15 Temmuz darbe girişimi toplumda derin sarsıntılar oluşturdu.
Gülen hareketinin bu denli güçlü ve hücresel yayılımı hem ürküttü hem de kaygı ve korku yarattı.
Bir insan ve bir “dava” nasıl olur da bu denli etkili olabiliyor?
Okumuş, ciddi eğitim almış bireyler; nasıl sınırsız bir itaatle, söylenenleri sorgulamaksızın yapabiliyor? Kendi ordusuna, emniyetine ve halkına silah çekebiliyor ve katledebiliyor?
Birçoğumuza bu çok ilginç ve şaşırtıcı geliyor. Bir insan nasıl robotlaşıyor böyle?
Bu soruların cevabını bulmaya çalışalım.
1- Din argümanının Eğitimle Birleşen Etkisi:
İnsanların özellikle sosyo- ekonomik seviyesi kısıtlı olanların yaşamında din önemli bir yere sahiptir. Gülen hareketi bu kesimlerin zeki çocuklarını eğitim kurumlarında “çekirdekten” yetiştirdi. İnsanlar, “çocuğumuz iyi eğitim alsın. Dinini diyanetini bilsin. İyi yerlere gelsin diye çocuklarını Gülen okullarına verdi. Her şeyin başının insanı eğitmek olduğunun bilinciyle hareket ettiler.
Hem çok kaliteli eğitim verdiler hem de çok iyi okullara soktular. Bunu gören diğer muhafazakâr aileler de çocuklarını Gülenin okullarına verdiler. Bir yandan da dinî eğitimden geçen çocuklar; F. Gülen’in her türlü telkin ve propagandasına hazır hale getirildiler. Kitapları, ses kayıtları, video kayıtları sürekli kendilerine izletildi. Bir çeşit hipnotizma uygulandı.
Altın bir nesil yetiştirerek, aleme ışık saçma ve alemi yönetme gibi bir ideale inandırıldı gençler…
Bir anda çaplarının çok ötesinde bir “vizyona “sahip olmanın megalomanisi…
Amaçları doğrultusunda her yolu “mübah” görerek; soruları çalarak “robotlarını” istedikleri yerlere yerleştirip kendilerine olan sadakat ve biatını pekiştirdiler. Kendilerine engel olanları veya rakip olacakları tuzaklara ve komplolara maruz bırakarak saf dışı bıraktılar.
F.Gülen’in Mehdi ya da Mesih olduğu inancı bütün müritlerinin zihnine çiviyle çakıldı. Mevcut İslâmi literatürde, ahir zamanda Mehdi ve Mesih’in geleceği ve onlara sınırsız itaat edilip, arkalarında saf tutulması salık verilmektedir. (Uyanık, kurnaz ve de meczup bir çok mehdilerin piyasada olduğunu da unutmayalım..)
Dinî eğitim ve telkinle ruhları ve zihinleri esir alınan bu bireyler birer ANDROİD haline geldi. Yazılım programları efendilerince sürekli güncellendi. Ama ana yazılım hiç değişmedi. O da, ölümüne biat ve itaat.
2- Uluslararasi Türk Okulları Projesi
CIA’ in desteğiyle birçok ülkede prestijli okullar açtılar. O ülkelerde ciddi saygınlık kazandılar. Türkçe olimpiyatlarıyla Türkiye’de de Milliyetçi gururu okşadılar. Seküler kesim de bu yüzden sempati duydu. Devletimiz hep himaye etti bu organizasyonları.
Uluslararası okullar birer elçilik, istihbarat ve ticarî ateşe gibi çalıştı
3- Ekonomik kazanımlar ve ekonomik dinamikler:
Eğitimdeki başarıları velileri son derece mutlu etti ve fitre, zekât, deri, aynî ve naktî birçok yardıma hayır demediler.
Açtıkları finans kurumları ve diğer ticarî kurumlarla iyice güçlendiler.
Uluslararası okullar vasıtasıyla mensuplarını oralara götürüp ticaret yaptırdılar. Bir anda. Ciddi servet birikimleri oldu. Bunu gören diğer ticaret erbabı da, ” onlardan” görünerek, himmet toplantılarına gidip; “kaz gelecek yerden tavuğu esirgemediler” ve her ticaretten Gülen örgütüne pay verildi. “Alan razı veren razıydı.” Herkes kazançlıydı. Bugün bunlara karşı çıkan çoğu insan bu çarkın içindeydi.
4- Akademik , Medya dinamiklerindeki güçler:
İlk ve orta öğretimde ki başarılar doğal olarak üniversitelere de yansıdı. Orada da kendi yol arkadaşlarıyla ciddi koalisyonlar kurdular. Akademik ve bilimsel çalışmalarda, birbirilerinin isimlerini yazdılar. Bir iki kişinin yaptığı çalışma, on kişinin oldu…
Üniversitelerde kadrolaşmaya ve jüri üyeleri olmaya başladılar. Ve doğal olarak kendi mensuplarına torpiller yaptılar. (bu klasik Türk tipi torpil işleriydi, ama masonik bir tutkuyla yaptılar bunu…)
Çoğu çok iyi yabancı dil biliyor ve uluslararası bilim camiasıyla yakın ilişkideler.
Gülen hareketinin en önemli ayaklarından biri de medya idi. Yerel ve uluslararası TVler, radyolar, yazılı ve dijital medya, Cihan haber ajansı gibi bir çok medya organı vasıtasıyla hem taraftarlarını iyice konsolide edip hem de sempatizanlarını artırıp, düşmanlarını azalttılar. Ayrıca düşmanlarını pasifize etmek için de medyayı kullandılar. Uluslararası medya organlarına Türkiye aleyhtarı yazı ve çalışmalar servis ettiler. Türkiye’nin ABD ve AB ekseninden çıktığı ve şeriata kaydığı algısını oluşturdular. Buna inanmaya hazır Batı kamuoyu, bu haberlere dört elle sarıldı. Darbenin başarısız olması sonrası dış basındaki HÜZÜN dikkat çekiciydi…
5- Devlet Bürokrasisi özellikle EMNİYET ve Ordu gücü:
Gülen’in kendisi aşırı obsesif -paranoid – narsist ve histrionik karakterde. Septik yanından dolayı aşırı tedbirli ve gizemli bir örgüt kurdular. Aynı zamanda gizli ajandaları olduğundan çok gizli ve stratejik çalıştılar. Ajandalarının ele geçmemesi için, emniyet ve istihbaratta ciddi ölçüde kadrolaştılar.
- Gülen ve örgütüne en küçük eleştiri yapanlar, çeşitli komplolarla gözaltına alındı ve kamuoyunda itibarsızlaştırıldılar.
Birçok insanın olduğu gibi, önemli mevki de olanların da “kirli çamaşırları” vardır. Gülen’in emniyet istihbarat ayağı, bunları koz olarak kullandı. İnsanlar “mecburiyetten” bu örgütten icazet aldı. Maddi manevi desteklerde bulundular.
Hükümetle iktidarı paylaşma konusunda çatışmaya girdiler. Kendilerini devletin ve ülkenin gerçek sahibi görüyorlardı. İktidarı paylaşmaktan hiç hazzetmediler. Hükümeti ilk Oslo görüşmeleriyle köşeye sıkıştırdılar. Ardından 7 Şubat MİT Soruşturması, 17-25 Aralık soruşturmalarıyla iktidarı ciddi sarstılar. Erdoğan’a olan inanç ve sadakat sayesinde bu hücumlar geri püskürtüldü.
Ordu içerisinde de askerî okullardan başlayarak ciddi bir yapılanma gerçekleştirdiler. Soruları çalarak kendi robotlarını okullara soktular. Askerî okul ve kışlalarda asla namaz kıldırtmadılar. İçki içmelerini, kız arkadaş edinmelerini emir verdiler. Böylece sıradan ve dünyevî yaşamı olan bir görüntü verdiler. Bundan dolayıdır ki, ta cumhurbaşkanının, genelkurmay başkanının yaveri mertebesine kadar yükseldiler.
6- Yargıdaki paralel güç:
En önemli yığınak yargıda gerçekleşti. Emniyet ve yargıdaki güçleri işbirliği yapıp bütün muhaliflerini sindirdi. Hain emelleri için, kendilerine engel olan ya da olabilecek her kesi sindirip, bir kısmını içeri tıktılar. Hanefi Avcı, Mustafa Kaplan ve Tahşiyeci grup, Cübbeli hoca bunlardan birkaçı. Ayrıca, hain emelleri için TSK ya kumpas kurdular. İçeri tıktıkları rütbelilerin yerine kendi adamlarını getirdiler.
Ve bugünkü darbe girişiminde bulundular.
Peki Paralel yapı bütün bunları niçin yaptı?
Liderlerinin güçlü narsistik kişiliği ve kendisinde ilahî bir vizyon görmesinin büyük rolü olabilir.
Milliyetçi ve mukaddesatçı yapısı, Türk-İslam ülküsünü dünyaya yayma ideali ana dinamiklerdir.
En önemli dinamik ise, F. Gülen’in Mehdi ya da Mesih olma inancıydı.
28 Şubat sürecinde Gülen’in ABD ye gitmesiyle CIA ile ortaklık başladığı kanısı kuvvetlendi. Karşılıklı birbirlerini kullanma durumu zuhur etti.
40 yıl içerisindeki bu muazzam küresel güç kendi kabına sığmadı. Önce Türkiye’de iktidarı ele geçirmeyi düşünerek işe koyuldular.
Fakat kendileriyle aynı kültürel iklimden gelen ve çok güçlü liderliği olan T. Erdoğan faktörünü bir türlü aşamadılar. Halen B, C planları oldukları düşüncesindeyim. Bu nedenle dikkatli ve uyanık olmak zorundayız.
Diğer yandan Sayın Erdoğan’ın toplumda oluşan bu birlikteliği pekiştirmesi beklenmektedir. Herkesin cumhurbaşkanı olduğunu hissettirmesi istenmektedir. Erdoğan nefretiyle hareket edenlerin de; nefret gözlüklerini çıkarıp, daha objektif olmaları önem arz etmektedir.
Halkımızın tarihe mal olacak bu direnişinin her şartta baki olmasını dilerim.