Bu satırların yazıldığı sırada Şemdinli’de çatışmalar 18. gününe girmişti. Hükümetten ve PKK ’den edinilen bilgiler, çok şiddetli bir çatışmanın yaşandığına delalet ediyor. Şemdinli Belediye Başkanı Sedat Töre, Amerika ’nın Sesi Radyosu’na yaptığı açıklamada, “Şemdinli’nin bugüne kadar birçok çatışmaya tanıklık ettiğini ancak karşılıklı mevzi alma suretiyle yapılan ve çok geniş bir alana ve zamana yayılan böylesi bir çatışmayı ilk defa gördüklerini” belirtti. Töre’ye göre, “ortada savaşa benzer bir durum var.” ( Radikal , 09.08.2012)
Yaz aylarında bölgenin bir savaş yerine çevrileceğine dair işaretler bundan bir süre önce belirmişti. “ PKK ’nin AKP ’yi silahla yenemeyeceğini söyleyenler avuçlarını yalasınlar” diyen Duran Kalkan, siyasi çözüm arayışlarını “ PKK ’yi pasifleştirme çabaları” olarak nitelemişti. Kalkan, içinde bulunulan dönemi “silahlı çözüm süreci” olarak tanımlamış ve bu süreçte PKK’nin saldırılarının artarak devam edeceğini belirtmişti. (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1092832)
Kalkan’ın ilan ettiği “silahlı çözüm sürecinde” Şemdinli önemli bir kilometre taşına denk düşüyor. PKK, Şemdinli’de alışılagelenin dışında hareket ediyor. PKK ’nin askeri kanadı HPG’nin üst düzey isimlerinden olan Kemal Garzan, bu taktik değişikliği açık bir şekilde ifade etti: “Daha önce kapsamlı ve etkili eylemler gerçekleştirildikten sonra bir-iki gün içinde üs bölgelerine dönülüyordu. Bugün yaşanan durum farklıdır. Geliştirdiğimiz harekât, bir kuşatmadır. Bedeli ne olursa olsun geri adım atmayacağız.”
Çukurca’da da
PKK , Şemdinli’den sonra Çukurca’da karakol ve askeri üslere saldırdı. HPG, bu saldırılardan sonra yaptığı açıklamada “Devrimci operasyonun birinci aşaması tamamlanmıştır” dedi.PKK ’nin yeni taktiğine göre “birinci aşama” saldırıya, “ikinci aşama” ise saldırıdan sonra bölgeye yerleşmeye tekabül ediyor. Murat Karayılan da, “hedeflerinin sadece Şemdinli değil bütün bir Botan-Zagros alanı olduğunu” söyledi. (Cevdet Aşkın, Radikal , 05.08.2012)
PKK sözcüleri saldırılarının dozunu artırmalarındaki hedefin “alanı tutmak” ve “alanı kontrol etmek” olduğunu belirtiyorlar. Buna göre -Şemdinli’de olduğu gibi- PKK bir merkezi düşürmek, burayı kurtarılmış bölge yapmak ve burada kendi iktidarını tesis etmek istiyor. Nitekim PKKsözcülerinden Sozdar Avesta bu amacı “Şemdinli’de başlattıkları harekâttan sonra halktan demokratik özerk yönetimler kurmalarını istediklerini” söyleyerek dile getiriyor.
Şehir merkezine taşıma
PKK ’nin alanı kontrol altına alma taktiği, çatışmaları şehir merkezine taşır. Şehirde meydana gelecek bir çatışma ortamının ise PKK açısından iki işlevi olabilir. PKK bir taraftan çatışmaları sokağa yayarak güvenlik güçleri ile halkı karşı karşıya getirmeyi ve bunun üzerinden bir kitle hareketi organize etmeyi amaçlayabilir. Diğer taraftan ise PKK , bu tür çatışma görüntülerini uluslararası kamuoyuna aktararak Suriye’de olanların bir benzerinin Türkiye ’de yaşandığına dair bir kanaat oluşturmaya çalışabilir.
PKK ’nin bu hedefinin ve bu hedefe varmak için kullandığı yöntemin tamamen yanlış olduğunu düşünüyorum. Bir kere “kurtarılmış bölgeler” oluşturmanın mümkün olmadığını, PKK’nin yönetici kadrosunun gayet iyi bilmesi gerekir. Zira PKK , 1992 ve 1996-1998’de bu taktiği denedi, başarılı olamadı ve ağır kayıplara uğradı. Bugün de bu taktiğin herkese ağır bir bedel ödettiği görülüyor: Çok sayıda genç hayatını kaybediyor, köyler boşaltılıyor ve insanlar korkuya teslim oluyorlar. Ve bu ağır maliyet, sorunun çözümüne katkıda bulunmak bir yana, sorunun daha da ağırlaşmasına ve çözümsüz kalmasına neden oluyor.
Bu bağlamda PKK ’nin iki önemli sorunu var: İlki, gücünü abartması. Saldırılardan sonra kazandığı motivasyon ve Ortadoğu’da meydana gelen gelişmeler (geçen yıl Arap Baharı, bu yıl Suriye), PKK ’nin kendi gücünü büyütmesine, daha önce denediği ama başarısız olduğu yöntemleri bu kez daha büyük bir iddiayla denemesine ve altından kalkamayacağı yüklerin altına girmesine neden oluyor. Bunun sonucu ise, hem kendisine hem de tüm topluma çok pahalıya patlıyor.
İkincisi ise, Türkiye ’deki Kürtlerin sosyolojisini okumadaki zafiyeti. Geçen yıl Öcalan “Artık devrimci halk savaşına gerek kalmadı” demişti. Ama PKK son iki yıldır bu kavramı ısrarla kullanmaya devam ediyor. Oysa Türkiye ’deki Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun “devrimci halk savaşı”nı tasvip etmediği ortaya çıkmıştı. Hatta Duran Kalkan, “Devrimci halk savaşı ilan ettik ama halk ayağı eksik kaldı” diyerek bu durumu itiraf etmişti. Ancak buna rağmen PKK , “final yılı” ilan ettiği 2012’de saldırıları yoğunlaştırarak devrimci halk savaşı ruhu yaratmaya çabalıyor. Bu ise beraberinde, şiddete başvurma ve askeri yöntem dışındaki bütün yöntemlerin reddini getiriyor.
Tehlikeli bir dönemece doğru gidiyoruz. Bundan kurtulabilmenin öncelikli adımı bir ateşkes sağlamaktır. Öncelikle silahları susturup ölümlerin önüne geçmektir. Her gün doğusunda batısında bu ülkenin evlerinden figanlar yükselirken oturup soğukkanlı tartışabilmenin ihtimali yok. Bu noktada muhalefeti ve iktidarıyla siyasetçilere çok önemli sorumluluklar düşüyor. Özellikle AKP ve BDP ’ye.
BDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, Şemdinli vesilesiyle yaptığı açıklamada çözümü askeri tedbirlerde aramanın yanlış olduğunu belirtti ve Başbakan Erdoğan’dan “çözümün siyasetten geçtiğini” deklare etmesini istedi. Ancak bu çağrının sadece hükümete yapılması anlamlı ve ikna edici değil. Çağrısının kamuoyu vicdanında bir değer bulabilmesi için Demirtaş’ın aynı kararlı tonla PKK ’ye de yönelmesi ve PKK’ye de yaptığının yanlış olduğunu ve silah kullanmaktan bir çözüm çıkmayacağını açık bir şekilde söylemesi lazım. Burada ilkesel bir duruşa ihtiyaç var.
AKP ’nin ise, içine yuvarlandığı akıl tutulmasından çıkması gerekiyor. Parti içinden dahi gelse en küçük bir eleştiriyi kaldırmayan, milliyetçiliğin miktarını her geçen gün artıran, yazanı-çizeni silah kullananla eşdeğer gören ve barışçıl çözümü savunanları hedef haline getiren bir politikadan hayırlı bir sonuç çıkmaz. Kürt meselesindeki gerçekleri ısrarla görmezden gelmenin (halen insanların korktukları için BDP ’ye oy verdiğini söyleyen bir Başbakanımız var), demokrasinin gereği hakları tanımaktan kaçınmanın ve askere bel bağlayanın yolu çıkmaz sokaktır. Demokratik siyasete giden yollar açılmazsa, hepimizin bu çıkmaz sokakta kaybolması yüksek ihtimaldir.
Radikal, 12.08.2012