Ekonomik sıkıntılar arttıkça, ekonomi konusunda bildiğini zanneden zırcahillerin ağzından dökülen beylik laflardan biri, “muhtelif gelir gruplarının milli gelirden aldığı payın azaldığı” sızlanmasıdır. Yani “Milli gelirin adil bölüşümünün” olmadığını söylerler. Başka bazıları da milli gelirin eşit dağıtılmadığından şikayet eder.
Milli Gelir (GSYİH ve GSMH için farklı terimler de olsa Milli Gelir tabirini kullanacağım), bir ülkedeki 1 yıl içinde hasılatı yapılan mal ve hizmetlerin toplamına verilen isimdir. Milli Gelir, şanslı olarak doğal kaynağa (petrol ve doğalgaz) sahip ve zenginliğini ezici bir çoğunlukla bu üretimden sağlayan ülkelerde (Libya, Irak, Kuveyt, Katar ve belki Rusya), toprağın altındaki doğal kaynak, o toprağın üstünde yaşayanların tabiî olarak ortak malı olduğu için ve üretimi, yine o topraklarda yaşayan insanların sermayesiyle yapılıyorsa, evet, o gelir o ülkenin halkına eşit dağıtılmalıdır.
Diğer bir kısım ülkeler de var ki, o ülkelerin doğal bir kaynakları yoksa da, üretimin hepsi özel sermaye dışı, kamu kaynaklarıyla yapılıyorsa, (yani sosyalist ekonomi modeliyle üretim yapan Küba, Kuzey Kore gibi ülkelerde), “herkes ne üretiyorsa ortaya koyacak, ortaya konan ürünlerden ihtiyacı kadarını alacak” idealiyle, o ülkede de toplam Milli Gelirin halka eşit dağıtıldığı iddia edilir.
Bu iki cins ülkelerin dışında kalan ülkelerde ise Milli Gelir, o ülkede yaşayan her bir ferdin, kendi sermayesi, emeği ve becerisiyle yıl boyunca ürettiği mal ve hizmetlerin toplamını ifade eder. Yani her bir fert, kendisi için bir şeyler üretmiştir, Milli Gelir yükselsin diye değil. Ama devletler, hem kendi ülkelerinin geçmiş yıllara göre gelişmesini hem de akranı olan ülkelerle kıyaslamasını görmek için bütün bu verileri toplar ve sonuçları “işte bizim ülkemizin milli geliri budur” diye yayınlar. Bu toplam rakam, o milletin ortak-eşit ürettiği rakam değildir. İşte böyle elde edilmiş milli gelirin eşit dağıtılması söz konusu değildir, olamaz. Ancak adil olduğu kesindir. (Tabiî buna, halktan toplanan vergilerin, yöneticilerin yakınlarına aktarılıp o yolla gelir yaratanların olduğu ülkeler dahil değildir.) Yani bir kişi, bir yıl boyunca ne ürettiyse onu sadece kendisi tüketme hakkına sahiptir. Bunu kimseyle paylaşma mecburiyeti yoktur. Kimse de ona “sen çok kazandın, birazını şuraya ver” diyemez. Böyle bir paylaşım ancak gönüllü olursa olur. Zorunlu olursa o kişi, önümüzdeki sene bir önceki seneden daha az, hatta belki sadece kendine yetecek kadar üretmeye teşvik edilir. Bu da toplam faydayı düşürür.
Şimdi son paragrafta savunduğum fikri örneklerle açıklayayım:
Bunu örneklendirmek için, hayali bir ülke ve hayali bir nüfus, kısa bir zaman dilimi ve herkesin tükettiği bir ürün kullanacağım.
Senaryo 1: 10 kişinin yaşadığı bir adada, hiç kimsenin 1 ay boyunca hiç ekmek üretmediğini düşünelim.
Milli Gelir=0 Ekmek, Kişi Başına Milli Gelir=0 Ekmek olur.
Hiç kimsenin ekmek üretmediği bir toplumda hiç kimse ekmek yiyemez. Bu durumda Milli gelirin dağılımı hem adil hem de eşittir. Böyle bir ekonomide dağılım sorunu olamaz.
Senaryo 2: 10 kişinin yaşadığı bir adada herkesin 1 ayda sadece 1’er ekmek ürettiğini düşünelim.
Milli Gelir = 10 Ekmek, Kişi Başına Milli Gelir = 1 Ekmek olur
Bu durumda herkes sadece kendi ürettiği 1 ekmeği tüketme hakkına sahiptir. MG’nin dağılımı hem adil hem de eşittir. Böyle bir ekonomide dağılım sorunu olamaz.
Senaryo 3: 10 kişinin yaşadığı adada, 5 kişinin 2’şer ekmek, diğer 5 kişinin -0- ekmek ürettiğini düşünelim.
Milli Gelir =10 Ekmek, Kişi Başına Milli Gelir =1 Ekmek olur
Bu durumda 2 ekmek üreten 5 kişi 2’şer ekmek, -0- ekmek üreten 5 kişi -0- ekmek tüketmek hakkına sahiptir. Dağılım adil ama eşit değil. Böyle bir ekonomide dağılım sorunundan söz ediliyor.
Senaryo 4: 10 kişinin yaşadığı bir adada, 1 kişi 4 ekmek, 1 kişi 3 ekmek, 1 kişi 2 ekmek, 1 kişi 1 ekmek, 6 kişi -0- ekmek ürettiğini düşünelim.
Milli Gelir =10 Ekmek, Kişi Başına Milli Gelir =1 Ekmek
Bu durumda da 1 kişi 4, 1 kişi 3, 1 kişi 2, 1 kişi 1, 6 kişi -0- ekmek tüketmek hakkına sahiptir. Dağılım adil ama eşit değil. Böyle bir ekonomide dağılım sorunundan söz ediliyor.
Senaryo 5: 10 kişinin yaşadığı bir adada, 1 kişi 9 ekmek, 9 kişi -0- ekmek üretmiş olduğunu düşünelim.
Milli Gelir =10 Ekmek, Kişi Başına Milli Gelir =1 Ekmek.
Bu durumda da 1 kişi 9, 9 kişi -0- ekmek tüketme hakkına sahip olacaktır. Dağılım adil ama eşit değil. Böyle bir ekonomide dağılım sorunundan söz ediliyor.
Milli Gelirin, doğal kaynakları olmadan (tabiî, doğal kaynak olsa bile çıkarılanların kamu gücüyle değil, özel sektör gücüyle çıkarıldığı durumlar dahil) sadece bireylerin kendi çabalarıyla toplandığı ülkelerde adil paylaşım zaten gerçekleşiyor. Ama dikkat ederseniz, bazılarının aç kaldığını da görüyoruz. İnsanların yarışa başlarken eşit olduğu ama yarışın sonunda üretim farklılıklarının zuhur ettiği böyle bir toplumda “açlık nasıl önlenecek, sosyal patlamaların önüne nasıl geçilecek?” problemi ortaya çıkacaktır.
Dikkat edilirse, yukarıdaki senaryoların hiçbirinde devlet faktörünü işin içine katmadık. Devletsiz bir toplumda sonucun ne olacağını gördük. Ama bugün devletsiz bir toplum olmadığına göre ve devletlere açları doyurma, gelirler arasındaki farklılıkları azaltma görevi verildiğine göre, devletler “sosyal devlet” olma görevlerini icra etmeye kalkacaklardır. Yani ilk 2 senaryo dışındaki senaryolarda devletler, fazla ekmek üretenlerden ellerindeki fazla ekmekleri (zor yoluyla) alıp, bir manada çalışkanlığı, becerisiyle daha fazla üretenleri cezalandırıp, tembellik, asalaklık yapanlara dağıtacaktır. Bugün devletlerin, bazı ülkelerde sınırlı bazılarında sınırsızca yaptığı (bazılarında yapmaya çalışır gibi göründüğü şey) işte budur.
Milli Gelire dişe dokunur bir katkı yapmayanların Milli Gelirin eşite yakın, “adil” dağıtılmasını istemeleri, “siz çalışın, ben yatayım ama üretenle aynı miktarda tüketeyim” anlayışıdır.
Türkiye’de Milli Gelir yoktur. Tek tek her bir ferdin üretimi vardır. İşte Türkiye’de rakamı verilen ve pastadan pay kapma yarışına girişilen gelir, fertlerin kendi gelirleridir.
Ama Türkiye’de devlet eliyle büyük kayırmacılıkların olduğunu ve bunun yarışın adaletini zedelediğini de inkar edemeyiz.