Otonom yapılanmayla nasıl mücadele edilmeli?

Türkiye”de devlet içinde bir otonom yapılanma olduğu, bu yapılanmanın demokratik yolla işbaşına gelmiş hükümeti kendisine tâbi kılmak veya devlet iktidarını istediği gibi kullanmasının önünde bir engel olmaktan çıkartmak istediği artık açık bir gerçek. Önyargılı olmayan hiç kimse bunu görmezden gelemez. Durum bu olduğuna göre, bunu neyin takip edeceği belli: Otonom yapılanmayı tasfiye etmek. Soru bunun nasıl ve neye dikkat ederek yapılması gerektiği.

Önce bir noktayı açıklığa kavuşturalım: Otonom yapılanma derken bir bütün olarak Gülen Cemaatini (veya Hareketini) kastetmiyorum. Böyle yapmak birçok insana büyük haksızlık yapmak olur. GC”ne mensup olan tanıdığım kimseler var. Bu insanlar bir otonom yapılanma oluşturup demokratik siyasete savaş açmayı ve bürokrasi üzerinden gizli bir iktidar odağı olmayı akıllarından bile geçirmezler. Bu yüzden, hükümete yapılanları onaylamıyorlar. Kaset, şantaj, tehdit, kumpas vakalarını kınıyorlar ve kendi camialarına yakıştırmıyorlar, kondurmuyorlar. Dolayısıyla, GC eşittir otonom yapılanma demek GC tabanındaki bazılarına haksızlık yapmaya sebep olabilir.

Ancak, varlığı aşikâr otonom yapılanmanın bir ayağının Cemaat içinde olduğuna da kuşku yok. Bu hâliyle söz konusu yapı cemaatin özellikle tabanında bulunan insanları istismar ediyor. Onlardan hem kaynak hem meşruiyet devşirmeye çalışıyor. Onları aynı zamanda siper, sığınak, kamuflaj aracı olarak kullanıyor. Cemaatin eğitim, hayırseverlik, diyalog faaliyetlerini görünen yüzü olarak kullanıp, esrarengiz siyasî kimliğini ve gayri meşru amaçlarını onun ardında gizliyor.

Hiçbir demokraside bu tür otonom bir yapılanmaya müsaade edilemez. Hiçbir hükümet buna göz yumamaz. Ne kadar kötü olursa olsun, hiçbir demokratik hükümet böyle bir yapılanmadan daha kötü, demokrasiye, hak ve özgürlüklere daha zararlı olamaz. Ak Parti”nin, daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan”ın bu yapıyla mücadele bayrağını açmış olması, başka bir iktidar partisinin ve başbakanın bayrağı indirebileceği kanaatinin doğmasına yol açmasın. Çünkü otonom yapılanma özünde Ak Partinin değil demokrasinin, Erdoğan”ın değil seçimle gelen iktidarın hasmıdır. Demokrasiye inanan, hak ve özgürlükleri önemseyen her birey ve grup bu mücadelede demokratik kuralların ve kurumların tarafında olmak zorundadır.

Otonom yapılanmayla nasıl mücadele edilecek? Sanırım mücadelenin dört ayağı var: Toplumsal, siyasal, idarî ve hukukî. Başbakan toplumsal alandaki mücadelede başarılı. Otonom yapılanmanın toplumsal tabanı ve meşruiyeti olmadığını açtığı kampanyayla kanıtladı ve toplumu tehlikeye karşı uyardı, uyarıyor. İdarî mücadelede kısmen başarılı. Görevden alma ve atama tasarruflarıyla yapıyı etkisizleştirmeye çalışıyor. Siyasî cephede de başarılı. Otonom yapılanmanın siyasî bir aktör olmadığı gibi faktör de olmadığı, seçmen tabakalarını etkileme gücünün neredeyse sıfır olduğu ortaya çıktı. 30 Mart seçimleri bunu tescil etti.

Buna karşılık, hukukî alanda mücadelenin yeterince hızlı ve iyi gittiği söylenemez. Bunun sebepleri aşikâr. Otonom yapılanma bir kitle değil, kadro hareketi. Gücünü, politikacılardan ve partilerden farklı olarak, halka dayanmaktan değil gizlilikten ve kritik bürokratik kurumlarda, özellikle yargıda örgütlenmiş olmaktan alıyor. Hukukî mücadele hukukçular gerektiriyor ve otonom yapılanmanın en güçlü olduğu yer hukuk bürokrasisi. Hukuk bürokrasisinin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu”nun verdiği korumaları da aşan zırhı hukuk adamı görünümlü otonom yapılanma elemanlarına karşı adım atmayı engelliyor. Başbakan konuşuyor, bağırıp çağırıyor, ama otonom yapılanma sessizce gardını alıyor ve neredeyse her hamleyi boşa çıkarıyor. Bu yüzden, 17-25 Aralık”tan aylar sonra, ancak 22 Temmuz 2014″te ciddî bir adım atılabildi.

Otonom yapılanma bürokrasiye ağırlık koyduğu gibi hukuku da araçsallaştırmış. Eylemlerini pozitif hukukun içine sıkıştırmış, tüm tartışmanın yolsuzluk alanında yapılmasını istiyor. Yani rakibini güçlü olduğunu düşündüğü mindere çekmek istiyor. Hükümetin otonom yapılanmanın uzantısı hukuk bürokrasisine her hamlesi ise çeteleşmiş hukuk memurlarına değil hukukun hâkimiyetine ve kuvvetler ayrılığına müdahale diye etiketlenmeye elverişli. Herkes, hepimiz, hükümete otonom yapılanmayla mücadelede hukukun dışına çıkma diyoruz, ama aynı çağrıyı otonom yapılanmanın hukukçu kılıklı elemanlarına yapamıyoruz. Ya da bu tür çağrılar bir anlam taşımıyor, bir tesirde bulunmuyor. Çünkü vatandaşlar olarak hükümete ulaşmanın açık yollarına ve hesap sorma araçlarına sahibiz. Otonom yapılanmaya aynı şekilde yönelmemiz imkânsız.

Ne yapmalı? Hükümet tüm cemaati suçlu muamelesine tâbi tutup topluma suçlu gibi sunmaya kalkmamalı. Mücadelenin bir anlamda bilgi savaşı olduğunun bilinciyle elindeki tüm bilgileri topluma açıklamalı. Somut suç işleme şüphesi altında olanların üzerine gitmeye çalışmalı. Bu çerçevede GC”ne genel bir dava açılması gibi yollardan kaçınıp, Başbakanın ofisine böcek konması, yasa dışı kitlevî dinlemeler, MİT tırlarına operasyonlar gibi somut olayların sorumlularını sağlam delillerle yargı önüne çıkarmaya çalışmalı. Torba davalar açmak, toplumsal ve siyasal mücadeleyle hukukî mücadeleyi karıştırmak, Balyoz ve Ergenekon yargılamalarında örneklendiği üzere, haklı mücadeleye-davaya istenmeyecek zararlar verme potansiyeline sahip.

02.08.2014, Yeni Şafak

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et