MHP’nin Dönüşümü

MHP çoktandır eski ülkücülerin partisi değil. MHP’nin hem kadroları, hem de söylemi belirgin şekilde değişti. Son Anayasa değişikliği oylaması sonuçları bu değişikliğin seçmen tabanı tarafından da algılandığını gösteriyor. Yalnız bu sonuçları yorumlayanlar, MHP’nin yalnızca İç Anadolu illerinde gerilemesine bakarak, partinin gerilediği gibi yanlış bir sonuca ulaşıyorlar. MHP geleneksel seçmeninin bir kısmını kaybediyor, ama sahil şeridinden ve Atatürkçü cepheden önemli miktarda oy kazanıyor. MHP küçülüyor, barajın altında kalıyor diyenlerin, % 43 Hayır oyu içinde MHP’nin payını doğru hesap etmeleri ve son genel seçimde sahil şeridindeki başarılarını doğru değerlendirmeleri gerekiyor.

Türk Milliyetçiliğinden Devrim Muhafızlığına

1960’ların sonlarında Türk milliyetçilerinin bir partinin çatısı altında siyasete girmeleri bana pek yanlış gelmemişti. Süleyman Demirel’in Adalet Partisi hâkim güçlerle uzlaşmanın yollarını arıyor, bunun için de içindeki milliyetçi muhafazakâr unsurlardan kurtulmak istiyordu. Adalet Partisi’nden dışlanan muhafazakârların bir kısmı Erbakan’ın peşine takılırken, milliyetçiler de MHP’de toplanmaya başladılar.

MHP’de siyaset yapan milliyetçiler idealist insanlardı, ama iyi siyasetçi değildiler; yaptıkları iş siyasal olmaktan çok kültüreldi; partileri marjinaldi; çok az oy alıyorlardı; milliyetçilikleri içe dönük olmaktan çok dışa dönüktü, komünizme ve Sovyet tehdidine karşı bir anlama sahipti, soğuk harbin bir ürünü idiler. Milliyetçi partinin ilkeleri de naif, ütopik, ayağı yere basmayan ilkelerdi. Aslında halk da bu ilkelere fazla itibar göstermiyordu. Halk milliyetçiliğe siyasal bir hareket olmaktan çok kültürel bir olay olarak önem veriyordu.

MHP ve ülkücüler 1980 sonrasında tam bir metamorfoza geçirdiler. Başkalaşım bir tırtılın bir kelebeğe dönüşmesi gibi tam oldu, bu arada devletten nasıl dışlandıklarını, Mamak’ta neler yaşadıklarını, rejimin gerçek sahipleri tarafından nasıl itilip kakıldıklarını, Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde devletin düşmanları arasında sayıldıklarını tümüyle unuttular.

MHP’liler düne kadar hep faşistlikle suçlandılar. Aslında ülkücülüğün özünde devleti aşırı önemsemek vardı. Yine de, ben ülkücülerin faşistlikle suçlanmasını daha çok bir karalama kampanyasının bir parçası olarak görüyordum. MHP’nin son yıllardaki politikası faşizm suçlamalarının boş olmadığını gösteriyor. MHP’liler demokrasiyi çabuk unuttular, kolayca tek parti rejimini ve bu rejiminin kadiri mutlak devlet anlayışını sahiplendiler. Daha da ileri giderek, devlet adına yapılan yanlışlara sahip çıkmayı da devlete sahip çıkma ile aynı zannetmeye başladılar.

MHP’nin cephe değiştirmesi aslında 28 Şubat’la birlikte başlamıştı. Devlet Bahçeli’nin Ecevit’le ortaklığı ile bu dönüşüm tamamlanmıştı. Son Anayasa değişiklik referandumu kampanyası MHP’deki dönüşümün tamamlandığını, MHP’nin muhafazakâr milliyetçi tabanından tümüyle kopup, laikçi Kemalist çizgide yeni yolunu tayin ettiğini göstermektedir.

Aslında MHP eski ülkücülerle yollarını çoktan ayırmıştı… Şu anda partinin yönetiminde bulunan isimler eski ülkücülere oldukça yabancı isimler. Bunlar kısa zamanda partinin söylemlerini ve ilkelerini değiştirdiler. Bu ilkelerin yerini toplumda bir karşılığı olan resmi ideolojinin ilkeleri aldı. MHP yönetiminde artık çevreden gelen muhafazakâr insanlar değil, eski bürokratlar, emekli valiler, emekli hariciyeciler var. MHP yönetiminde hala Vedat Bilgin gibi isimlerin bulunması fazla bir anlam taşımıyor.

MHP çoktandır muhafazakâr basınla da köprüleri attı, Genelkurmayın uyguladığı akreditasyon ölçülerine uyarak onları basın toplantılarına çağırmıyor. Kendileri de artık dertlerini ulusalcı televizyonlarda dile getiriyorlar. Vaktiyle kendilerini faşistlikle suçlayanların kendilerine gösterdiği itibarın sebebini hiç sorgulamıyorlar.

MHP yönetimi, geleneksel tabanının partiden koptuğu iddialarına karşı sert tepki gösteriyor. Aslında MHP’nin takip ettiği politikaya bakarak bunu normal karşılamaları gerekiyor.  Aslında partiyi terk eden geleneksel tabanı değil, geleneksel tabanını terk eden parti yönetimi…

En kolay da ülkücü militanların taraf değiştirmesi oldu; kolayca Türk milliyetçiliğini terk ederek Atatürk milliyetçisi oldular. “Milliyetçiler bu kavgada elbette ki demokrasiyi, yani halkı tutacaklardır. Kendisinin halk ile birlik olduğunu iddia eden bir grubun azınlık idaresine taraftar olması mantığa da aykırı düşer. Milliyetçi münevverler bugün memlekette tek parti zihniyetiyle yetiştirilmiş zümreye karşı küçük bir azınlık teşkil etmektedir. Bu yüzden ister istemez münevver diktatörlüğüne dönüşecek herhangi bir merkeziyetçi-otoriter idarede onların söz sahibi olmasına imkân yoktur. Esasen milliyetçiliğin asıl gayesi memlekette halka dayanan bir rejim kurarak Türkiye’yi modern bir milli devlet haline getirmektir. Milliyetçi bir siyasi hareket, halka dayanarak, milli birlik ve kaynaşmaya mani olan her türlü zümre ve azınlık sultasına son vermek üzere faaliyet göstermelidir” (Türk Kültürü ve Milliyetçilik, 1975, s. 54)  diyen Erol Güngör’ü çabuk unuttular.

MHP’nin Küçüldüğü Doğru Değil

MHP’nin Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir programı yok,  tersine tek parti rejimine dönüş özlemi var. Türkiye’nin dünyaya açılımı yerine içine kapanmasını benimsiyorlar. Kürt sorununun çözümünde denenmiş ve başarı kazanmamış şiddet yönteminin devamını istiyorlar. Ülkenin kalkınması için herhangi bir programları yok. Partinin lideri bir politikacıda olması gereken pek az özelliğe sahip. Bütün bunlara rağmen parti küçülmüyor, en azından varlığını koruyor.

Ülkücülerin bildik ilkelerinin toplumda karşılığı yoktu. MHP’nin bu ilkeleri bırakıp, resmi ideolojinin ilkelerini benimsemesi toplumda bir karşılık buldu. Toplumda ulusalcılığı önemseyen, solculuğu içselleştiremeyen, otoriter devlet özlemi bitmemiş, CHP’den ümidini kesmiş bir kitle var. ANAP’ın ve DYP’nin çökmesi sonucu ortada kalan, milliyetçi ve muhafazakâr duyarlılığı olmayan önemli bir seçmen kitlesi var.  MHP’nin eski ülkücülerle ipleri koparması, Türk milliyetçiliği yerine Atatürk milliyetçiliğini ve ulusalcı söylemleri tercih etmesi bu kitlelerin ilgisini çekiyor. MHP, bölücü Kürt milliyetçiliğine tepki duyan ve PKK terörüne öfkelenen bir kitlenin de ilgisini çekiyor.

MHP’nin “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduğu” iddiası doğru değil. MHP geleneksel muhafazakar tabanıyla % 3-7 civarında oy alan adeta bir uç parti idi. MHP’nin son seçimlerde aldığı oy oranı, sadece milliyetçi muhafazakar ülkücülere dayanarak girdiği seçimlerde aldığı oy oranından çok fazla…  MHP 2007 milletvekili genel seçiminde % 14,7 oy alarak 71 milletvekili çıkarmıştır. Bu milletvekillerinden 38’i CHP’ye ait olduğu iddia edilen sahil şeridindir. MHP Adana’dan 4, Afyon’dan 1, Antalya’dan 3, Aydın’dan 1, Balıkesir’den 1, Bursa’dan 3, Çanakkale’den 1, Edirne’den 1, Eskişehir’den 1, Hatay’dan 2, Isparta’dan 1, Mersin’den 3, İstanbul’dan 7, İzmir’den 4, Manisa’dan 3, Muğla’dan 1, Tekirdağ’dan 1 milletvekili çıkarmıştır. Bu iller MHP’nin eski ülkücü söylemleriyle Adana dışında tümüyle varlık gösteremediği illerdir. Bu durum MHP’nin dönüşümünün partiyi küçültmediğini, tersine büyüttüğünü göstermektedir. % 14,7 MHP için büyük başarıdır. 

Parti laikçi Kemalist seçmenlere yönelerek oy oranını adeta ikiye katladı. Parti son seçimlerde bu kesimden, daha doğrusu CHP’den oy devşiriyor. Durum, sanki MHP ile AKP arasında gizli bir uzlaşma var gibi: MHP muhafazakâr seçmenlerini AKP’ye terk ederken, kendisi de laikçi kesimden CHP’ye gidecek oyları topluyor. Böylece iki taraf da kazanıyor, bu arada CHP kaybediyor.

MHP’nin yapacağı iş, parti küçülüyor, barajın altına düşüyor korkusuna kapılmadan yeni politikasında tutarlı olmasıdır. Bunun için de bazı eski alışkanlıklarını terk etmesi gerekiyor. Mesela Ani harabelerinde Cuma namazı kılmak artık partinin eski seçmenlerine pek bir şey ifade etmeyebilir, buna karşı partinin yeni seçmenlerini ürkütebilir.

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et