Gazetelerde aylarca önce yer alan ve yalanlandığını görmediğim bir habere göre, F. Gülen, devlet içindeki Otonom Yapılanma’da yer alan yargı mensuplarına iletilmek üzere şu mesajı göndermiş:
“Ok yaydan çıktı bir kere. Bu safhadan sonra geri dönüş ‘yok olmamız’ anlamına gelir. Onun için tüm imkânlar kullanılarak taarruz tek yoldur. Önümüze kim çıkarsa ezip geçeceğiz. Seçimlerde yüzde 65’le bile gelseler, dosyalarla götürmek zorundayız. Kırk dört yılda ördüğümüz hırkayı ‘buyrun, siz giyin’ diyecek değiliz. Komünist, faşist, Alevi ve CHP’li fark etmez, herkesle ittifak edin.”
“Hizmetin bekası için gerekirse Türkiye feda edilir. Beş bin savcı, o kadar hâkim, on binlerce polis ve asker şehit olmaya hazır. Kayıplar önemli değil.”
“Bütün bilgiler her alanda amir, memur, hâkim, savcı, asker, general, vali, müsteşar, esnaf ve talebe sayı ve özellikleriyle masamızda. Herkesi her an ‘hain ilan ediliriz’ endişe ve baskısı altında tutun. Gerekirse zaaflarını açıklamakla tehdit edin. Hizmetimizi muhafaza için güçlü olandan yana olmak esas düsturumuz olmalı. Türkiye’deki mücadelede ABD’nin yanında yer alırsak güçlü çıkarız.”
Bu ifadeler, bir savaş ruhunu yansıtıyor. Savaş tarafların yok olması ihtimâlini de kapsar. Nitekim, yukarda alıntılanan sözlerde yok olmaktan söz ediliyor ve bundan kaçınmak isteniyor. Bunun yolu sizi yok edecekleri sizin yok etmeniz. Üstelik kesin ve tek bir hasım da yok. Kim çıkarsa “ezip geçilmesi” söz konusu. Bunun için ölmek göze alınmış. Öyleyse öldürmek de göze alınmış olmalı. Zaten binlerce insanın şehit olmaya hazır olduğu söyleniyor. Bu savaş neyin savaşı? Burada yok olmak ne anlama gelmekte? Gülen cemaatini fiilî ve fizikî olarak yok etmek isteyen bir güç veya güçler ve buna yönelik icraatlar mı var? Öyleyse bunun işaretleri neler? Bu fiilî durumdan ziyade bir ruh hâli olmasın? Ya ezip geçmek ne demek? Ezilenlerin başına ne gelecek?
Savaşlardaki şiddet bile kurallara tâbi. Bu sözlerde ifade edilen savaş ise kendisine bir ölçü tanır, bir sınır çeker gözükmüyor. Siyasî bir güce karşı gayri nizamî bir savaştan söz ediliyor. “Yüzde 65’le gelseler bile dosyalarla göndereceğiz” demek, seçmenlerin oyuna karşı dosyalar kullanacağız demektir. Bu dosyaları kim hazırlayacak? Dosyaların hukukî alt yapısı ve meşruluğu nasıl sağlanacak? Bunun anlamı bürokratik gücü siyasî güce karşı savaştırmaktır. Bu, gayri meşru bir tutum. Demokratik ülkelerde bürokrasiyi seçilmiş siyasiler kontrol eder. Bürokratik kadrolar siyasetçileri baypas eden otonom yapılanmalar oluşturamaz, ayrı hiyerarşiler ve gündemler geliştirip, siyasî meşruiyeti olmayan yerlerden ve kişilerden emir alamaz.
Yukardaki sözlerin gösterdiği bir diğer gerçek, sivil toplum unsurlarının devlet imkânlarını da kullanan bir yapılanma tarafından izlendiği, fişlendiği ve gerekirse tehditten şantaja kadar uzanan yollarla bu yapılanmaya engel olmaktan çıkartılacağı. Tehdit ve şantaj ahlâklı bir yöntem olarak kabul edilebilir mi? Nasıl bir anlayış onları böylesine rahatça kullanmayı göze alabilir?
Son olarak, Gülen, dünya ölçeğinde güçlü olanla saf tutma çağrısı yapıyor. Bu, daha güçlü birilerinin olduğunun kabul edildiğini ve onlarla iyi geçinmek istendiğini gösteriyor. Gücü hayatınızın odağına alırsanız her şeyi sizden güçlü ve sizden zayıf olanlara göre konumlandırırsınız. Bu durumda bir süre sonra güç sizi esir alır ve siz gücü kullandığınızı zannederken güç sizi kullanmaya başlar; önce kendi gücünüz, sonra aynı safta durmak istediğiniz daha büyük güçler.
F. Gülen’in bu sözlerinin ne anlama geldiğini OY’nın sonraki faaliyetleri gösterdi. Açık olan şu: Bu yapılanma Türkiye’de demokrasinin ve hukuk devletinin önünde büyük bir engel…
Yeni Yüzyıl, 07.12.2015