, Hak-Par ve KADEP’in öncülüğünde, çok sayıda sivil toplum kuruluşunun da katılacağı bir ortak platform kurulması yönünde girişimlerin olduğuna dair haberler. (Bkz. Kürt partileri hükümete ‘muhatap’ olmak için platform kuruyor, Zaman, 22 Aralık.)
Zaman, 24.12.2009