Piyasa ekonomisine sıklıkla yöneltilen bir eleştiri, ekonomik gücün az sayıda elde toplanmasına yol açtığıdır. ‘Wall Street’i İşgal Et’ hareketinin izinde bu tez şimdi daha iddialı şekilde tekrarlanıyor. Bunun bir sebebi, bütün dünyada faaliyet yürüten şirketlerin gittikçe daha çok dikkat ve tepki çekmesi. Bir diğeri, 2008 finansal krizindeki kurtarmaların dev şirketlere (ve CEO’larına) fayda sağlamış olması. Gerçekten, Amerikan devletinin batık finans kurumlarına aktardığı milyarlarca dolar, vicdanları yaraladı. Böylece, devlet müdahaleleri, batık kuruluşlara kârlarını özel alanda tutma, zararlarını kamusal alana aktarma imkânı sağladı.
Piyasanın ekonomik gücü az sayıda elde topladığı doğru mu? Moises Naim tarafından yazılan bir kitap, doğru olmadığını söylüyor. The Economist’in özetlediği (16 Mart 2013) tespitlerinde Naim popüler güç temerküzü görüşünü inandırıcı biçimde çürütüyor. Küçük güçlerin büyük güçleri bazı alanlarda yendiğini gösteriyor. Küçüklerin önünü kesen ölçek ekonomisinin ve uzun süredir tesis edili ilişkilerin artık aynı şeyi yapamadığını vurguluyor. Bu tespitler çok ilginç, zira sosyolog C. W. Mills ve iktisatçı S. K. Galbraith on yıllar önce çok farklı bir Amerika tablosu çizmişti. Onlara göre 1950’ler ve 1960’lar Amerikası otomobil ve yayıncılıkta ‘Üç Büyük’ ve dünya petrolünde ‘Yedi Kızkardeş’ olarak boy gösteren dev firmalar tarafından idare edilmekteydi. Naim’e göre Amerikan ekonomisinin manzarası şimdi tamamıyla farklı. Google çok yakınlarda, 1998’de kuruldu, fakat şimdilerde dünyanın en büyük şirketlerinden biri. Dünya ekonomisinde Amerika’nın coğrafî konumu da geriliyor. Brezilyalı Embraer artık dünyanın lider uçak üreticilerinden. İspanyol Zara en yaratıcı tekstil firmaları arasında. 1980’de sektöründe en tepedeki ilk yüzde yirmi arasında bulunan bir firmanın yerini beş yıl içinde kaybetmesi ihtimali %10’du. On sekiz yıl içinde bu ihtimal %25’e yükseldi.
CEO’lardan ne haber? Onlar da aynı yolun yolcusu gibi görünüyor. 1990’larda bir tepe yöneticinin ortalama görevde kalma süresi 10 yıl civarındaydı, bugün 5,5 yıl. Standard and Poors’un ilk 500 listesindeki CEO’ların %80’i emeklilikten önce görevden uzaklaştırılıyor. Patronlar kapitalist sistemin içinden gelen ağır eleştirilerle karşılaşıyor. Mesela, Apple’ın başkanı Tim Cook kızgın yatırımcıların ağır eleştirilerini aldı. Dev bankaların faiz oranlarıyla illegal olarak oynamaları (Barclays – İngiltere), para aklama (HSBC – İngiltere) ve İran’la illegal işler (Standard Chartered – ABD) yüzünden eleştiri bombardımanlarıyla karşılaşıyor. Başka araştırmalar da, meselâ ABD örneğinde, güç temerküzünün vuku bulmasını engelleyen sosyal hareketlilik bulguları veriyor. G. Auten ve G. Geo’nun bir araştırmasına göre, 1995-2005 arasında bireylerin önemli bir oranı farklı bir gelir grubuna geçti. 1995’te en altta bulunanların yarısı 2005’te bir üst gelir grubuna tırmandı. 1996’da tepedeki %1 içinde yer alanların yalnızca yarısı 2005’te aynı yerdeydi. Naim’e göre, güç dağılması siyasette ve işçi sendikalarında da vuku buluyor. Yani siyaset ağaları ve sendika baronları da gücün ellerinden kaydığına şahit oluyor.
Bu harika gelişmelerin sebepleri, kaynakları nedir? Naim üç faktör sayıyor. ‘Daha fazla’, ‘mobilite’ ve ‘mantalite’. Küresel hâsıla 1950’den günümüzde beşe katlandı, daha çok insan daha çok şeye ulaşabiliyor. İnsanlar mobil. BM tahminlerine göre dünyada 214 milyon göçmen var ki bu rakam yirmi yıl öncekinden %37 fazla. İnsanlar artık daha çok kendileri merkezli. Suudi Arabistan’da bile evliliklerin %20’si boşanmayla sonuçlanıyor. The Economist’e göre Naim’e iki itiraz yapılabilir. Anarşik bir ortam olan internetin (Çin hariç) beş büyük firma tarafından yönetilmesi ve bankalar ve muhasebe firmaları arasında gücün 21. Yüzyıl’ın başında olduğundan daha fazla temerküz etmiş olması. Naim’in bu eleştirilere cevapları var. İlk olarak, o firmaların küçüldüğünü değil daha kırılgan hale geldiğini söylüyor. İnternet devleri artık sektörlerinde bir zamanlar General Motors ve Sears’ı (perakende pazarlama şirketi) on yıllarca zirvede tutmuş olan ölçek ekonomisinden yararlanamamakta. Ya ürünlerini, icatçı markalarını moda hâlinde tutmak için mücadele edecekler, ya da çökecekler. CEO’ların işlerini devamlı yenilere devamlı yenilere kaptırmalarından dolayı en üstteki %1’in kompozisyonu sürekli değişiyor.
Naim’e göre vuku bulmakta olan bu şey anti-güç devrimi ve bu devrim sıradan insanlara büyük fırsatlar sağlıyor. Tabii, menfi tarafları da var. Güç daha kaygan zemin üzerinde durdukça, dünya daha fazla kısa dönem müşevvikler ve daima değişen korkular tarafından idare edilir hâle geliyor. Politikacılar iklim değişikliği gibi uzun vadeli problemlerle mücadelede başarısız oluyor. Şirketler yaşama mücadelesinin ötesinde bir şey düşünemiyor. Yine de, The Economist’in haklı olarak işaret ettiği gibi, eğer solcu ve sağcı popülistlerin iddia ettiği üzere gerçekten dünyayı %1 idare ediyor olsaydı, her şey daha kötü olurdu. Şükürler olsun ki, serbest bırakıldıkları ölçüde piyasalar buna izin vermiyor.
Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.