Rusya ile bizi karşı karşıya bırakan uçak krizi, Türkiye’nin dönüşen politik-ekonomisine ilişkin ilginç gözlemler yapma fırsatı verdi. Hiçbir konuda hatasını kabul etmeyen Rusya’nın kriz karşısındaki ani tepkisi çeşitli alanlarda uygulamaya koyduğu ambargolar oldu. Ticarete koyduğu ambargolarla hızını alamayan Putin, serbest vize uygulamasını kaldırıp Rusya’da yaşayan Türklere de fiziki ve psikolojik saldırılar düzenlettirerek öfkesini savurmaya devam etti.
Türkiye’de de bizim Rusya’ya uygulayacağımız ambargonun Ruslara ne kadar zarar vereceğini hesaplamaya başlayanlar, karşı kışkırtmalara çoktan girişmiş durumda. Ancak Türk hükümeti hem karşı ambargo uygulamalarını hem de Ruslara karşı saldırıları onaylamadıklarını belirterek yüreklere su serpti.
Rus Merkantilizmi
Ambargolar medeni dünyada çoktan geride bıraktığımızı sandığımız merkantilizmin ilkel bir uygulamasıdır. Merkantilizm, ülkelerin zenginleştiren şeyin, üretim değil de maddi servet biriktirmek olduğunu zanneder. Dolayısıyla serbest ticareti engelleyerek iç piyasayı dış dünyaya kapadığınızda ülkelerin zenginleşebileceğine inanır. Merkantilizm, ticaret yoluyla ülkeler arasında karşılıklı bağımlılıklar yaratarak dostluklar kazanacağına, işgal ve sömürü politikası izleyerek tehditten beslenir. Bu açıdan Rusya’nın otoriterleşen siyasal sisteminin eski tip merkantilizme teşne görünmesi şaşırtıcı değildir.
Milli gelirinin yarısını petrol ve doğal gazdan elde eden Rus ekonomisi, vatandaşlarını üretim süreçlerine ortak edememenin sıkıntısını çekmektedir. Hem Avrupa’nın uyguladığı hem de Rusya’nın başka ülkelere uyguladığı ambargolar karşısında üreticiler ve çalışanlar Rus oligarkları karşısında seslerini çıkartamamaktadırlar. Petrol ve silah endüstrisi üzerine uzmanlaşmış Rusya, ticaret yoluyla gelişecek piyasaların ortaya çıkmasına engel olmaktadır. Sıradan vatandaşları üretim süreçlerinden dışlayan oligarklar ellerinde topladıkları servet ile koca bir ülkeyi sonu meçhul maceralara atabilmektedirler.
Türkiye’nin Sınavı
Bunun karşısında Türkiye uçak krizinde umut verici bir sınav vermektedir. Koyulan ambargolara, karşı ambargolarla değil yeni ticaret rota arayışları ve yeni ticari işbirlikleri ile karşılık vermektedir. Putin’in aksine, ambargolardan zarar gören firmaların ve tüccarların şikayetlerine kapısını kapatan bir Türk hükümeti yoktur. Bilakis pek çok işleyen siyasal kurum ve siyasal iletişim kanalları vasıtasıyla ticari kayıpların telafisi yönünde politikalar üretilmeye başlanmıştır bile.
Türkiye’nin krizde ortaya koyabildiği bu tepkinin farkına varmalı ve kıymetini bilmeliyiz. Eğer içe kapanmacı politikalar ve devlet teşebbüsleri ile kalkınmaya çalışan bir Türkiye olsaydı halkımız sadece ambargoların yarattığı kıtlıkla mücadele etmek zorunda kalmazdı. Ama aynı zamanda demokratik siyasal yollara darbe indiren milliyetçi bir otoriterleşmenin de kurbanı olabilirdi.
Türkiye’nin dönüşen siyasal tepkisi son yıllarda hızla büyüyen piyasa ekonomisinin bir armağınıdır. Arkasını yaslayacak petrolü olmayan Türk hükümeti üreticilerin ve çalışanların taleplerini karşılamak için siyasal karar verme yollarını açık tutmaktadır. Dünya ekonomisine yüksek düzeyde entegre olmuş Türk işadamları ise boş milliyetçi sloganlar yerine barışı, ticareti ve üretimi yücelten söylemlerle Rus saldırganlığı karşısında hükümeti itidalliliğe sevk edebilmektedir. Türkiye’de piyasaların gelişmesi ile demokratik süreçlerin olgunlaşması ve daha denetlenebilir bir hükümete doğru evrilmemiz en temel isteğimiz olmalıdır.
Yeni Yüzyıl, 12.12.2015