Pınar Kür adlı bir romancı bir televizyon programında pornografik malzemelerde yer alan kadınlarla başörtülü kadınların kendilerini erkeğin hizmetinde bir obje gibi görmek bakımından birbirine benzediğini düşündüğünü söyledi. Örtünmenin özgürlükle bir alâkasını göremediğini ekledi. Altını çize çize, ‘örtünmenin özgürlükle ne ilgisi olabilir, bir türlü anlayamıyorum’ dedi.
Bu hanımın ismini daha önce duydum ama kitaplarını hiç okumadım. Romanları okumaya değer mi bilmiyorum. Onları edebî açıdan değerlendirebilecek bilgi ve yeteneğe de sahip değilim. Mamafih, örtünmeyle ilgili sözlerinin yansıttığı arkaik, ayrımcı, özgürlük düşmanı zihniyeti tahlil edebilecek durumdayım.
En başta, Kür’ün bu sözlerde vahim bir mantık hatası yaptığı aşikâr. Eğer pornografik görüntü vermekle (erkeklerin de pornografik görüntü verebildiğini bir tarafa bırakarak) kadının kendini erkekler için objeleştirdiği doğruysa, mantıksal olarak, örtünmeye yönelik her adımın pornografik görüntü vermekten uzaklaşma anlamına gelmesi gerekir. Çünkü pornografi bir şekilde çıplaklıkla alâkalıdır. Çıplaklık giysili olmanın tersidir. Yani bu ikisi birbirinin zıddıdır. Giyinen herkes şahsının kamuya yansıyan görüntüsüne bir sınırlama getirmekte demektir. Bu sadece tesettürlü kadınlar için değil tüm kadınlar için geçerlidir. Tesettürlü kadınların bu bakımdan daha sıkı sınırlara sahip olduğu elbette söylenebilir. Nitekim, meselâ Fransa’da yapılan araştırmalar örtünen kadınların aradığı şeylerden birinin erkekler tarafından cinsel obje olarak görülmemek olduğunu bulmuştur. Örtülü kadınlar kıyafetleriyle normal şartlarda etrafına modern toplumlarda sıradanlaşan flört ilişkilerine açık olmadığını beyan etmektedir. Bu tespitler ülkemizdeki kişisel gözlemlerle de kolayca doğrulanabilir. O zaman nasıl oluyor da yaşlı ve tecrübeli bir yazar bu vahim hatayı yapıyor? Kin, nefret ve öfke yüzünden olmasın?
Örtünmenin elbette özgürlükle doğrudan bir alâkası yoktur. Örtünmek veya örtünmemek bir özgürlük meselesi değil özgürlüğün yansımalarıdır. Özgür bireyler şu veya bu istikamette kıyafet tercihi yapabilir. Tercihler bizim sevdiklerimizse özgürlüğe işaret eder sevmediklerimizse özgürlüğe işaret etmez demek sadece kişinin özgürlük bilgisi eksikliğini sergiler.
Özgürlük bir anlamda her insanın bir mahrem alana sahip olması demektir. Bu mahrem alanın sınırları, konut ve kıyafet gibi şeylerle çizilir. Giyinme, bazı ihtiyaçlara cevap vermesi yanında, bir mahremiyet algısına da işaret eder. Mahremiyeti olmayan insan yoktur ve insan bu bakımdan hayvanlardan esaslı şekilde ayrılır. Ancak, mahremiyet alanı kişiye, yaşa, zamana, kültüre vb. bağlı olarak değişir. Kadın kıyafetlerinden konuşuyorsak, örneğin Almanya’da kadınların mahremi gördüğü alanın Türkiye’deki kadınların mahremi gördüğü alana göre daha dar olması beklenir. Bir Suudi kadının mahrem alan algısı da muhtemelen bir Türkiyeli kadının mahrem alan algısına göre daha geniş olacaktır. Her ne olursa olsun, her toplumda mutlaka bir mahrem alan kavrayışı olacaktır. Kıyafetler bu alanın genişliğine bağlı olarak şekillenecektir.
Mahrem alan tercihlerinin birbirine bir üstünlüğü olamaz. Burada mühim olan herkesin kendi tercihlerini hukukî nitelikli bir kamusal zorla karşılaşmadan yapabilmesi ve tercihlerinin gereklerini takip edebilmesidir. Özgürlük budur. Kimse tercihleriyle kimseyi mutlu etmek, tercihlerini başkaları nezdinde meşrulaştırmak, sevimli göstermek zorunda değildir. Nasıl ki, porno malzemelerinde yer alan kadınlar veya başını örten hanımlar Kür’ü kendileri gibi olmaya zorlayamaz ve olmadığı için kınayamazsa, Kür de onlara öyle davranamaz. Ne var ki, bunu görebilmek için hem özgürlük bilgisine sahip olmak hem de içinde insaf ve vicdan taşımak gerekir.
Bütün insanlar insan olmak bakımında eşit ahlâkî değere sahiptir. Hür, barışçıl ve âdil bir sosyal düzenden söz edeceksek diğer insanlara, kıyafetleri ve siyasî tercihleriyle, en az kendimiz kadar saygı göstermemiz gerekir. Bunun pratik anlamı onların varlığına, hayat biçimine ve tercih hakkına saygı göstermek, onları yargılamamak ve aşağılamamaktır. Bunu yapmak çok mu zor? Kür gibiler için öyle olduğu anlaşılıyor. Ancak, unutmamaları gereken bir şey var; başkalarına saygı göstermedikçe kendileri de başkalarından saygı görmeyi hak etmeyeceklerdir.
Yeni Şafak, 19.04.2014