MHP milletvekili Osman Durmuş’un ‘münasebetsizliği’ gündemde. Konuşmasının MHP’lilerce bile tasvip edilmediği, parti tabanının rahatsız olduğu söyleniyor. Ben o kanaatte değilim. Osman Durmuş, MHP’nin ‘yeni kimliğini, toplumsal tabanını ve siyasetini’ gayet iyi temsil ediyor.
Bunu anlamak için son yıllarda MHP’nin hem tavanda hem de tabanda geçirdiği dönüşüme bakmak lazım. Bugün MHP’yi temsil edenler emekli valiler, emniyet müdürleri, paşalar ile grup başkanları Oktay Vural ve Mehmet Şandır.
Tepedeki bu resme ‘mukaddesatçı-milliyetçi’ bir temsilden çok ‘devletçi’ bir refleks egemen. Toplumsal tabanı da artık bildiğimiz Anadolu muhafazakârlığının Türkçülükle karışımını yansıtmıyor.
Oysa milliyetçi hareket, Alparslan Türkeş’in 27 Mayıs darbesindeki rolüne rağmen temsil ettiği toplumsal kitleler bakımından Cumhuriyet’in merkezî elitini değil, yönetimden dışlanmış yoksul ve muhafazakâr Anadolu’yu temsil ediyordu. Bu niteliğiyle de aslında bir ‘çevre’ hareketiydi. Devletin hem Türkçülük anlayışının karşısında hem de laiklik politikalarının dışındaydı. Muhafazakârlığın ve Türklük hissinin yüksek olduğu bölgelerden ve ekonomik bakımdan dezavantajlı kesimlerden oy alıyordu.
Kısaca, ‘milliyetçi-mukaddesatçı’ bir duyuş ve duruş taşırdı MHP. Milliyetçiliği de Anadolu Müslümanlığının derin etkisi altındaydı. Öyle ki, hareket kendi içindeki ‘Atsız Türkçüleri’ni bile dışlamıştı. ‘Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslüman’ız’, ‘Kanımız aksa da zafer İslam’ın’ gibi sloganlar MHP’de Türk-İslam sentezinin ifadeleriydi.
Bunlar geride kaldı. MHP’nin, zamanla Anadolu içlerine dayanan ‘mukaddesatçı’ yönü zayıfladı. Harekette İslami duyarlıklar taşıyanlar ‘demokratlaştı’, çünkü dindarların devletten gördüğü baskıda başka bir çıkış yolu olmadığını gördüler. Kemalist-jakoben devleti sınırlandırmanın yolu demokrasiydi. Bunda başörtüsü sorununun da rolü oldu. Devlet, İslami görünürlüğü başörtüsü üzerinden dışlarken dindar milliyetçilerin tepkilerini çekti. Ancak MHP yönetimi ‘baskıcı devlete demokratik tepki’ gösteren tabanı ne yönetebildi ne de partide tutabildi. Önce RP’ye, ardından da AK Parti’ye yöneldi bu kesimler.
Mukaddesatçıların kopuşu MHP’yi ‘sekülerleştirdi’. Sekülerleşen, dindarlarla arası açılan MHP’ye kentli, eğitimli ve laikçi ‘ulusalcılar’ ilgi göstermeye başladılar. Bir yandan yükselen İslami hareketlere, öte yandan da Kürt milliyetçiliğine karşı MHP ‘vurucu gücü’ olan bir ‘anti-tez’ olarak görüldü. Kızılelma koalisyonlarına dahil edildi. Hareket içinde dengeleyici ‘mukaddesatçı’ kanadın kopmasıyla ‘Türkçü’ kanat ‘ulusalcı’laştı; küreselleşmeye, AB sürecine, ekonomik yeniden yapılanmaya reaksiyoner bir pozisyon aldı.
Öte yandan MHP yöneticilerinin 28 Şubat sürecinde askerî çevrelerde tehdit olarak değerlendirilen başörtüsü ve muhafazakârlıktan kurtulmayı, iktidarın bir ucundan tutabilmenin şartı olarak gören pragmatizmi MHP’yi iyice profan bir milliyetçiliğe, yani ulusalcılığa mahkum etti.
Bugün MHP adına konuşan iki isme bakınız; biri İzmir milletvekili, diğeri Mersin. MHP’nin geleneksel olarak güçlü olduğu İç Anadolu’dan gelen bir isim neden vitrinde değil? Çünkü artık başka bir ‘şey’i temsil ediyor MHP. Partinin sözcülerinin ‘referansları’ MHP’nin geleneksel kodları ve referanslarından oldukça farklı. Laiklik vurgusu, bölünme korkusu ve asker tutkusuyla ‘çevre’yi değil, CHP gibi ‘devlet’i temsil eden bir MHP var karşımızda.
Boşuna değil 22 Temmuz’dan bu yana CHP-MHP birlikteliğinin sıklıkla gündeme gelmesi. Bu iki partinin sadece söylemleri ve sözcüleri değil toplumsal tabanları da yakınlaştı ve benzeşti birbirlerine.
Dolayısıyla MHP milletvekili Osman Durmuş’un başörtüsü ve peygamberlik konularındaki lakayt tavrı anlamsız değil. Osman Durmuş ve MHP’nin diğer ‘vitrin isimleri’ artık ‘yeni’ bir toplumsal kesimi ve ‘farklı’ bir siyasal duyarlığı temsil ediyorlar. MHP artık ulusalcı, laik ve Akdenizli bir hareket. Olay bu…
Zaman, 05.02.2010