Devlet Bahçeli’nin ve halihazırdaki MHP’nin şansı bu dönemde Türkiye’nin temel meselelerinde ittifak sistemini genişletip konsolide edebilmesindedir. Bu ittifak ciddi bir siyasi liderlik ve kabiliyet gerektirmektedir
12 Haziran 2010 seçim sonuçları şunu gösterdi. MHP, Türkiye siyasetinin temel hareketlerinden biri olmaya devam ediyor. Mamafih 12 Haziran 2011 seçim sonuçları da dahil olmak üzere MHP’nin tarihi seyri, sosyolojik tabanı ve siyasi kadroları da dahil olmak üzere geniş bir çerçeveden bakıldığında yaşanan problemin derinliği anlaşılıyor. Seçim öncesi yaşanan kaset skandalları ve tartışmanın baraja indirgenmesi bu problemin MHP’yi aşan ve Türkiye siyasetini kapsayan yönünü ortaya koyuyor. Türkiye her açıdan hızla değişiyor, siyaseti tayin eden parametreler ve hatta paradigmalar yenileniyor. MHP işte bu değişim karşısında eski rejimin yanında saf tutuyor. MHP’nin tabiatında, sosyolojisinde ve fikriyatında var olan bu reaksiyonerlik, yine Partide yer alan muhafazakâr- mütedeyyin unsurları rahatsız ediyor.
TEMEL PROBLEM AŞILABİLMİŞ DEĞİL
MHP’deki bu problem, kuruluş yıllarına ve Gökalpçi milliyetçiliğin fikriyatında mevcuttur. Soğuk savaş yıllarında anti-komünizm ve kurucu lider Alpaslan Türkeş kültü bu problemi yumuşatsa da, soğuk savaşın bitimi ve Türkeş’in vefatı problemi yeniden gündeme taşıdı. Ancak Türkeş’in ölümü, MHP ve ülkücü camiada çok ciddi bir umut yarattı.
Türkeş zamanında yaşanan ve kamuoyunda tartışılamayan problemlerin bir daha yaşanmayacağı ve MHP’den uzaklaştırılan veya uzaklaşanların Ocak etrafında toplanacağı iyimserliğine dayanan bu umut, ülkücülüğün 70’lerdeki mücadelenin dayanışma ruhu içinde genel başkanlığı kazanan Devlet Bahçeli etrafında bir seferberlik havasıyla tarihi bir başarıyı beraberinde getirdi. MHP %18 oyla barajı aştığı gibi sağın en büyük partisi olmayı başardı. Ancak bu başarıyı takiben MHP içinde büyüdüğü sağ küreyle değil, mücadele halinde olduğu sol küreyle ve tarihi hasmı Bülent Ecevit’le ittifak yapmayı tercih etti. Bu ters tercih, belki MHP’nin meşruiyet problemini ve Türkiye’nin 28 Şubattan çıkış zorluklarını aşmak bakımından anlaşılabilirdi. Fakat Ecevit hükümetinin büyük başarısızlığı ve MHP siyasi liderliğinin performansı bu ters tercih anlaşılır olmaktan çıkardı.
Çöken merkez sağ bu şekilde MHP’nin etrafında değil, MHP’nin tarihi rakibi milli görüş geleneği içinden evrilerek gelişen AK Parti ekseninde toparlandı. Merkez sağı işgal ederek giderek büyüyen AK parti, MHP’nin de aleyhine büyümeye başladı. MHP’nin kan kaybetmesine yol açan bir başka faktör de Gülen hareketinin ve Menzil Cemaatinin ülkücü kadrolar arasındaki cazibesiydi.
MHP siyaset dışında toplumsal bir hareket olmayı başaramadığı ölçüde kadrolarını cemaat, iş, aile ve sosyalleşmeyle kaybetmeye devam etti.
MHP elbette sadece kaybetmedi. Kaybettiklerine karşılık ilişkiye geçtiği soldan ulusalcı oy devşirmeyi başardı. Bu yeni oylar sayesinde MHP, 12 Haziran 2011 seçimlerinde barajın üzerine çıkabilmiştir. Lakin bu başarı, MHP’yi bir yandan rahatlatırken diğer yandan karabasanlara sürüklemektedir. Çünkü MHP’nin bünyesinde eskiden kalanlar ve yeni gelenlerle imtizaç etmesi güç farklı öbekler oluşmaktadır. Üstelik buna Devlet Bahçeli’nin geçen zaman zarfında kendisinden beklenen umudu boşa çıkarması da eklenmiştir. Bahçeli, Türkeş’in kırdıklarını toparlamak bir yana onlara yenilerini eklemiştir. MHP’deki yönetim zafiyeti, seçim öncesindeki kaset skandalıyla çöken genel merkez kadrolarından da anlaşılmaktadır.
Bahçeli dönemi ülkücülerin sokak hareketlerinden ve mafyadan uzaklaştırılması dışında kamuoyunda bir takdir alamamaktadır. Bahçeli döneminin MHP’si PKK ve AK Parti karşıtlığı dışında siyasi bir program ve inisiyatif üretememiştir. CHP’de Deniz Baykal’ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelmesi ve Yeni CHP söylemiyle MHP-CHP koalisyonu umudunun sarsılması, MHP’nin ve Bahçeli’nin 1999 sonrası bütün siyasi yatırımlarını riske sokmuştur. Seçim sürecinde görmezden gelinen bu riskin, Yeni CHP söylemi ve Kılıçdaroğlu devam ettikçe seçim sonrasında daha büyük travmalara yol açması kuvvetle muhtemeldir. Bu travma, bir yandan MHP’nin eski seçmenini diğer yandan MHP’ye soldan gelen yeni ulusalcı seçmeni rahatsız edebilir. Bu rahatsızlığın anlamı, MHP kadrolarının işin ciddiyeti nispetinde meseleyi bir genel başkan değişimine taşımaya karar vermesi sağlayacak eşiğin aşılıp aşılmamasıdır. Bu eşiğin aşılıp aşılmadığına ise, ancak 2013 mahalli idareler seçimlerinin sonuçlarından sonra karar verilecektir.
DEVLET BAHÇELİ ŞANSI
Bir sonraki seçime kadar MHP’nin, Yeni Anayasa ve Kürt meselesinin AK Parti- CHP ve BDP ittifakı ve Devlet kurumlarının desteğiyle çözülmesi ihtimaliyle reaksiyoner cephenin yegane sözcüsü olarak kısa vadeli bir süre için şişmesi makul bir ihtimaldir. Devlet Bahçeli’nin ve halihazırdaki MHP’nin şansı bu dönemde genişleteceği ittifak sistemin genişletip konsolide edebilmesindedir. Bu ittifak ciddi bir siyasi liderlik ve kabiliyet gerektirmektedir. Gerek MHP geleneği gerek Bahçeli bu kabiliyet ve esneklikten uzak görünmektedirler. Dolayısıyla MHP ittifakı konsolide ederek kalıcı bir oy tabanına dönüştürmek bir yana, sert söylemleriyle parti tabanında ve Türkiye içinde ciddi kırılmalara yol açabilirler. Yukarıdaki risk ve travma düşünüldüğünde ulusalcı ve milliyetçi hassasiyetle MHP’yi yöneten kadroların ve Bahçeli’nin beka sendromları bir rezonanstan 12 Haziran 2011 seçimleri öncesindeki Diyarbakır mitingi tehlikeli hamleler de çıkabilir. MHP bu tür tehlikeli hamlelerden uzak durarak CHP’nin tamamen terk edebileceği alanı tamamen işgal ederek reaksiyoner cephenin en güçlü partisine dönüşebilir. Bu alanda AB ülkelerinde aşırı sağı güçlenişine paralel olarak hala siyasi bir hayat alanı bulmak mümkündür. MHP, kendisini var eden şartların ortadan kalkarken, ona direnmesi ancak bu şekilde mümkündür. Bu haliyle MHP’nin kaderi sadece kendisine değil, siyasi hasımlarının tercih ve üsluplarına da yakından bağlı görünmektedir.
Yenişafak-yorum, 18.06.2011