OBAMA’nın Erdoğan’ı açıkça eleştirmesi, bazı çevrelerde tarifsiz bir coşku doğurdu. Özellikle de Türkiye’de arzuladıkları siyasi dönüşüm için iç dinamiklerden umudu kesenler, sosyal medyada birbirlerini kutlama yarışına girmiş durumda. ABD’nin dile getirdikleri ile Türkiye’den rahatsızlığının özdeş olmayabileceğini düşünmek bile istemiyorlar.
Öte yandan ABD’nin Suriye’de sergilediği utanç verici politikaya, çifte standartlı yaklaşımına bakıp, Obama’yı sadece bu temelden eleştirenler de var. Onların tutumu da dönüp ABD’ye, “sen önce kendi utancınla yüzleş, kimseye bir şey söyleyecek yüzün mü var?” demekten ibaret. Bu alacakaranlıkta siyah ipi beyazdan ayırt etmek zor, ama bu önemli.
Önce Söylenene Bakmalı
Öncelikle şunu belirmek gerek: Obama’nın veya başka bir liderin, demokrasi, insan hakları gibi konularda yönelttiği eleştiriler, söyleyenin kim olduğuna bakılmaksızın ciddiye alınmalı ve tartışılmalı. Mesela eski büyükelçilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten açılan davalara dair eleştirileri haklı. Daha önce ben de defalarca söyleyip yazdım, demokrasilerde siyasetçi ve üst düzey bürokratlara yönelik eleştirinin alanı geniş tutulur ve bu da doğrudur.
Aynı şekilde devletin Kürt illerinde sadece Kürtlere değil, diğer halklara karşı da katliam yürüttüğüne dair o gerçek dışı, ahlak dışı bildiriye imza atan akademisyenlerle ilgili soruşturmaları eleştirmeleri de doğru.
Onlara duyulan haklı tepki, bunları görmeyi engellememeli. Ama sadece bu mu mesele? ABD medyasındaki Türkiye ve Erdoğan imajının değişimi, sahiden buradaki demokrasi sorununun bir yansıması mı? Yoksa diplomatik dilin ötesine geçip anlamaya çalışmamız gereken başka bir mesele daha mı var?
Bir de Sözün Devamı
Obama’nın Erdoğan’ı eleştirmesi yeni değil. Daha önce de onun Erdoğan’ı “başarısızlık” olarak gördüğüne ilişkin bir yazı çıkmış ve yalanlanmamıştı. Ne diyordu Obama, o yazıda Erdoğan ile ilgili olarak “otoriter” diye hayal kırıklığını ifade ederken?
Cümlenin devamını hatırlıyor musunuz? “Muazzam bir ordusu var ve onu Suriye’ye istikrar getirmek için kullanmayı reddediyor” diyordu. Hangisi daha ağır basıyor bu eleştiride? Erdoğan’ın “otoriterliği” mi, yoksa “muazzam ordusunu Suriye’ye istikrar getirmek için” kullandırtmayışı mı? İki yıl önce, Amerika’nın Sesi’ndeki “ABD Suriye’de IŞİD’e Karşı ‘Yerel’ Güç İstiyor” başlıklı haber de, aynı beklentinin karşılanmadığından duyulan hayal kırıklığını şöyle ifade ediyordu:
“Artık Amerikalı yetkililer, Türkiye’den daha kapsamlı askeri rol oynama beklentisini gizlemiyor. Ankara ise dün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun söylediği gibi tek başına askeri harekata karşı çıkıyor.” Kısacası, boğazına kadar kana batmış diktatörlerle içli dışlı bir devletin, Erdoğan’ın “otoriterliğinden” yakınışının diplomatik olmayan kısmını da görmek gerek. Obama’nın sözlerinden fazlasıyla mutlu görünen bazı “Savaşa Hayır”cılara da sözüm şu: Adam bizi savaşa girmediğimiz için eleştiriyor. Anladık, Erdoğan’ı sevmiyorsunuz da, hiç mi görmüyorsunuz bu çelişkinizi?
Neden duymuyoruz hiç değilse “Obama’nın eleştirisinin bu kısmı haksız” diyen muhalifleri? Duymuyoruz ve belki de duymayacağız. Ama onların çelişkisi, aklı başında olma zorunluluğunu ortadan kaldırmıyor.Yapılması gereken, kim derse desin, onun içindeki hakikat payını ayıklayıp görmek. Ama aynı zamanda, devletlerarası ilişkilerde diplomatik olanın ötesini de görmeye çalışmak. Bazen haklı bir eleştirinin, haksız ve ahlaksız bir talebin yanına koyulabileceğini mesela.
Yeni Yüzyıl, 04.04.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/obamanin-sozlerini-nasil-okumali-1880