Önceki gün Nazlı Ilıcak, Bugün TV ekranlarından iç savaş çağrıları yaparken, kimi savaşa çağırıyordu, merak ettiniz mi? Kimdi Nazlı Hanım’ın kendi amaçları uğruna ölmeye çağırdıkları? Kendi cenahı olmadığı çok belliydi; çünkü bu cenahın bir iç savaş çıkaracak gücü olmadığı çok açıktı. Keza bir iç savaş çıksa, ilk yurtdışına topuklayacak olanlar da bu cenahtı zaten.
Öyleyse kimdi bunlar? Elbette Kürtlerdi. Gezi’den bu yana iç savaş çıkarsınlar diye uğraştıkları; ancak Öcalan’ın engellediği Kürtler. Belli ki Gezi’de başaramadıklarını şimdi başarmak istiyordu Nazlı Hanım. Belli ki büyük bir azimle bozulsun diye uğraştıkları çözüm sürecinin sonunda koşullar iç savaş çağrısı yapmak için hazır hale gelmişti.
Nazlı Hanım ve cenahının bir iç savaş çıkaracak gücü olmasa da iç savaş çağrıları yapmaya gücü ve cesareti olduğu çok açıktı. Peki neydi bu cesareti onlara veren? Tahmin etmesi çok zor olmasa gerek: Elbette HDP’nin canlı yayın ziyareti. Aslında bu Öcalan ve Kürtlere rağmen, Dumanlı’nın Kışanak’ı ziyaretiyle açığa çıkan ittifakı somutlaştıran bir ritüel gibiydi.
Nazlı Hanım ve cenahının bakış açısından Kürtleri tartışmanın pek bir anlamı yok. Kürtleri nasıl gördükleri çok açık. Onlar için Kürtler, KCK operasyonlarıyla suçlu-suçsuz binlercesini içeri tıkıp, “madem bizim amaçlarımıza hizmet etmeyeceksiniz, biz size yapacağımızı biliriz” dedikleri; kendi derin yapılanmaları için “Paris’i şimdi daha güzel yapan” Kürt ölümlerinin devamını hayati gördükleri bir kesimdi. Onlar için kendi amaçları uğruna Kürtlerin iç savaş çıkarması çok önemli ve ancak bu savaşta Kürtlerin ölmesi çok önemsizdi.
Peki ya Demirtaş ve ekibi? Onlar hangi iddiayla Kürtleri bu ilişkiye mahkum ediyorlardı? Haluk Koç’un iddia ettiği üzere CHP gibi bir borçları mı vardı Nazlı Hanım ve cenahına? Bilemem… Ama Demirtaş ve ekibinin Kürtleri nasıl gördüklerini, nasıl görmek istediklerini söyleyebilirim.
Onlar Kürtleri, hangi amaca yönlendirirlerse oraya sürükleyebilecekleri bir güruh olarak görmek istiyor. Bu yüzden onları kendi amaç ve hedefleri olan bireyler olarak kabul edemiyorlar. Bir Kürtün baba, ana, kardeş ya da evlat olduğunu göremiyorlar. Bir Kürtün dindar, liberal, kadın ya da erkek olabileceğini anlamıyorlar. Tüccar, doktor ya da öğretmen olmak isteyebileceğini kavrayamıyorlar. Onu diğer kimlikleriyle, diğer halleriyle düşünemiyorlar. Kürtlerin kendince bir gelecek hayal edebileceği, kendi amaçları uğruna “yaşamak” isteyebileceği fikrine tahammül edemiyorlar.
Bu yüzden hepsini “devrimci halk” sanıyorlar. Bu yüzden onları savaşmaya ve ölmeye çağırmaktan korkmuyorlar. Bu yüzden kahraman olmalarını yaşamalarından daha önemli görüyor, hayata tutunmaktansa silaha tutunmalarını salık veriyorlar.
Nazlı Hanım da, Demirtaş da yanılmasın. Kürtler onların tasavvur ettiğinden ve tasarlamak istediğinden çok daha fazlası. Ne yapmaya çalıştıklarını anlayabilecek sağduyuya sahipler.
Her şeyden önemlisi Kürtler, yalnızca Kürt değil; onlar ana, baba, kardeş, eş, arkadaş… Onlar insan! Hayalleri olan ve yaşamak isteyen insanlar. Sizin ne olduğu bilinmeyen karanlık amaçlarınızın siyasi araçları – malzemesi değiller.