PKK’yı boşverin, Kürtler’e bakın

Hâlâ anlayamadılar.
Bu hükümete, bu devlete, bu halka tehdit ile hiçbir şey yaptıramazlar.

Şimdi Demirtaş kalkmış; “Başbakan’ın 3 Eylül’de Diyarbakır’da yapacağı konuşmayı bekliyoruz. O konuşmada şunları şunları söylerse, biz de boykot kararımızı yeniden değerlendireceğiz” diyor.

 

Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasında o noktalara değinmemesini sağlamanın daha garantili bir yolu olabilir mi? Siz bir ülkenin başbakanına “Ya şunları söylersin ya da biz boykota devam ederiz” diye talimat vereceksiniz, o da kalkıp istediğiniz yerde, istediğiniz şeyleri söyleyecek!

Aslında “hâlâ anlayamadılar” demek de aşırı iyimserlik oluyor, farkındayım. Tam tersine her şeyi gayet iyi anladıklarını, asıl amaçlarının olmayacak şeyler isteyerek süreci tıkamak ve silahlara geri dönüşü sağlamak olduğunu düşünmek için çok sebebimiz var.

Mesela, Başbakan’ın Taraf’tan Rasim Ozan Kütahyalı’ya yaptığı o çok önemli açıklamada verdiği “seçim ertesinde yepyeni bir anayasa” sözünden de epey rahatsız olduklarını tahmin etmek zor değil.

Öyle ya… Bu söz, Kürtler arasındaki evet oylarını artırmaz da ne yapar? Sağduyulu her Kürt, yeni ve demokratik bir anayasaya kavuşmak için 12 Eylül’deki aşamanın başarıyla geçilmesi gerektiğini düşünmez mi? Bu durumda PKK ve BDP’nin yaptıkları boykot çağrısıyla bölgede tecrit oldukları ortaya çıkarsa Kürtler’i temsil etme iddiaları da, “Öcalan’ı muhatap olarak dayatma” politikası da hepten iflas etmez mi?

Bu arada, kulaklarını İmralı ve Kandil’den gelen açıklamalara dikmiş; bu açıklamalara haddinden fazla anlam atfeden kesimler de bir kez daha hayal kırıklığına uğramıştır sanırım: Çünkü Apo yine ağız değiştirmiş. Avukatlarıyla yaptığı son görüşmeden gelen haberlere bakılırsa referandumda halkı serbest bırakma gibi yorumlanan bir önceki tavrı değişmiş. Diyarbakır’da referanduma “evet” diyeceklerini açıklayan sivil toplum örgütlerine de ateş püskürmüş. “Devletle anlaşmışlar. Tabi biz buna engel oluyoruz. Onların planları tutmuyor” demiş.

Tabii böylece, kurulması hedeflenen “demokratik toplum”un ne kadar demokratik olacağını da bir güzel ortaya koymuş. Daha şimdiden referandumda farklı tavır takınanlara hain, satılmış diye saldıranların “özerk bölge” yönetimini ele geçirdiklerinde neler yapacaklarını düşünebiliyor musunuz?

X x x

Yaşanan her şey PKK’nın ve onun dümen suyundan giden BDP’nin bölgede güç kaybedişinin, tecride doğru gidişinin işaretini veriyor. Bu çizgi hem demokrat Kürt aydınlarının hem demokrat Türk aydınlarının desteğini kaybedip yalnızlaşıyor. Bölge insanı, demokratik kitle örgütleri ve kanaat önderleriyle birlikte barış şansını denemek istiyor. Şiddetin çıkmaz yol olduğunu gördüğü kadar demokratik mücadeleyle alınabilecek yolu da görüyor ve bunu bütün zaaflarına rağmen AK Parti’nin yarattığı değişim umuduna borçluyuz.

Başından beri dediğim gibi, bugün geldiğimiz noktada artık kabak tadı veren muhatap tartışmalarını bir yana bırakıp, demokratik reformlara asılmak zorundayız. Defalarca yazdım, bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Demokratik Kürt açılımı PKK’dan tamamen bağımsız, onun ne yaptığına hiç aldırmadan yürütülen tek taraflı bir süreç olmalıdır. BDP’nin çizdiği zigzaglardan, PKK’nın terör eylemlerini yavaşlatıp yükseltmesinden; ateşkes ilan edip kaldırmasından hiçbir şekilde etkilenmeden istikrarlı bir biçimde devam etmelidir. Çünkü bu açılımla siz hükümet -ya da devlet- olarak bir grup vatandaşınızın zaten hak ettiği ve sizin daha baştan tanımanız gereken temel haklarını nihayet veriyorsunuz; yani geçmişte yaptığınız bir hatayı telafi ediyorsunuz. Böyle bir reformun gidişatı teröristin davranışına endekslendiğinde, bundan zımnen de olsa bu demokratik hakların terör örgütüne taviz olarak verildiği anlamı çıkabilir. Demokratikleşme süreci gerçekten de teröristin ne yaptığından bağımsız bir şekilde tek taraflı bir süreç olarak ilerlemezse, yaptığınız reformların terörizmi güçlendirmesi kaçınılmaz hale gelir. Basit bir mantık yürütmesiyle, eğer demokratik açılımı terör olaylarının artışı ile birlikte hızlandırırsanız, “işte terör sonuç alıyor” derler; eğer yavaşlatırsanız, bu defa da “teröre taviz vermemek için yavaşlatıyor” derler… Yani her halükarda sizin demokratik açılımınız terör örgütüne yönelik bir politika olarak algılanır. Bu kısır döngüden kurtulmanın tek yolu, demokratik reform paketinizin terör olaylarından hiçbir şartta etkilenmesine izin vermemektir. İster yaprak kıpırdamasın, isterse kan gövdeyi götürsün, sizin hükümet olarak, devlet olarak yapmanız gereken şeyleri sürekli ve istikrarlı bir şekilde gerçekleştirmenizdir.

Bu konuda AK Parti’nin önündeki en büyük engel, muhalefet partilerinin şoven milliyetçiliği ya da Ergenekon-derin PKK ortaklığı tarafından tezgâhlanacak provokasyonlar değildir. Asıl büyük zorluk dün de, bugün de hâlâ Türkiye’nin geniş milliyetçi-muhafazakâr kitlelerinin açılımın gerekliliğine ikna edilmesidir. AK Parti bu kitleden korkmak yerine onunla daha çok diyaloğa geçmeli, ikna için daha fazla çaba harcamalıdır. Geniş kitleler hiçbir zaman küçük gruplar gibi “takıntılı” olmazlar. Yeteri hüner ve sabır gösterilirse sağduyu galip gelecektir.

Bugün, 25.08.2010

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et