Öcalan’a biçilen yeni misyon ne?

İster beğenin ister beğenmeyin Türkiye siyasetinin iki temel aktörü var; bunlar Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan. Erdoğan’ın Türkiye siyasetindeki merkezî konumu zaten tartışma götürmez.

 Halkın yarısının oyunu alan, 10 yıldır iktidarda bulunan bir partinin lideri. Ülkenin kaderinin kilitlendiği isim. Her türlü sorunun çözümünün de çözümsüzlüğünün de adresi. Erdoğan’ın Kürt meselesinin çözümüne yaklaşımı Öcalan’ın ismini de kilit bir öneme taşıyor. PKK’ya karşı en kapsamlı ve sert operasyonlara izin veren, KCK’ya nefes aldırmayan, BDP ile müzakereden uzak duran Başbakan, meselenin çözümü için ‘gerekirse İmralı’yla görüşürüz’ dedikçe Öcalan’ın aktörlüğünü de inşa etmiş oluyor.

Ortaya çıkan tabloya bakınca devletin ‘muhatap’ olarak Öcalan’ı görmek istediğini düşünüyor, herhangi bir çözüm modelini konuşmak için Öcalan’ın ‘en makul’ isim olduğu kanaatinin devlete hâkim olduğunu sanıyoruz. Dolayısıyla açlık grevlerinin Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda durdurulmuş olması ‘muhatap’ın gücünü ve alana hâkimiyetini göstermesi bakımından anlamlı bulunuyor. Açlık grevlerinin sona erdiriliş biçiminden Öcalan’ın örgüte hakim olduğu tespitine varılması birçok kişiyi rahatlatmış gibi. Belki de verilmek istenilen asıl fotoğraf buydu; krizin derinleştiği bir anda Öcalan’ın devreye sokulması ve onun bir sözüyle krizin sona ermesi. Acaba bütün bunlar, ‘devletin Öcalan’dan örgüte hakim bir lider yaratmak stratejisi’nin ilk adımı mıydı?

Bu önemli; çünkü devletin Öcalan’la müzakere yapmaya niyeti varsa öncelikle onun örgüt üzerindeki hakimiyetini görmek, yoksa bu hakimiyetin tesisine yardımcı olmak isteyecektir. Açlık grevinin sona erdiriliş biçimi Öcalan’ın son dönemde ‘sorgulanan liderlik’ sorununu görünürde çözmüş gibi. Her durumda, eğer böyle bir strateji varsa bu, devletin sorunu çözme iradesini ve tercihini yansıtır; dolayısıyla anlamlıdır. Ancak başka bir ‘politik oyun’ da olabilir karşımızda sergilenen. Başa dönüp AK Parti ve PKK-BDP çizgisinin siyasal rekabeti meselesine bakalım. Uzun zamandır ben dâhil bazı gözlemciler AK Parti’nin asıl rakibinin PKK-BDP hattı, yani Kürt siyasal hareketi olduğunu söylüyor. Ne CHP ne de MHP iktidarı sıkıştıracak işler yapabiliyor. Geriye Kürt siyasal hareketi kalıyor. PKK-BDP hattı AK Parti’yi rahatsız edebilecek, sıkıştırabilecek, başarısız gösterebilecek araçlara sahip. Bu araçların arasında şiddetin olduğu da doğru. Bir yılı aşkın bir süredir PKK yaptığı eylemlerle hükümete ‘Kürt meselesi’nin yönetilebilir ve katlanılabilir bir mesele olmadığını göstermeye çalışıyor. PKK şiddetin dozunu artırdıkça AK Parti de PKK’yı ve siyasal uzantılarını ‘imha’ girişimlerini yoğunlaştırıyor.

Bütün bunlar Kürt meselesini Türkiye siyasetinin üzerinde cereyan ettiği, temel kırılmaların yaşandığı, yeni ittifakların ve karşı ittifakların kurulduğu ana zemin haline getirdi. Ancak Öcalan’sız bu tablo eksik. Siyaset Kürt meselesi üzerinde cereyan ettikçe PKK-BDP blokuna karşı Türkleri temsil eden temek aktör olmaya dönük bir siyaset izliyor. Dün CHP’ye ve CHP’nin militer laikliğine karşı oluşturulan ‘demokrat blok’un siyasal temsilciliğini üstlenen AK Parti, bugün Kürt siyasal hareketine karşı oluşturulan ‘milliyetçi-devletçi hassasiyetler cephesi’nin temsiline talip gibi görülüyor. Öcalan gibi Türk siyasetinde ‘şeytanileştirilen’ bir figürün ‘sahneye sürülmesi’ çözüm için muhatap arayışından ziyade bu bağlamda anlam taşıyabilir. Kısaca, Öcalan çözümün mü aktörü olacak, yoksa ‘bu taraf’ta yeni bir blokun inşasının çimentosu mu olacak, yakında anlaşılacaktır. Ama her durumda, siyasetin Erdoğan ve Öcalan arasında kilitlendiği bir Türkiye’de galip bellidir; Erdoğan.

Zaman, 20.11.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et