Ekim başlarında dünya medyasına düşen ilginç bir haberle, bu yılın Temmuz ayında bir darbeyle 11 ay önce demokratik seçimlerle iş başına gelmiş olan cumhurbaşkanı Mursi’yi deviren Mısır ordusunun müdahale hazırlıklarına 2012’nin Aralık ayı civarında başladığı ortaya çıktı. Bir haber ajansının elinde bulunan, darbeci general Sisi’nin başkanlığında yapılan bir toplantıyla ilgili üç saatlik video kaydının yalnızca 3 dakikalık bölümü yayınlandı. Kayıtlarda Sisi ve adamları, ordunun itibarının zedelenmesinden ve hükümranlığının yıkılmasından şikayet ederek, bir restorasyon talep ediyordu. Diktatör Mübarek’in devrilmesinden beridir, medyanın orduyu ‘gelişigüzel’ eleştirdiğine dikkat çekiyor ve ‘orduyla ilgili haberlerin ancak askerî istihbaratın izniyle yapılabildiği’ eski güzel günlere özlem dile getiriyordu. Ömer adlı bir subay, ‘Medyada 20, 25 kişi hükmediyor. Bir ekip kurmalıyız ve bu ekip gizli şekilde medyanın nabzını tutanlarla ilişki kurmalı ve onları ya kazanmalı ya da korkutmalı’ diyordu. Mursi tarafından Genel Kurmay başkanı olarak atanmış olan Sisi ise, ‘gerekenin’ yapılacağına söz veriyordu.

Geri kalanında kim bilir ne ilginç konuşmaların bulunduğu videonun medyaya sızdırılan bu üç dakikalık kısmı bile Mısır’daki darbenin arka planını açıklamaya yeterli. Mısır ordusu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına sürpriz olmayacak şekilde, kendisini siyasî sistemin merkezine koyuyor ve ülkenin gerçek ve tartışılmaz sahibi olarak görüyor. İtibarını ve hâkimiyetini her şeyin üstüne yerleştiriyor. Dokunulmaz ve eleştirilmez olduğunu düşünüyor. Bir milletin ordusu olarak değil, milleti olan bir ordu olarak varlığını sürdürme kararlılığı sergiliyor. Demokratik iktidara sadakat ve saygı duymuyor.

Bu bilginin ortaya çıkması biri mahallî diğeri genel iki gerçeği aydınlatıyor. İlk olarak, Mısır’daki darbenin amacı, demokrasiyi korumaktan ziyade ordunun itibarını takviye etmek ve hâkimiyetini yeniden kurmak. Darbeyle itibarın korunamayacağı açık. Mısır ordusu toplumun darbeye destek veren kesimleri nezdinde itibarını güçlendirmiş olabilir, ama diğer kesimleri nezdinde tersi oldu, ordunun itibarı dibe vurdu. Evet, ordu geçici olduğunu zamanla anlayacağı bir hükümranlık kurdu, fakat iktidarda harcadığı her an müstakbel iktidarının altını oyuyor. Bunu da zamanla görecek. Tabiî bu arada, Mısır darbesinin dünyadaki, özellikle Türkiye’deki destekçilerine sormamız gerekiyor: Ne düşünüyorsunuz hanımlar, beyler? Hâlâ darbenin demokrasiyi kurtarmak için yapılan bir meşru operasyon ve ordunun katliamlarının gerekli ‘temizlik harekâtları’ olduğu kanaatinde misiniz? Fikriniz değişti mi? Değişmediyse niye? Değiştiyse özür dileyecek misiniz?

Mısır darbesinin gerçek yüzünün ve amacının bu video kaydı üzerinden dünyaya pis pis sırıtması, konsolide demokrasiler dışındaki yer yüzünde, özellikle Ortadoğu’da şahit olunan bir vakıayı tekrar gözler önüne seriyor: Fakir toplumlar tarafından büyük fedakârlıklarla yaşatılan orduların kendi ülkelerinin işgalcisi olması. Üçüncü dünya ülkelerinin kendi ordularının işgali altında bulunduğu boşuna söylenmemiş. Buralarda ordu toplumun üzerinde yaşayan asalak bir varlık. En büyük amacı kendi imtiyazlı statüsünü sürdürmek ve refah seviyesini yükseltmek. Bu yüzden toplumun hizmetine koşmak yerine toplumu kendi hizmetine koşuyor. Bütün zihniyeti ve yapılanması bu esas üzerine kurgulanmış. Kendisini toplumun velinimeti olarak görüyor. Kendisine silah ve insan gücü veren topluma efendilik taslıyor, efeleniyor, dikleniyor. Bütün bunların tecessüm ettiği en iyi örnek Mısır ordusu. İsrail karşısında süklüm püklüm olan, yerlerde sürünen Mısır ordusunun subayları kendi vatandaşlarına karşı aslan, daha doğrusu canavar kesiliyor. Barışçıl gösteri yapan ve demokrasiye sahip çıkan silahsız insanların üstüne tankla, makinalı tüfekle, bombayla gidiyor.

Mısır’dan söz ediyoruz ama yakın zamanlara kadar Türkiye’deki durum da çok farklı olmaktan uzaktı. Mısır ordusundaki darbeci zihniyetle Türkiye ordusundaki darbeci zihniyet aynı. Bereket versin bu ülke son yıllarda sistemindeki militarist, üçüncü dünyacı mevzuatı ve yapılanmayı tasfiye etmek, darbecilerden ve darbe teşebbüslerine geçenlerden hukuk aracılığıyla hesap sormak için önemli adımlar attı. Bütün hatalarına, yanlışlarına ve eksiklerine rağmen Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat ve 12 Eylül yargılamalarını bu çerçevede görmek gerekir. Buna paralel olarak orduya egemen zihniyette de yavaş da olsa bir değişim yaşandığı gözleniyor. Kısaca, Türkiye kendi ordusunun işgali altında bir ülke olmaktan adım adım çıkıyor. Darısı Mısır’ın başına.

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.