Otoriterlikle Mücadele Etme ve Mücadele Ettiğini Sanma

Memleketimizin kaliteli ve kapasiteli aydınlarından Etyen Mahçupyan, “Hükûmet, fasulyenin fiyatına ilişkin bir yasa bile çıkartacak olsa muhakkak araya yönetimi daha da otoriterleştirecek bir madde ekliyor” demiş. Memleketimizin güzide avukatlarından Gülçin Avşar bu görüşü bir twet ile paylaşmış. Liberal bir müteşebbis olan Yenal Berzeg ise Avşar’ın twetine (ve Mahçupyan’ın tespitine) “Fasulyenin fiyatı ile ilgili bir yasa çıkarmak zaten otoriterliktir” diye cevap vermiş.

Bu basit ve sade hadise Türkiye’de otoriterliğe karşı mücadele eden veya ettiğini sanan kimselerin bazılarının zihnî dikkatsizlik, yetersizlik veya yanlışlıklarını görmek açısından küçük ve fakat çok anlamlı bir olay. Bu zihniyetin ana problemi otoriterliği sadece bir dönem, bir parti veya bir şahıs ile ilişkilendirmesi ve otoriterliğin hem köklerini hem de tüm yansımalarını görmekte ve kavramakta yetersiz kalması. Gerek Mahçupyan’ın sözü gerekse Avşar’ın onaylayan tweti ikisinin de fasulyenin fiyatının kanunla belirlenmesinde bir problem görmediklerini veya onu çok da mühim bir problem saymadıklarını gösteriyor olabilir.

Otoriterlik kamu otoritesinin özel alana bırakılması gereken meselelere anayasa, kanun ve daha alt  seviyelerde mevzuatla veya fiilî oldu bittilerle insanlara tavır ve tutum dayatıcı şekilde müdahale etmesi olarak tanımlanırsa, otoriterliğin çeşitli alanlarda yansıyabileceği anlaşılır. Vatandaşa doğru din, doğru hayat tarzı, doğru davranış biçimi empoze etmek, insanların ifade, meslek seçme, nerede yaşayacağına karar verme özgürlüklerine müdahale etmek otoriterliğin yansımaları arasında  sayılabilir. Ancak, gündüz gözüne hayal görmeyelim, bu veya benzer alanlara demokratik de olsa her ülkede müdahale ihtimali ve potansiyeli vardır, çünkü hayat siyah beyazlardan oluşmuyor, dinamik ve akışkan gri alanlara da yer veriyor. Şabloncular, dünyayı düz zannedenler gibi, her zeminin ve dönemin aynı olduğunu sandıkları için hayattan kopuyorlar. Ayrıca problemlerin sadece devletle değil toplumla da bağları olabileceğini anlamıyorlar. İdareciler bir değişse her yanlışın ortadan kalkacağını zannediyorlar.

İfade özgürlüğü açısından bir örnek verelim. Zorunlu askere almaya karşı çıkma bir ifade özgürlüğü meselesidir. İnsanlar orduların varlığına ve zorunlu askerliğe karşı görüşler dile getirme hakkına sahip olmalıdır. Ancak, bu tür bir söylemin ne derecede ifade özgürlüğüne girecek şekilde algılanacağı şartlara ve dönemlere bağlı olarak değişebilir. Söz gelimi uzun ve müreffeh bir barış dönemi yaşanırken bu fikri dile getirmek ifade özgürlüğünden doya doya yararlanmayı mümkün kılar. Ama ülke başka bir ülkenin saldırısına uğramışken ve vatanı savunan askerler cephede can verirken aynı görüşü savunmak toplum katlarında aynı şekilde bir ifade özgürlüğü meselesi olarak alınmayacaktır. Muhtemelen kamu otoritesine bu tür görüşleri dile getirenlere karşı hareket geçmesi için baskı yapılacaktır.

Şüphesiz, otoriterlik ekonomide de yansır ve uzun vadede ekonomide otoriterlik otoriterliğin en kötüsüdür. Çünkü ekonomi her insanın önce bekası ve sonra refahıyla ilgilidir ve ekonomiye otoriter müdahaleler insanın bekasını zorlaştırabilir hatta bazı durumlarda imkânsızlaştırabilir. Örneğin, istihdamı siyasî otorite belirleyemez. O, toplumda memnuniyet uyandırmak için veya gerçekten istediğini yapabildiğini zannederek istihdamla ilgili emir veren kararlar alabilir ama sonunda ne olacağını hayat belirler. Güncel bir konudan harekete söylersek, sonuçları acı olsa da, yaşadığımız şartlardan kaynaklanan işsizliği siyasî ve idarî kararlar önleyemez. Fiyatlar meseli de öyle. Fiyatları pazar, yani bir malı alanlar ve satanlar, bir malın alınmak ve satılmak istenen miktarı arasındaki dinamik ilişki belirler. Siyasî ve idarî otoriteler fiyat tayin edemez. Buna yönelik müdahalelere hayat çeşitli şekillerde cevap verir. Meselâ, yükselmemesi istenen fiyatlar daha çok yükselir veya ciddî kıtlıklar ortaya çıkar. Kamu otoritesini olduğundan daha muktedir görmeye alışmış olanların bunu görmeme ihtimali yüksek. Ama sonuç değişmez.

Bu küçük örnek de kanıtlıyor ki Türkiye’de otoriterizme karşı mücadele verdiğini söyleyenlerin bazıları ya gerçek anlamda bir mücadele ver(e)miyor ya da otoriterliğe tüm boyutlarıyla karşı çıkmaktan ziyade belli bir aktörün belli bir dönemdeki otoriterlik olarak gördüğü icraatlarına karşı çıkıyor. Dolayısıyla, örneğimizde olduğu gibi, çelişkiye düşüyor; aynı cümle içinde bir şeyi hem savunuyor hem reddediyor. Oysa otoriterlikle sonuç verici bir mücadele tutarlı olmayı ve sorunun köklerine inmeyi gerektirir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et