Doğrudur, kitleler Erdoğan’ın sahiciliğini seviyor.
O da bu sevgiye güvenerek içinden geleni geldiği gibi ortaya dökmekte bir sakınca görmüyor. Kızılcahamam Toplantısı’nda da bunu bol bol yaptı.
Son zamlar konusunda söylediği, “Siz de sigara-içki içmeyiverirsiniz, olur biter” lafı mesela… Bu sözler Erdoğan’ın gerçek duygularının hiçbir “diplomatik” kaygı duyulmaksızın ortaya dökülmesiydi.
“Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın” diye başlayan ve BDP’nin Meclis’te başörtüsü serbestisi ile ilgili atağını riyakarlık ve istismar olarak suçlayan cümlesi de öyle…
Sahici olmak bir siyasetçi için çok önemlidir. Ama kabul edelim ki bunun bir riski de vardır: Sahici olduğunuz zaman, iyi taraflarınız kadar kötü taraflarınızı da; doğru fikirleriniz kadar yanlış fikirlerinizi de sahici bir biçimde ortaya dökersiniz. O kadar sahici biçimde ortaya dökersiniz ki, sonradan lafı çevirmek de mümkün olmaz.
Önce birinci cümleyi ele alalım isterseniz.
Bu cümlede Erdoğan’ın sigara ve içki kullananlara karşı duyduğu ve daha önce de “tıksırıncaya kadar içmek” ifadesiyle ortaya döktüğü yoğun antipatiyi, “oh olsun” tavrını hissetmemek mümkün mü? Erdoğan o kadar sahici bir biçimde söylüyor ki bu cümleleri, onun sigara ve içki içenlerin yüksek vergiyle cezalandırılmasından gizli bir zevk aldığını düşünmeden ve tabii bunu İslami hassasiyetine bağlamadan da edemiyorsunuz.
Gelelim ikinci cümleye:
“Dini Zerdüştlük olan bir anlayışın böyle bir derdi olabilir mi? Derdi istismar. Acaba AK Parti’yi nasıl köşeye sıkıştırırım. Geç bunları geç…”
İçten geldiği gibi söyleniveren bu cümle sayesinde Erdoğan’ın sahiden de ciddi bir zaafına tanık oluyoruz.
Ne diyor Başbakan? BDP-PKK çizgisinin Müslüman olmadığını, Müslüman olmayanın da başörtüsü yasağını kaldırmak için ciddi bir istek ve gayret içinde olamayacağını; eğer oluyorsa başka siyasi hesapları olduğunu söylüyor. Bu söylediğine de gerçekten inanıyor.
Bu cümlelerden Başbakan için birkaç sonuç birden çıkarmak mümkün:
1. Demek ki Erdoğan, şimdiye kadar dindar olmayan liberallerin, demokratların başörtüsü yasağının kaldırılması için verdikleri mücadeleyi asla samimi bulmadı. Bu kesimlerin birtakım çıkar hesapları içinde olduğunu düşündü.
2. Demek ki Erdoğan gayrimüslim azınlıkların gasp edilmiş haklarının iadesi konusunda yaptıklarını samimi olarak din ve vicdan özgürlüğüne inandığından değil, birtakım siyasi hesaplar için yaptı.
3. Demek ki Erdoğan türban yasağını kimin kaldırıyor olduğuna yasağın kaldırılmasından daha fazla önem veriyor. Siyasi rakipleri iyi bir şey yaptığında kendini köşeye sıkışmış hissediyor. Rakibin güçlenmemesi uğruna yasağın devam etmesini göze alabiliyor.
4. Demek ki Erdoğan yeri geldiğinde -ya da kendini sıkışmış hissettiğinde- siyasi rakiplerine dinsiz ya da Zerdüşt diye saldırmayı siyasi ahlaka aykırı bulmuyor.
Tek bir cümleden bu kadar büyük sonuçlar çıkarmanın haksızlık olduğunu düşünenlere yazımın başında yaptığım vurguyu hatırlatmak isterim:
Sahici olmanın da bir riski vardır: Sahici olduğunuz zaman, iyi taraflarınız kadar kötü taraflarınızı da; doğru fikirleriniz kadar yanlış fikirlerinizi de sahici bir biçimde ortaya dökersiniz. O kadar sahici biçimde ortaya dökersiniz ki, sonradan lafı çevirmek, yanlış anlaşıldım demek mümkün olmaz. Çünkü ortaya döktüğünüz şey sadece kelimeleriniz değil, aynı zamanda yüreğinizdir.
Bugün, 19.10.2011