Garip bir tartışma yürüyor.
Gizli istihbarat servislerinin varlığına ilişkin düşüncelerimiz olumsuzsa, mesela istihbarat servislerini bütün ülkelerde“derin devlet”in bir parçası olarak görüyorsak; dünyanın esaslı bir glasnost yaşaması ve bütün gizli servislerin lağvedilmesi gerektiğini savunuyorsak, şu anda Hakan Fidan’a karşı açılan uluslararası kampanyaya karşı çıkmamız ve Hakan Fidan’ı savunmamız bir tutarsızlıkmış gibi sunuluyor.
Ya da tersinden, eğer Hakan Fidan’ın MİT’te gerçekleştirdiği olumlu işleri takdir ediyorsak; örneğin onun çözüm sürecinde oynağı rolü destekliyorsak, yine Fidan’ın MİT’i CİA ve MOSSAD güdümünden çıkarıp bağımsızlaştırma ve Türkiye’de yabancı istihbarat servislerinin diledikleri gibi at oynatmalarının önüne geçme gayretlerini olumlu buluyorsak, o zaman da gizli servislerin varlığını ilkesel olarak desteklemek zorundaymışız gibi bir akıl yürütülüyor.
Oysa bu iki tutum arasında bir çelişki yok. Bir yandan MİT’in ve bütün diğer istihbarat servislerinin varlığına karşı olabilirsiniz, bir yandan da bugün Hakan Fidan yönetimindeki MİT’in faaliyetlerini olumlu bulabilirsiniz. Ama şunu da unutmazsınız: O faaliyetleri başkası da, devletin şeffaf bazı kurumları da pekâlâ yapabilirdi. Ve öyle olsa daha iyi olurdu.
Sır tutulamayan bir dünya
Bir başka alandan örneklerle açmaya çalışayım: Nihai olarak devletin eğitim alanından tümüyle elini çekmesini savunan birinin, bu temel siyasi görüşüyle çelişmemek uğruna, o zamana kadar, devletin eğitim alanındaki faaliyetleri, politikaları konusunda hiçbir görüş bildirmemesi mi gerekir ya da profesyonel orduya geçişi savunanların, askerliğin kısaltılmasını desteklememesi mi gerekir?
Elbette hayır. Öyle konular vardır ki, o konudaki temel görüşünüz, uzun vadeli hedefiniz ya da ütopyanız saklı kalmak kaydıyla güncel politik gelişmeler karşısında tercihler yapar ve tutum alırsınız.
Benim için MİT konusu böyle bir konu…
Ben geleceğin dünyasında gizli servislere yer olmadığını; dünya halklarının bunca yüzyıllık tecrübeleriyle, devletlerin halklarından gizli tutup da halkın yararına yaptığı hiçbir iş olamayacağını anlama noktasına geleceklerine inanıyorum.
Aslında WikiLeaks belgeleri bu gerçeği çarpıcı bir biçimde koydu ortaya. Bu belgeler sayesinde devletlerin “sır” dedikleri kirli çamaşırlarının neler olduğunu da görmüş olduk. O belgelerde yer alan bilgiler, hiçbir ülke yönetimi için, hiçbir gizli servis için sır değildi, hepsinin bilgisi dahilindeydi. Bilmeyen bir tek halklardı. Yani devletler sadece halklara karşı sır küpüydü…
WikiLeaks olayının ortaya koyduğu bir başka olgu ise şuydu: Artık bu dünyada sır tutmak neredeyse imkansızdır. Çözülemeyecek şifre, girilemeyecek dosya yoktur. Dünya halkları aleyhine kapalı kapılar ardında dolap çevirmek, gizli operasyonlar düzenlemek çok tehlikelidir. Söylediğiniz her yalan, yaptığınız her riyakarlık, işlediğiniz her suç bir gün ortaya çıkacak ve sizi vuracaktır.
Bu olay, şeffaflaşan bir dünyanın öncüsü, habercisidir. 21. yüzyılın bilgi toplumuna göre yeniden şekillenen devletlerinde, karanlık ilişkilere de, gizli operasyonlara da, gizli servislere de yer olmayacaktır. Bilgi iktidardır. Dolayısıyla, bilginin yaygınlaşması iktidarın yaygınlaşmasıdır, demokrasidir…
Global bir glasnost için
Ne var ki, bu değişim tek tek ülkelerde değil, dünya çapında bir glasnost hareketi olarak yaşanabilir ancak. Dünya barış güçlerinin “dehşet dengelerine” hayır deyip nükleer silahsızlanma için oluşturdukları baskıya benzer bir şekilde, “Global bir glasnost için bütün gizli servislerin lağvedilmesi” için yapılan baskılar yoğunlaşıp egemenleri bu yönde zorladıklarında…
O zamana kadar yapabileceğimiz tek şey, kendi milli istihbaratımızı mümkün olduğu kadar denetlenebilir kılmak, faaliyetlerinin niteliğine göre de destekleme ya da mücadele tutumu almak olabilir ancak…
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.