AK Parti’nin, kendi HYSK tasarısını Cumhurbaşkanı Gül’den de, Anayasa Mahkemesi’nden de geçirmesinin çok zor olduğunu anlamış olması gerekiyor.
Gül’ün yaptığı liderler turunun ve Erdoğan’la görüşmesinin amacı da zaten kanunu “geri göndermek zorunda kalmamak” için, durumu şimdiden düzeltmeye çalışmak gibi görünüyor.
Böyle bir vetonun yıllardır “Gül-Erdoğan çekişmesi”tablosu üzerinden siyasi projeler üretenleri ne kadar umutlandıracağı düşünülürse, yasayı veto etmenin Cumhurbaşkanı’nın yapmayı en son isteyeceği şey olduğu da çıkar ortaya. O yüzden de yanlışı baştan önlemeye çalışıyor.
Dünden itibaren, Ankara’da HSYK’nın yapısını Meclis’te bir anayasa değişikliğiyle gerçekleştirmek üzerine bir tartışma başlamış bulunuyor.
Şu anda ortaya getirdiği tasarı yüzünden kamuoyu nezdinde oldukça zor duruma düşmüş olan AK Parti açısından da çıkış buradadır.
“Birlikte yapalım”
AK Parti’nin HSYK’nın yapısını değiştirmek için son derece meşru bir sebebi var. Son haftalar, varlığına çoktandır işaret edilen “yargıdaki otonom yapının” sistematik siyaset mühendisliği faaliyetlerini kamuoyunun büyük çoğunluğu açısından şüphe duyulmaz bir hale getirdi. Bu durumda hükümetin “işgal altında bir yargı” olgusunu bir an önce bertaraf etmek istemesi elbette hakkıdır.
Öte yandan, CHP başta olmak üzere bütün siyasi partiler bu tartışma başladığından bu yana“Devlet içinde devlet olgusuna biz de karşıyız” dediğine göre, AK Parti’nin hemen yapması gereken, “Haydi o zaman birlikte yapalım” demektir.
Gerçi CHP daha şimdiden şartlar ileri sürmeye başladı bile ama unutmayın ki, bu parti de 3 ay sonra seçmenden oy isteyecek. Mademki paralel yapılara karşı olduğunu söylüyor, o zaman seçmen onun da bu yapıların tasfiyesi konusunda yapıcı bir tutum almasını beklemez mi? Engelleyici, tıkayıcı tutum, seçmen gözünde zaten var olan “negatif muhalefetten başka bir şey bilmeyen, ülke yönetiminin asla teslim edilemeyeceği bir parti” imajını bir kez daha pekiştirmez mi?
Dün akşam Burhan Kuzu’nun bir televizyon kanalında söylediğine bakılırsa, Anayasa Komisyonu’nda HSYK’nın yeniden yapılandırılması konusunda partiler arasında hayli ilerleme sağlanmış. Savcıların ve hakimlerin ayrı kurullar halinde çalışmaları ve bu kurulların önemli bir kısmının Meclis tarafından seçilmesi noktasında anlaşmışlar. Çalışma, Meclis’teki seçimlerde üçte iki çoğunluk mu yoksa beşte dört çoğunluk mu aranması gibi bir noktada tıkanmış. Dolayısıyla Kuzu, maddenin neredeyse hazır olduğunu, kısa bir çalışmayla bu tıkanıklığın da aşılabileceğini söylüyor.
İşte AK Parti’nin zorlaması gereken kapı budur.
Sonuçta bu kapı CHP’nin yan çizmesi yüzünden açılmasa bile AK Parti bu süreç içinde meseleyi diğer partilerle birlikte çözme isteğinde samimi olduğunu ortaya koyabilirse, bu konuda bundan sonra yapacağı düzenlemelerin -tabii bugünkü tasarı gibi tasarıların değil- kamuoyu nezdindeki meşruiyeti artar.
Vicdanlardaki meşruiyet
Yargı içindeki otonom yapılara karşı yürütülen yasal-idari mücadelenin hukuki meşruiyeti elbette önemli. Ama bu mesele sadece hukuki bir mesele değil daha çok siyasi bir mesele. Ve siyaset söz konusu olduğunda, meşruiyet esas olarak halkın vicdanında kazanılan meşruiyettir. Bu da söz konusu yargının tarafsız olmadığı ve “bağımsızlığını” kötüye kullandığı halka ispat edilerek kazanılır.
Dolayısıyla, hükümet hedef aldığı bu yapıyı bir an önce deşifre etmelidir. Yargı içinde konuşlanmış bu yapının neler yaptığı, nasıl çalıştığı, nelere yol açtığı, hangi davalarda hangi hukuk ihlallerine imza attığı tek tek açığa çıkarılmalı, farklı bir hiyerarşi ve disiplin içinde çalıştığını ispatlayacak örneklerle halk ikna edilmelidir.
“Paralel yapı” bir an önce, birkaç kişinin gördüğü bir hayalet olmaktan çıkıp gözle görülen somut bir yapı haline getirilmelidir.
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.