Ne zaman özgürlükten söz etsek, birileri çıkıp bunu sorar.
Ve biz oturup, “özgürlük-güvenlik dengesi”nin nasıl kurulması gerektiğini bir daha konuşmaya başlarız.
Herkes kendi dünya görüşünün penceresinden bakar haliyle. Herkes aynı gerçekliğe bakar ama onu aynı görmez.
Çözümleri de aynı olmaz bu yüzden. Otoriter ve totaliter yönelimli olanlar güvenliği ön plana çıkarırken, özgürlükçüler de doğal olarak özgürlüğün altını çizer.
Bazıları her dönemde, demokratikleşme yönündeki adımların kaos doğurduğuna, topluma “fazla” özgürlük verildiğine, güvenlik kuvvetlerinin “elinin kolunun bağlandığına”, dengenin bozulduğuna bizi ikna etmeye çalışır.
Buradan hareketle, özgürlüklerden bir miktar geri alarak güvenliği sağlamlaştırmak gerektiğine inanmamız ve süreci tersine çevirecek adımlara hazır hale gelmemiz istenir.
Özellikle de güvenlik bürokratlarının ve güvenlik konusunda çalışan akademisyenlerin çoğunun tutumu budur.
Bu ikisinden hangisine öncelik verildiği, o ülkedeki rejimin de niteliğini belirler.
**
Geçenlerde Uluslararası Adalet Akademisi tarafından düzenlenen “Terörle Mücadelede Özgürlük ve Güvenlik Dengesi” konulu uluslararası sempozyumda da gündem buydu.
Oldukça iyi hazırlanmış bir sempozyumdu. Adalet Akademisi Başkanı Hüseyin Yıldırım, demokrasilerde “panik yasal düzenlemeler”in tehlikesine dikkat çekti örneğin.
Güvenlik kaygısıyla özgürlüklerin zedelenmemesi gerektiğine ilişkin açış konuşmaları da bu ülkede bir şeylerin değişmeye başladığının işareti olarak değerlendirilebilirdi.
Özgürlükten söz eden bürokrata alışkın olmayan benim için güzel bir andı bu. Ama bürokrasiye karşı derin bir güvensizlik taşıdığım için bunun gerçek bir değişimi ifade ettiğinden emin olmama hakkımı kullanıyorum. Özellikle Terörle Mücadele Kanunu gibi bazı “panik yasal düzenlemelerin” hala ayıklanmamış olduğunu göz önüne aldığımızda…
**
“Güvenlik ve özgürlük dengesi”ne gelince.
Özgürlük ile güvenlik arasında tercih yapmaya gerek yoktur; özgürlük zaten güvenliği içermektedir. Klasik formülasyonuyla özgürlüğün tanımında dolaylı olarak güvenliği bulmak mümkündür.
Özgürlük doğru anlaşıldığında, yapısal adaletsizlikler giderildiğinde ve devlet hukuka uygun hale getirildiğinde, güvenlik için özel bir kaygı duymanın moral, hukuki ve siyasi gerekçeleri de azalacaktır.
Ama güvenlikten yola çıkmak bizi güvene de kavuşturmayacaktır.
Ne diyor Benjamin Franklin?
“Geçici bir güvenlik uğruna özgürlüğünü feda edenler, ne özgürlüğe ne de güvenliğe layıktırlar.”