Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının refah ve huzurunu ve siyasi, iktisadi ve sosyal bakımdan güçlü bir Türkiye’yi amaçlayan bir kanun-ı esasiyi (anayasayı) hazırlarken şu hususları göz önünde bulundurmak gerekir:
1. Kanun-ı esasi aslında bir hukukun değil, bir hukuk felsefesinin ifadesidir. Kanun-ı esasi yalnızca vatandaşın hak ve hürriyetlerini tarif etmez; karşılığında, vatandaşın görev ve sorumluluklarını da tarif eder. Ve uygulamaya konulduğunda, kanun-ı esasi vatandaş ile Cumhuriyet arasındaki yegane sözleşme olur.
2. Siyasi iradenin belirlenmesine iştirak ederken vatandaşın istekli olması gereksinimine karşılık, iştirak etmeyi teşvik etmek gerekir.
3. Siyasi iradenin partilere teslim edilmesi yerine, halkın kendisince sahiplenmesi gerekir.
4. Yasama, yürütme ve yargıda şüphesiz kuvvetler ayrımı gerekir ve,
5. Yasama için demokratik, yürütme için otokratik, yargı içinse aristokratik bir üslup gerekir.
6. İyi bir devlet yönetiminin, ancak kişisel menfaatlerini aşmış, yüksek meziyetli şahsiyetleri seçmekle mümkün olabileceğini düşünebilirsiniz. Lakin, sosyal, kültürel ve iktisadi bakımlardan farklı öğeleri olan bir cemiyette, mutlaka çatışan menfaatler her zaman mevcut olacaktır. Bir öğenin menfaatinin başka öğelerin menfaatlerinin önüne geçmesine engel olmanın yolu, yasama, yürütme ve yargı organlarına siyasi partilerin merkezden aday göstermeleri yerine, halkın yerel düzeyde kendi adaylarını eleme usulüyle seçmesidir.
7. Nasıl insanoğlunun tabiatında şahsi gücünü ve nüfuzunu artırma hırsı varsa, yasama, yürütme ve yargı kurumlarında da kendi güç ve nüfuzlarını artırma temayülü her zaman olacaktır. Kanun-ı esasi, bir kurumun diğer kurumlar üzerinde hakimiyetine engel olacak tarzda tanzim edilmelidir.
8. Yasama, yürütme ve yargı kurumlarının en zayıf olmaya meyilli olanı yargıdır. Yargının, diğer iki kurum tarafından arka plana itilmesine engel olmanın yolu, yargıya aristokratik bir karakter kazandırmakla; yani, hâkimlerin yüksek meziyetli şahsiyetler olarak ömür boyu görevlendirilmelerini sağlamakla mümkün kılınabilir.
9. Kanun-ı esasi, mümkün olduğunca kısa olmalıdır; gelecekte iktisadi ve siyasi şartların değişmesinden etkilenebilecek hususlar işlenmemelidir; buna mukabil, değişimi sağlayacak tarzda esnek olmalıdır.
10. Kanun-ı esasi için kullanılan yazı dili, nüansları ayırt edebilecek ve bir fikrin ifadesinde herhangi bir belirsizliği önleyecek tarzda olmalıdır. Herkes için farklı anlamlar taşıyabilecek kelimeleri telaffuz etmek yerine, kanun-ı esasinin özünü teşkil edecek felsefeyi ifade etmek gerekir.
11. Kanun-ı esasinin bir girişi (eski tabirle dibacesi) olmalıdır. Giriş kanun-ı esasinin ruhunu, maddeler ise kanun-ı esasinin bedenini temsil eder. Aşağıdaki örnekteki gibi giriş bölümünde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tarihsel bir özgeçmişi yapılmalı ve kanun-ı esasinin yazılış nedeni ifade edilmelidir.
12. Kanun-ı esasi, Türkiye’nin idare şekli ve kanun-ı esasinin mahiyeti, Cumhuriyet kanunlarının tanzim, telaffuz ve tatbik yetkileri, Cumhuriyet kanunlarının esasları, Cumhuriyet’in yasama kurumu Türkiye Cumhuriyet Meclisi’nin teşkili, Cumhuriyet’in yasama kurumu Türkiye Cumhuriyet Meclisi’nin mesai ve görevleri, Cumhuriyet’in yürütme kurumu Türkiye Cumhuriyet hükümetinin teşkili, Cumhuriyet’in yürütme kurumu, Türkiye Cumhuriyet hükümetinin görevleri, Cumhuriyet’in yargı kurumu Türkiye Cumhuriyet senatosunun teşkili, cumhurbaşkanının seçimi ve Yüksek Mahkeme üyelerinin tayini, Cumhuriyet’in yargı kurumu Türkiye Cumhuriyet senatosunun görevleri, sağlık hizmetleri, eğitim hizmetleri, savunma hizmetleri, iktisadi esaslar, vergi esasları, çevreyi koruma ve tarihî eserler, ferdi hakların tarifi, toplumsal hakların tarifi, cezai esaslar ve kanun-ı esaside yapılacak değişiklikler hakkında maddeleri içermelidir.
Kanun-ı esasiyi kimler hazırlamalıdır?
Kanun-ı esasi gibi bir metni ancak ve yalnız hukuk eğitimini almış olanların yazabileceklerini ve böyle bir metni hukuk eğitimi olmayan kişilerin kaleme almasının münasip olmadığını düşünebilirsiniz. Naçizane hatırlatırım ki, kanun-ı esasi bir hukukun değil, bir hukuk felsefesinin ifadesidir. Bu felsefeyi inşa etmek için hukuk eğitiminden ziyade, öncelikle, çok derin ve geniş bir hayat tecrübesi şarttır. İnşa ettiğiniz felsefeye ince ayar yapabilmek içinse siyaset ve ahlak felsefelerine hakim olmak gerekir. Yine bu felsefeyi, Türkiye’ye özgün kılabilmek için de son iki-yüz yıllık yakın tarihimizi çok ciddi özümsemek elzemdir. Kanun-ı esasiyi, bu vasıflara sahip vatandaşların oluşturduğu bir ‘anayasa konseyi’nin hazırlaması en doğrusudur. Anayasa konsey üyeleri halk tarafından seçilmelidir. Yirmi beş yaşından gün almış her Cumhuriyet vatandaşı anayasa konsey üyelerini seçmek; ve kırk beş yaşından gün almış ve herhangi ağır ceza yükümlülüğü olmayan ve yukarıda tariflenen vasıflara sahip her Cumhuriyet vatandaşı anayasa konsey üyesi seçilmek hakkına sahiptir. Anayasa konseyine bir alternatif olarak, şahsen tercih etmesem de, Türkiye Büyük Millet Meclisi düşünülebilir.
Dibaceye bir örnek:
Bizler ki on bin yıl önce Çatalhöyük’te toprağı yoğurup tahıl ettik. Bizler ki beş bin yıl önce Boğazköy’de üzümü bereket tanrısına adadık. Bizler ki dört bin yıl önce İyonya’da zeytini kutsallaştırdık. Bizler ki üç bin yıl önce Troya’da destan yazdık, Lidya’da akçeyi darp eyledik ve Anadolu’yu kentlerle bezedik. Bizler ki iki bin yıl önce Kapadokya’da peribacalarına yuva yaptık ve Nemrut Dağı’nı anıtlaştırdık. Bizler ki bin yıl önce dörtnala geldik Uzak Asya’dan ve bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketi yurt edindik ve Karaman’dan dünyaya evrensel kardeşlik felsefesini Türkçemizle seslendirdik. Bizler ki Anadolu’nun toprağıyla yoğurduğumuz hoşgörüyü yüzyıllarca himayemizdeki cemiyetlerden esirgemedik. Bizler ki yüz yıl önce Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan akın akın yollara düştük ve yorgun ve bitkin, bu yurdun bağrında ana yüreğinin sıcaklığına kavuştuk. Bizler ki Sarıkamış’ta ve Çanakkale’de ve Sakarya’da istiklâl destanları yazdık. Ve bizler ki Ankara’da ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ diyerek ve insanoğlunun ferdi haklarının kutsal olduğunu ve hiçbir zaman kısmen veya tamamen gasp edilemez olduğunu, and olsun ki bu böyle biline diye ilan ettik.
Biline ki bu kanun-ı esasiyi, istikbâldeki nesillerin huzur, refah ve mutluluğu için; Yaradan’ın, yarattığından övündüğü nesiller için; inancı ne olursa, anadili ne olursa, kökeni ne olursa, cinsi ne olursa, bize yadigâr Türkiye adıyla andığımız bu güzel ülkeyi yurt edinmiş nesiller için; Yüce Tanrı’nın bahşettiği akıl, sabır ve hür iradesini, dil ve inanç farklarına istinaden birbirlerini tahakküme zorlayarak israf etmek yerine, yine bize yadigâr Ay-Yıldızlı bayrak altında tek vücut olup birlikten dirlik yaratan nesiller için; yaşadığı çevreye saygı gösteren ve onu titizlikle koruyan, cemiyetin bütün fertlerinin birbirlerine hoşgörü, sevgi ve saygı göstererek yaşayacağı nesiller için; ve komşu ülkeler ve tüm dünya milletleriyle barış içinde yaşayacağı nesiller için, and olsun ki bu böyle biline diye ilan ediyoruz.
Doç. Dr. Öz Yılmaz’ın hazırladığı anayasa önerisi http://www.halkiradesi.org adresinden okunabilir.
Zaman, 14.09.2011