MİT’te kimin sözü geçecek?

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve kimliği bilinmeyen iki MİT mensubunun KCK soruşturmasını yürüten İstanbul Özel Yetkili savcısı tarafından ifade vermeye çağrılması kamuoyundaki tartışmaların çok ötesinde, kırılmalara ve sonuçlara yol açabilecek bir eşiğe gelindiğini gösteriyor. Bu eşik, taraflarca ancak hali hazırdaki hararet ve toz duman kalktığında fark edilebilecek. Fark ettikleri anda taraflar galibi olmayan bir mücadeleye girdiklerini ve kaybettiklerini görecekler. Bu şekilde Eski Türkiye’nin bürokratik vesayeti tasfiye edilirken ‘yeni Türkiye’nin kurulma aşamasında siyasetin bıraktığı boşluğu doldurmak üzere bürokratik kurum ve hiziplerin yeni bürokratik özerklik ihdas edilmesi gayretleri başarısızlıkla sonuçlanacak.

İrade ve berraklık

Ancak AK Parti’nin siyasi aklı berraklaşmadığı ve güvenlik alanının demokratik denetimi reformu tamamlanmadığı sürece benzeri yeni çatışmaların ve kazaların yaşanması kuvvetle muhtemeldir. Gelinen yer, 10 yıl önce MİT’e gelen bir ihbarla başlayan Ergenekon soruşturmasının geldiği son noktayı ifade etmektedir. Türkiye’de demokratikleşme ve sivilleşme istikametindeki reform süreci ivmesini ve bütünlüğünü kaybetmiş bir şekilde zamana yayılarak devam ediyor. Bu sürecin güvenlik ve istihbarat ayağının uzun bir zaman alması ve fikri takip gerektirdiği başka örneklerden de biliniyor. 

Mesela İspanya’da Savunma Bakanlığı yapan ve güvenlik alanındaki reformları yürüten Serra, 15-20 yıllık bir süreden bahsediyor.  Türkiye’deki problem sadece sürenin uzunluğundan değil, reformun istikamet ve uzun da olsa bir takviminin olmamasından kaynaklanıyor. Bu belirsizlik, reform dönemlerinde artan umutları ve depreşen korkuları tahrik ediyor. Buna bir de reformu yönetmesi gereken iktidarın görüşünün berrak olmadığı endişesi eklenince, hükümet dışındaki aktörlerin yeni dönemde rol ve güç kapma yarışı kontrolden çıkabiliyor.

Yargı ve demokrasi

Türkiye’deki muhalefet ise, reformu zorlamak yerine veya demokratik modeller üretmek yerine anti-AK Partici politika yürütmeyi tercih ediyor. Bu şekilde ‘eski’ tasfiye edilirken ‘yeni’, demokratik bir model ekseninde inşa edilemiyor. Yasama ve yürütmenin bıraktığı boşluk, yargı ve bürokrasi tarafından doldurulmaya çalışılıyor.

Yargı ve bürokrasi ise ideolojisi her ne olursa olsun kendi alanını yasama ve yürütme aleyhine genişletmek istidadı taşımaktadır. Bu alanda eskiden ordunun kurduğu hiyerarşi yıkıldığından ve halen hiyerarşik bir ilişki kurulamadığından çatışma kaçınılmaz oluyor. Çatışma, bu hiyerarşiyi kurmak isteyenlerin mücadelesini de ifade ediyor. Eğer mesele, bu zaviyeden değil bir kişinin tasfiyesi veya PKK ile mücadele konusundaki farklı stratejilerden kaynaklanan hiziplerin çatışmasından ibaret görülürse, doğru teşhis edilemez ve çözüm üretilemez. Mesele, esasen siyasidir ve siyasetin bıraktığı boşluk üzerinde gelişmektedir. Siyasetin bıraktığı boşluk, asker-sivil bürokrasi, istihbarat ve yargı tarafından işgal edilerek siyasetin denetimi dışında özerk alanların inşa edildiği ve anti-demokratik odaklanmaların gelişip serpildiği problemlere yol açmaktadır.

Reformun stratejisi

Demokrasi tarihi, bürokrasinin denetlenmesinin ve özerk alanların ortadan kaldırılmasının hayati olduğunu birçok örnekle ortaya koymuştur. Türkiye içinde bulunduğu reform sürecinde bir yandan bürokratik vesayet kurumlarının karıştığı suçlarla hesaplaşıyor, diğer yandan darbe ve vesayet döneminin uygulamalarına son veriyor. EMASYA’dan milli güvenlik dersine, Genelkurmay Başkanlığı SAREM Komutanlığı’ndan TBMM Muhafız Taburu’na kadar…

Ancak bunların kaldırılma tarzları, bir strateji, kavram ve halkla ilişkiler çerçevesinden, daha da önemlisi bir meşruiyet tartışmasından uzak bir şekilde gerçekleşiyor. Yeni Anayasa yapım süreci bu bakımdan bir yandan avantaj diğer yandan dezavantaj yaratıyor. Yeni Anayasa sürecinin avantajı, bu tartışmaların yapılabileceği bir çerçeve sunmasıdır. Yeni Anayasa sürecinin dezavantajı ise bu tartışmaların zaten yapılacağı düşüncesiyle reformları ve tartışmaları erteleme eğilimidir. Halbuki Yeni Anayasa’dan bağımsız olarak güvenlik ve istihbaratın demokratik denetimi tartışmaları yürütülebilir. Son MİT krizi, bu tartışmanın kaçınılmazlığını gösteriyor.

AK Parti, üç dönemdir iktidarda olmanın, bürokratik vesayetin asker ve yargı ayaklarının bertaraf edilmesi ve güvenilir bürokratları bu kurumların başına atamanın başarısının getirdiği bir yanılsama içine girmiş durumda. Her şeyden evvel birkaç iyi adam bu kurumların oyunlarını bozmaya yeter ama bu kurumları rehabilite etmeye yetmez. Hatta birkaç kişiyi aşan yeni personelle dahi bu problem aşılmaz. Çünkü bu sektör ve kurumların tabiatından kaynaklanan problemler birkaç iyi adamla değil, yeni normlara dayanan sistematik reformlarla çözülebilir.

Bürokratik vesayet 

Bürokratik vesayetin asker ve yargı gibi temel ayaklarından biri de istihbarat kuruluşlarıdır. MİT, uzun yıllar askerin denetimi altında faaliyette bulunmuştur. Hatta sicil amiri Genelkurmay olan muvazzaf bir korgeneralin MİT Müsteşarı olması teamül haline gelmişti. Bu teamül, ancak 1990’larda sivil MİT Müsteşarı atanabilmesiyle ortadan kalkmıştır. Sivilleşme çalışmalarıyla askerin kurumsal denetiminin dışına çıkarılan MİT’in, hükümete bağlı bir kuruma dönüşmesi süreci devam ediyor. Bu süreçte son MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın rolü fevkalade ehemmiyetlidir. Fidan, Başbakan Erdoğan’ın güvendiği bir bürokrat olarak temayüz etmektedir. MİT’teki değişimin Müsteşar Fidan’ın inisiyatifine bırakıldığı anlaşılıyor. Fidan, kamuoyuna da yansıdığı şekilde MİT’te bir yeniden yapılanma ve zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmeye çalışıyor. Üstelik Genelkurmay’ın elindeki dinleme ve takip teknolojisinin personeliyle beraber MİT’e devredilmesi, MİT’in güvenlik sektöründeki ağırlığını arttırmıştır. Bürokratik vesayet ve darbe dönemlerinde MİT’in üstlendiği rol dikkate alınırsa, söz konusu değişimin önemi anlaşılacaktır.

Hükümet, bu hesaplaşmayı tesadüflere, bürokrasiye veya yargıya bırakmak yerine bir strateji dahilinde kendi gerçekleştirmezse bu tür krizlerin yaşanması kaçınılmazdır. MİT personeli hakkındaki soruşturma, 10 yıl önce MİT Müsteşarlığı’na gelen Ergenekon istihbaratıyla başlayan sürecin yeni aşamasını ifade ediyor. Meselenin şahsileştirilmesi bütün boyutlarıyla görülmesini engellemektedir. Problem arızi değil, sistematiktir. Sistematik bir reformla güvenlik ve istihbarat sektörü demokratik ve sivil bir denetim altına alınmadıkça da sular durulmayacaktır. Bu bağlamda AK Parti Hükümeti’nin yeni reform paketleriyle meseleye siyasi çözümler üretmesi gerekmektedir.

Bürokratik mücadele ve yargının denetimi, özünde siyasi olan bu konuyu çözmeye ve demokratik bir norma bağlamaya yetmeyecektir.

Açık Görüş, Star Gazetesi, 12.02.2012

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et