Liberalizm ve Kemalizm

Yakın zamanlara kadar fikir olarak liberalizme, kişi olarak liberallere veya liberal etiketini yapıştırdıkları insanlara küfreden, onları aşağılamaya çalışan bazı şahıslar, son günlerde liberalizm güzellemeleri yapıyor ve liberalizmin ne olup olmadığı hakkında sınırlı bilgilerine bakmaksızın ahkâm kesiyor.

Ertuğrul Özkök, ansiklopedik bilgilere dayanarak liberalizmin ille de “sağ” demek olmadığını sol liberalizmin de bulunduğunu söylüyor, hatta liberalizmin özünde sol olduğunu iddia ediyor. Serdar Turgut, her zamanki gibi kafası karmakarışık, okuyucularına önce Jonah Goldberg’in Amerikan liberalizmini yerden yere vuran “Liberal Faşizm” adlı kitabını birkaç ay sonra da Eric Alterman’ın Amerikan liberalizmini öven kitabını sanki aynı çizgidelermiş havasında tavsiye ediyor. Zülfü Livaneli bile, ilerlemecilik (veya ilericilik-progressivizm) adı da verilen Amerikan liberalizminin gerçek liberalizm olduğunu iddia ederek, otoriter dünyasına liberalizmde yeni bir payanda arıyor. Bu tür yazarların hepsinde ortak bir taraf var: Kemalist olmak. Bu olgu, bizi Kemalizm ile liberalizm arasında nasıl bir ilişki bulunduğunu sık sık sorgulamak gerektiği gerçeğine uyandırıyor.

Bunu yapmayı zaruri kılan bir olgu daha var. Bu, yukarıda saydığım insanlara nazaran kendini liberal camianın daha çok içinde sayan bazı kişi ve kurumların görüş ve tavırlarından kaynaklanıyor. Sözgelimi, sohbetinden zevk aldığım ve mantıklı bir Kemalist saydığım-sandığım bir arkadaşım Kemalizm etiketini zaman zaman reddetmekle beraber, kendisinin “Atatürkçü liberal” olduğunu ısrarla söylüyor. Daha da ileri giderek, Atatürk’ün en “büyük liberal” olduğunu ve tek parti diktatörlüğünün bir liberalleşme dönemi teşkil ettiğini iddia ediyor. Kemalizm’le liberalizmi açıktan veya somut konularda adını koymadan bağdaştırma yahut yan yana tutma çabası, liberal etiketini bir parti isminde kullanan dar bir grupta da mevcut. Liberalliğinden şüphe edilmeyecek bazı arkadaşlarsa “Mademki Atatürkçülükte siyasî ve sosyal bir rant sağlama imkânı var, biz de liberalizmi onunla ilişkilendirsek iyi olmaz mı?” diye soruyor.

Bu iki taraflı baskı altında liberalizm-Kemalizm ilişkisini yeniden sorgulamak gerekiyor. Ben, daha önce bu konuda ayrıntılı yazılar kaleme almış olmamın tavrımı meşrulaştırdığı inancına dayanarak, evvela liberalizm ile Kemalizm’in bağdaşıp bağdaşmayacağı sorusuna net bir cevap verip, sonra cevabımın dayanaklarından bahsetmek istiyorum. Liberalizm ile Kemalizm’in-Atatürkçülüğün bağdaşması ve bir liberalin aynı zamanda Kemalist-Atatürkçü olması imkânsız. “Kemalist-Atatürkçü liberal” bir oksimoron; çirkin-güzel, uzun-kısa, ateist-Müslüman kavramlarına benzer bir şey. Fikirlerle ilgilenen bir insan, kişi olarak Mustafa Kemal’i sevebilir, onun yapıp ettiklerinde hoş-iyi şeyler de bulabilir, ama bütün bir liberal düşünceyi ona dayandıramaz. Kısaca, bir liberal, elbette, yanılabilir bir fani hüviyetiyle Atatürk’e düşünce hayatında bir yer ayırabilir ama ona düşünce dünyasında bir ortalama Kemalist’in verdiği yeri verirse liberal olamaz. Atatürkçülükten liberalizm hesabına rant yaratmaya kalkmaksa, kan uyuşmazlığı yüzünden imkânsızlığı yanında, hem bir ahlâk problemine yol açar hem de eninde sonunda liberalizmi yozlaştırır.

Liberalizm ile Kemalizm’in uyuşmazlık noktalarından birkaçına kısaca işaret edeyim. Kemalistler “tek adam” ve “herkes için tek doğru” fikrine inanır. Tek adamla, en azından kendi toplumu için, tarihin sonunun geldiğine inanır. Kemalist’e göre o tek adam beşerî dünyada aşılamaz bir noktayı temsil eder; ondan daha büyük birilerinin gelmesi ve onun vazettiği ilke ve değerlerin aşılması düşünülemez. Bu yönüyle Kemalist olmak kesin inançlı ve kapalı zihinli olmaktır. Bir liberal devlet adamları ve siyasetçilerden çok filozoflara, düşünürlere ve fikir insanlarına önem vermeye ilaveten, tarihin bittiğini veya pozitif içerikli herhangi bir fikrin (ve onun müellifinin) yanılmazlık ve ebedî belirleyicilik vasıflarını haiz olduğunu, olabileceğini kabul etmez. Toplumu, Kemalistlerin yaptığı türden, mühendislik malzemesi muamelesine tabi tutmayı, yukarıdan aşağı topluca ve zora dayanarak şekillendirmeye çalışmayı normal ve meşru bir çaba olarak görmez. Hatta bir ölçüde kurgu olan siyasî yapılanmanın bile onun öncesinde toplumsal hayatın ürettiği, tarihe ve tecrübeye gömülü ilkeler ve kurallara bağlı olarak gerçekleşmesini arzu eder. Liberal için siyasî yapılanmada vazgeçilmez olan tek şey klasik insan hak ve özgürlükleridir. Onun dışındaki her şey, devrimci olmamak ve zora dayanmamak şartıyla ve parçalı iyileştirmelerle, değişebilir, değiştirilebilir.

KESİN İNANÇLILIK SORUNU

Kemalistler sık sık dindar Müslümanların kesin inançlı ve yeni fikirlere kapalı olduğu yorumlarını yapar. Ben hem Kemalistlerle hem dindar Müslümanlarla konuşmaya, anlam dünyalarına vâkıf olmaya çalışıyorum. Buna ek olarak her iki kesimde yazılan çizilen şeyleri de okuyor, takip ediyorum. Şunu söyleyebilirim: İstisnaları bulunabilecek olmakla beraber, asıl kesin inançlı olanlar ve kapalı bir zihin hâli içinde bulunanlar Kemalistler. O kadar ki, bu yüzden, Mustafa Kemal’e peygamber hatta tanrı muamelesi yapıyor olmaları anlamında, onlara “Ataist” adını versek haksızlık yapmış olmayız. Kemalistler neden böyle? Geçenlerde genç arkadaşım Bünyamin Türün ile Beşiktaş-Üsküdar arasındaki kısa vapur yolculuğunda yaptığımız sohbette ikimizin kafasında çakan şimşek bu hayatî soruya bir cevap olma potansiyeli taşıyabilir. Kemalistlerin çoğu zaman klasik (kitaplı) dinlere inananlardan daha sert ve radikal olmasının sebebi, belki de, onların yaşama alışkanlıklarında ve kültürlerinde bir içe dönüş, bir nefs-i muhasebe müessesesinin olmaması. Müminler, her daim, hâl ve hareketlerini, yapıp ettiklerini sorgulamaya davet ediliyor ve bunu yapıyor. Bu sayede, hep başkalarını ve dış dünyayı sorgulamak yerine, kendini hesaba çekiyor, yargılıyor, hatalarını görüyor ve düzeltmeye çalışıyor. Kemalistlerde böyle bir kavrayış yok. Onlar asla içe dökmüyor, kendilerini ve çizgilerini sorgulamıyor, dolayısıyla, şahsî düşünce ve davranışlarında hata bulmuyor. Devamlı dış dünyayı suçluyor, etrafta hep Mustafa Kemal’i “anlamayanları” veya ona “ihanet edenleri” görüyor. Buna müminler cenneti öbür dünyada bulmayı ararken Kemalistlerin cenneti erkene alma ve bu dünyada gerçekleştirme peşinde koşması da eklenince Kemalistlerin ortalama birey tablosu şu şekilde tamamlanıyor: Sert, vahşi, acımasız, baskıcı, katı, diyalog ve müzakereye açık olmayan, kişi kültünün esiri olmuş bir insan.

Liberalizm amaç, araç ve yöntem bakımından Kema-lizm’le uzlaşmaz. Bunlardan birine demir atanın, diğerine veda etmesi gerekir. Her ikisine de aynı anda bağlı olabilirim diyenlerse, mecburen, şizofrenik bir fikir ve düşünce hayatı içinde dolanır durur.

 

Zaman, 01.06.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et