Din özgürlüğünde hayırlı bir gelişme

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’de din özgürlüğüyle ilgili kararlarının kendi içinde tutarlı olduğu söylenemez. Nitekim Mahkeme başörtüsüyle ilgili olarak verdiği kimi kararlarda din özgürlüğünü destekleyici tutum almazken, zorunlu din dersiyle ve şimdi de nüfus cüzdanlarında din hanesinin bulunmasıyla ilgili kararlarında özgürlükçü bir tutum sergilemiştir.

Bu tutarsızlığı şu şekilde açıklamak birçok kişiye ilk bakışta makul gelebilir. Özgürlük esas olarak azınlıkta kalanların haklarının çoğunluk karşısında korunmasıyla ilgili olduğundan, AİHM’nin azınlıkta olan Alevilerin din özgürlüğü sorunlarına gösterdiği duyarlılığı Sünni çoğunluğunkilere göstermemesi anlaşılabilir bir durumdur. Ne var ki, bu akıl yürütme biçimi iki bakımdan yanlıştır.

Bir kere, Türkiye’nin rejiminin kendine özgü niteliği karşısında, bu şekilde bir azınlık-çoğunluk ilişkisi kurmak yanıltıcıdır. Çünkü, Türkiye’de Sünniler nüfus olarak çoğunlukta olmalarına rağmen, anayasal düzenin “lâikçi” karakteri yüzünden bu durum her zaman Sünniler lehine bir “avantaj” teşkil etmiyor. Dini sadece kamusal alandan değil sivil hayattan da tasfiye etmeyi hedefleyen bu anlayış ister istemez, hatta öncelikle, çoğunluk mensuplarının din özgürlüğüne de zarar vermektedir.

İkinci olarak, özgürlüğün esas olarak azınlıkların haklarının korunmasıyla ilgili olduğu da doğru değildir. Özgürlük genel olarak, yani herkes için korunması gereken temel bir değerdir. Şüphesiz, eğer varsa, çoğunluk baskısı karşısında azınlıkların özgürlüklerinin korunması öncelik kazanabilir; ama bu, çoğunluğun özgürlüğünün göz ardı edilmesini gerektirmez.

Dolayısıyla, özgürlükler konusunda azınlık-çoğunluk ayrımını esas almak yerine, AİHM dahil mahkemelerin dini azınlıkların haklarının korunmasında gösterdikleri duyarlılığı çoğunluğun hakları bakımından da göstermeleri gerekir. Kaldı ki, AİHM’nin çoğunluktaki Sünnilerin din özgürlüğü talepleri karşısındaki duyarsızlığı Türkiye’nin genel olarak özgürleşmesine hizmet etmiyor; tam aksine özgürlükler karşısında devleti tahkim etmeye yarıyor.

Şimdi, nüfus cüzdanlarındaki din hanesinin tamamen kaldırılması gerektiği yolundaki son AİHM kararının medyada yer alış biçimine bakarsak, bunun Sünni çoğunluğun duyarlılıklarını temsil eden muhafazakâr çevrelerde bir hoşnutsuzluk yarattığı anlaşılmaktadır. Bunlar Aleviliğin İslâmdan ayrı bir inanç sistemi olmadığına ilişkin Diyanet görüşünün bu kararda nazarı itibara alınmamış olmasından rahatsızlık duyuyorlar. Bu konuda şimdilik, hükümetin “Alevi Açılımı” yaptığı bir sırada bile bu hoşnutsuzluğun devam ediyor olmasını hiç de hayra yormadığımı belirtmekle yetiniyorum.

Türkiye bu konuda 2006 yılında bir iyileştirme yaparak, kişilere bir seçenek tanımış ve isteyen kişinin nüfus cüzdanlarındaki din hanesinin boş bırakılmasının yolunu açmıştı. Bu, herkesin dininin nüfuz cüzdanında gösterilmesini zorunlu kılan eski duruma göre elbette daha özgürlükçü bir düzenlemeydi. Anayasa Mahkemesi’nin hem 1961 Anayasası döneminde hem de 1982 Anayasası döneminde eski durumu onaylayan -Anayasaya aykırı bulmayan- kararlar vermiş olduğunu hatırlarsak, yapılan işin değerini takdir etmek daha da kolaylaşır.

Şimdi AİHM Türkiye’nin bunun da ötesine geçmesini, yani “din” hanesini nüfus cüzdanlarından tamamen çıkarmasını istemektedir. Mahkeme, haklı olarak, kişilerin dini mensubiyetlerinin resmi belgelerde gösterilmesi mecburiyetini hem “kişinin dini inancını açıklamak zorunda olmaması”na ilişkin insan hakları hukuku ilkesine, hem de devletin bu meselelerde “tarafsız” olmasını gerektiren lâikliğe aykırı bulmuştur. Özgürlükçü bakış açısından bu şüphesiz hayırlı bir gelişmedir.

Star, 04.02.2010
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et