Müslüman ve muhafazakârlar

İnsan cinsi, yaşamasına elverişli ama kıtlık ve yokluklarla bezeli bir dünyanın parçası.

Varlığını sürdürebilmek için temel ihtiyaçlarını karşılamak zorunda. Beslenme ve barınma, güvenlikten sonraki ilk ve en baskın ihtiyaçlar. Gıda ve konut imkânları insana hiçbir çaba harcamasına gerek bırakmayacak şekilde kendi dışından ve sonsuz miktarda sunulmuyor, tüketilmek (kullanılmak) için önce üretilmeleri gerekiyor. Üstelik devamlı üretilmeleri şart. Yani, bir defa karnımızı doyurmak veya kafamızı sokacak bir çatı altı bulmak bu ihtiyaçları temelli ortadan kaldırmıyor. İhtiyaçlar devamlı yeniden doğuyor, artıyor ve çeşitleniyor. Dolayısıyla, sürekli üretim yapmak kaçınılmaz oluyor. Hangi dile, dine, kültüre mensup olursa olsun ve hangi siyasî-ekonomik sistem içinde yaşarsa yaşasın, bütün insanlar beslenme ve barınma ihtiyacı içinde olmak bakımından aynı ve eşit. Bu yüzden, her toplum yoğun şekilde gıda maddesi üretimine ve barınak inşasına kaynak ayırmakta. Bunun sonucu olarak her beşerî coğrafyada tarım ve inşaat ekonominin ana sektörlerini teşkil ediyor ve bir sürü yan kolla da destekleniyor.

Türkiye, nüfusu 80 milyona yaklaşan ve sürekli artan büyük bir ülke. Bu nüfusun düzenli ve istikrarlı şekilde gıda temin etmesi lâzım. Aynı şekilde, aile bazlı düşünürsek, ülkede en azından 25 milyon konutun olması gerekiyor. Mevcut konut stokuyla ihtiyaç karşılaştırıldığında bir yetersizlik olduğu ve 5-6 milyon yeni konuta ihtiyaç duyulduğu anlaşılıyor. Hâli hazırda kullanılan konutların çoğunun eski, yorulmuş, yıpranmış olduğu ve tehlikeli deprem bölgelerinde yerleşik bulunduğu düşünüldüğünde ortaya neredeyse bütün konutların yenilenmesinin şart olduğunu gösteren bir tablo çıkıyor. Bu durumda toplumdaki ekonomik kaynakların önemlice bir bölümünün bu alana sevk edilmesinin gerekmesi ve dolayısıyla konut-inşaat sektörünün canlı olması ve büyümesi hiç şaşırtıcı değil. Böyle olması için bir plana veya bir merkezî otoritenin yönlendirmesine ihtiyaç yok. Toplumda devamlı akış hâlinde olan bilgi ve sinyaller ihtiyaç sahipleriyle ihtiyaç malları üretenlerin eylem ve faaliyetlerini senkronize hale getiriyor. Bu çerçevede, doğal olarak, her sosyal ve ekonomik kökten ve her görüş ve meşrepten insanlar ve insan birlikleri (firmalar) sektörde faaliyet gösteriyor. Son yıllarda muhafazakâr insanların sahipliğindeki firmalar da, başka firmalar gibi, iddialı sayılacak konut projeleri geliştiriyor. Ülkedeki inşaat bilgi ve birikimi, alâkalı regülasyonlar, tabiî ve coğrafî durum, sektör arz ve talebi ve genel iktisadî şartlar çerçevesinde potansiyel müşterileri memnun edecek ürünlerle ortaya çıkmaya çalışıyor.

Öyle görünüyor ki, bu, memleketin her sorununun çözümünün elinde olduğunu sanan ama neredeyse hiçbir problem hakkında sağlam ve somut bir öneri geliştirmeyen bir kısım sol intelijansiyayı rahatsız ediyor. Bunun sonucu olsa gerek, “sosyalist kültür dergisi” Birikim Ekim 2011 sayısını konuya ayırmış, kapaktan başlayarak sorunlarla ve ayıplarla dolu bir dosya hazırlamıştı. Kapak sözü “İnşaat ya Resulullah”tı. Bu çok çirkin, terbiyesiz ve saygısız bir sözdü. Derginin idarecisi sosyalistler bu ifadenin aslının Müslümanlar için ne denli önemli olduğunun ya farkında değillerdi ya da bunu önemsemiyorlardı. İki durumda da balta taşa vurulmuş oluyordu. Yazıların çoğu tepeden bakıcı, bazen aşağılayıcıydı. Çelişkiler de boldu. Bir taraftan bence de yanlış olan TOKİ planlamacılığına ve müdahaleciliğine karşı çıkılıyor; ama öbür taraftan yine planlamacılığa davetiye çıkartılıyordu. Yalıtılmış siteler inşa edilmesi eleştiriliyor, ama konutta neyin ihtiyaç olduğunun bilindiğini ima eden tepeden inmeci bir siyasî tavırla steril kentleşmenin bir başka yolu açılıyordu. Hiç şaşırtmayacak şekilde, “kapitalizm”, “neo-liberalizm” ve serbest teşebbüs yine yerin dibine geçiriliyordu. Hükümetin planlamacılığına yönelik eleştiri özgürlük, serbestlik ve çoğulculuk adına değil, daha ceberut bir şehir planlamacılığı adına yapılıyordu. Öyle olmasaydı, ruhsuz konutlar inşasında ve devletlerin büyük proje üretme saplantılarında 20. yüzyılın en kötü örneklerini veren Sovyet tecrübesine ve benzerlerine bir iki yerde geçerken yapılmış kabilinden dokunulmaz, doğru dürüst bir karşılaştırmalı eleştiri getirilirdi.

SOL KOMPLEKSLİ Mİ?

Bu tavır, korkarım, bu çizgideki solun Müslüman muhafazakârlar karşısında ilk olmayan ve son da olacağa benzemeyen bu çizgideki komplekslerinin yansımalarından biri. Bir diğeri demokratikleşme alanında sık sık karşımıza çıkıyor ve kökleri Özal’a kadar gidiyor. Hatırlarım, Türkiye solu, Özal’ı bir türlü hazmedememişti. Bunun sebebi, ekonomide serbestleşme yolunda atılmasını sağladığı adımlar kadar, siyasî sistemde demokratikleşme sürecinde gerçekleştirdiği reformlardı da. Özal’dan öyle rahatsızdılar ki, onu hem yaptığı hem yapmadığı hem yapamadığı şeyler için topa tuttular. “Ayağı takunyalı” bir muhafazakâra mı kalmıştı 141-142’yi kaldırarak komünist partiyi serbestleştirmek, ifade özgürlüğünü genişletmek, ülkenin demokratik standartlara ayak uydurmasını sağlamaya çalışmak, AB üyeliğine başvurmak. Neyin iyi ve doğru olduğunu ancak solcular bilir iyi şeyler de ancak sol tarafından veya onun onayıyla yapılırdı. Müslüman muhafazakârların ne yeterli entelektüel birikimi vardı ne de diyalektik ve tarihsel materyalizm sınıflar savaşında onlara öncü bir rol vermekteydi. Özal’a karşı sergilenen bu tavır şimdi bir ölçüde Erdoğan’a karşı sahneleniyor. AKP ağzıyla kuş tutsa ülkenin solcularına (ve onlarla fikir karındaşı olan Kemalistlere) yaranamaz. Doğru şeyleri yapmıyorsa hatalıdır. Doğru şeyler yapıyorsa bile, yaptığı için hatalıdır. Doğru şey, AKP tarafından yapılıyorsa, doğruluktan çıkabilir; yani, halk deyişiyle, “mundar” olabilir. Doğrular AKP tarafından yapılacaksa, yanlışların yerinde kalması daha iyidir. Solun Erdoğan’a muhalefetinde bu tuhaf kavrayışın büyük bir yerinin olduğu aşikâr. Ve bu, şüphesiz, sağlıklı bir tavır olmaktan uzak.

Solun ülkenin fikir yelpazesinde önemli bir yeri var. İyi ki var. Onsuz bir şeyler eksik olurdu. Ancak, solun hiç olmazsa aklı başında ve gerçekten özgürlükçü-demokrat olduğunu iddia eden kesimleri sadece başkalarını tepeden bakarak eleştirmeyi bırakıp bir an evvel sorunlarla ilgili alternatif önerilerini, çözüm metotlarını inandırıcı delil ve detaylarla ortaya koysalar iyi olacak. Vallahi sıkıldık artık!

Zaman, 10.12.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et