ODTÜ başta olmak üzere devlet üniversitelerinde zaman zaman toplumun hayretle takip ettiği trajikomik olaylar vuku buluyor. Radikal öğrenciler çeşitli büyüklükte gruplar hâlinde psikolojik veya fizikî şiddet içeren eylemler yapıyor.
Meselâ, üç beş kişi davet edilmiş bir akademik veya siyasî konuşmacıyı taciz ediyor, konuşmasını engelliyor, medya bunu “öğrenciler protesto” etti diye haberleştiriyor.
Oysa protesto eden “öğrenciler” değil, radikal üç beş kişi. Keza, bazı gruplar diğer grupların ifade veya hareket özgürlüğünü engelliyor. Milliyetçi veya muhafazakâr öğrencilerden de bu tür davranışlar sadır olabilmekle birlikte öncülüğü solcu ve Kemalist öğrenciler yapıyor.
Çeşitli sol fraksiyonlar, öğrenci kolektifi adı verilen örgütlenmeler özellikle dindar öğrencilerin ibadetine, sergiler açmasına müdahale ediyor. Niye böyle yapıyorsunuz diye sorulduğunda da “gericilik/IŞİD ile savaşıyoruz”, “bilim yuvasında gericiliğe yer yok” gibi saçma sapan şeyler söylüyorlar.
Benim gibi 12 Eylül darbesi öncesinde üniversitede okumuş kimseler üniversitelerin nasıl radikal fraksiyonların yatağına dönüştüğünü, kimi üniversite/fakülte yöneticilerinin ve akademisyenlerin buna nasıl çanak tuttuğunu, destek verdiğini iyi hatırlar. Bereket versin bugün durum o kadar kötü değil. Fakat yine de üniversiteye yakışmayan çirkin olaylar zaman zaman karşımıza çıkıyor.
Her hayat tarzının ve her düşüncenin serbestçe boy gösterebilmesi gereken üniversitelerde bu dar görüşlülük, saldırganlık, hak hukuk tanımazlık niçin ve nasıl zemin bulabiliyor? ODTÜ gibi sicili malum yerlerde neden bir türlü bu olayların, saldırıların önüne geçil(e)miyor?
Kestirmeden söyleyeyim; tüm üniversiteler vakıf üniversitesi veya özel üniversite olsaydı bu tür olaylar kolay kolay vuku bulmazdı. Fiilen bedavaya yüksek tahsil yapan öğrenciler bu eğitimin maliyetinden ve kimler tarafından finanse edildiğinden habersiz.
Bu yüzden kolayca bir taraftan “üniversiteler bizimdir” diye nara atıp diğer taraftan üniversitenin maddî varlığını ve şöhretini tahrip edebiliyorlar. “Üniversiteler bizimdir” demekle de aslında vergi mükelleflerinin bir anlamda onların kölesi olduğunu söylüyorlar. Dolayısıyla, olayları kökünden bitirmek istiyorsak devlet üniversitelerini özelleştirmemiz gerekir.
Bu ihtimal çok uzak görünüyor. İktidar partisi bunu düşünecek ve yapacak kadar devletçilik karşıtı değil. Ayrıca sadece öğrencileriyle değil, akademik ve idarî kadrolarıyla birlikte üniversite camiası büyük bir menfaat ve baskı grubu.
Bu tür bir icraata şiddetle direnecekleri ve buna teşebbüs edecek her iktidarı korkutacakları kesin.
Bununla beraber, tüm üniversite öğrencilerine haksızlık yapmamak da lâzım. ODTÜ’de bu olayları gerçekleştirenler, genel öğrenci nüfusuna oranla çok küçük bir grup.
Diğer öğrencilerden farkları radikal ve örgütlü olmaları. G. Mosca’nın dediği gibi örgütlü azınlıklar dağınık çoğunluklara hükmediyor. Üniversite yönetimleri de çoğu zaman ya bu gruplardan korkuyor ya da onlarla düşünce ve his birliği içinde hareket ediyor.
Üniversitelerdeki öğrencileri tam bir kontrol altında tutma eğilimi de makul öğrencilerin sosyal ve kültürel faaliyetlerini zorlaştırırken radikal öğrencilere dolaylı destek sağlamış oluyor.
Ortalama öğrenci bir faaliyet için bir sürü işlemi gerçekleştirme mecburiyetinde bırakılırken radikaller izin filan takmaksızın istediğini yapıyor. Böylece üniversitelerde radikallerin eylem ve faaliyet tekeli doğuyor.
Problem çözülebilir mi? Elbette. Devlet okullarını özelleştirmek uzak bir hedef gibi görünse de üniversitelerde herkesin özgürlük alanı genişletilerek ve kriminal faaliyetler yapıldığında üniversite yönetiminin ve/veya polisin gerekli tedbirleri alması sağlanarak bu yolda mesafe almak mümkün.
Yeni Yüzyıl, 28.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/militan-gruplar-ve-universiteler-676