Türkiye’de toplumsal dinamizmin yüksek olduğu ortak kabul gören bir görüş. Soğuk Savaş sonrası dönemde hız kazanan değişim rüzgârları inişli çıkışlı bir yoldan ilerliyor. İktisadi alanda 90’lı yılların zorlukları önemli ölçüde aşılmış gözüküyor. Türkiye çağın küresel ekonomisi içinde kendi yönünü bulacak politikalar geliştirmek zorunda ama geçmiş yükü oldukça azalmış durumda.
Acaba siyasi alanda durumumuz ne? Geçmişin yükünü taşımaya devam ettiğimiz konular gelişimin önünde durmaya devam ediyor. Zaman zaman hız kazanılıyor ama temel konuların çoğunda nihai aşamalara gelemediğimiz için geçmiş tartışmalara gömülüyoruz. Leyla Zana’nın milletvekili yemini sırasında yaşananlar hemen herkesi yıllar öncesine götürdü. Biz bunları görmüştük, yaşadıklarımız tekrar ediyor duygusu yayıldı ortalığa. Yaşı ileri olanlar gençlere olayların geçmişteki benzerlerini anlattı.
Gelişmelere daha soğukkanlı baktığımızda aslında yaşananların tıpa tıp aynı olmadıklarını görebiliriz. Zana 1991’de yemin ettikten sonra, Kürtçe olarak, “Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği için yapıyorum” şeklinde bir ifadede bulunmuştu. Bu olaydan sonra önce milletvekilliği düşürülen Leyla Zana, Hatip Dicle, Selim Sadak, Orhan Doğan ile birlikte gözaltına alınarak on bir yılını cezaevinde geçirmişti.
Zana’nın yemine başlamadan önce yaptığı Kürtçe konuşma Mecliste tartışma konusu olmadı. Bir başka milletvekili de yeminden önce Arapça konuştu. Meclis geçici Başkanı Deniz Baykal 1991’de olduğundan çok daha mantıklı bir müdahalede bulundu. Bu kez aynı sonuçlar da ortaya çıkmayacak. İnsanlar sadece Kürtçe ya da bir başka dil konuştuğu için milletvekilliğini kaybetmeyecek, siyasi partileri kapatılmayacak, cezaevine konulmayacak. Ancak yemini tam olarak yapmadığından dolayı Zana, yemini tekrarlamadan Meclis çalışmalarında yer alamayacak.
1991’den 2015’e: Ne değişti?
Bir farklılık var. Ama bu farklılık henüz hepimizi tatmin eden nihai bir sonuç yaratmış değil.
Zana’nın konuşmasındaki Kürtçe bölüm Meclis tutanaklarına “X” işareti ile geçirilmiş. Türkiye’de binlerce yıldır konuşulan bir dilin kayıtlara bu şekilde geçirilmesi acaba o dili ana kucağından itibaren öğrenenleri rencide etmez mi? Elbette eder. İşte bu noktada, geçmiş karanlıklar içinden gelip bize ben buradayım diyebiliyor.
Ya yıllardır tartışa durduğumuz milletvekili yemininin metni meselesi ne olacak? Bu metnin kısaltılması ve yazıldığı dönemdeki otoriter anlayıştan kurtarılması için yıllardır yazılıp çizildi. Yemin, insanların en temel değerleri üzerine olmalı, basit ve özlü bir dille kaleme alınmalı. Ancak değişiklik yapmadan, Anayasada yazılı metne aykırı bir yeminin kabulü de olanaksız. Bireyler, Zana örneğinde olduğu gibi, bir reddiye geliştirebilirler. Kurumlar ise böyle bir şansa sahip değiller.
Zana örneğinde toplumun farklı kesimlerindeki tutumları incelediğimizde ise bu meselelerin çok daha olgun karşılandığını, yirmi dört yıl önceki tepkilerin aynı şekilde verilmediğini, hatta toplumun, resmi kurumlar ve hukuki düzenlemelerinin önünde olduğunu görebiliriz. Çatışmaların tekrar başladığı, insan kayıplarının arttığı bir dönemde dahi toplumsal sağduyu geçmişe göre daha fazla.
Durmak kaybetmektir
Olduğumuz yerde patinaj yapmıyoruz. Belki bir ileri bir geri gidiyoruz ama son çeyrek yüzyılda en azından belli kilometre taşlarını geçtik. Fakat bu yeterli değil. Daha da ilerlemeliyiz. Koşullar ne olursa olsun durmamalıyız. Nihai noktalara varmadıkça yürünen yollar yüründükleri ile kalabiliyor.
“Onurlu ve kalıcı bir barış umuduyla” Zana’nın Kürtçe konuştuğu kısmın Türkçesi. Gelmiş geçmiş çoğu düşünürün idealidir bu. Ama idealler kolay gerçekleşmiyor. Umudun gerçek olması için menzile varılması gerekir. Acı ve sancıların yerini rahatlamaya bıraktığı yerdir menzil. Oraya varacak güce ve iradeye hep birlikte sahip olmalıyız.
Yeni Yüzyıl, 20.11.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/milletvekili-yemini-uzerinden-turkiyenin-durumu-156