Kürd Meselesinde Duygusal İlişkiler Üzerine

“Peki” deniliyor Kürd meselesinin karakteri değişmiş olmasına rağmen, örneğin inkâr politikasının bitmiş olması, üstelik PKK ve ilgili yapıların bu kadar hata ve rasyonel de olmayan politikalarına rağmen insanlar neden hâlâ PKK’ye itiraz etmiyor. Sanırım tek cevabı olmasa bile asıl etmen duygular ile ilgilidir. Hem Kürdler ve devlet arasındaki duygular hem de Kürtler ve PKK arasındaki duygular.

Kararlar alınırken duyguların etkisi ve önemi ile ilgili yapılan testler var. Bu testler kararlarda duyguların belirleyici etkisine vurgu yapmakta. Her insanın duygusal ve rasyonel tarafı olduğunu, duygusal tarafını file, rasyonel tarafını ise biniciye benzeten Jonathan Haidt demiş ki “kontrol binicinin elindeymiş gibi gözükse de fil biniciye göre daha güçlüdür. “ (Daha fazla ayrıntı için Bkz. Karar Verdim, Lale Saral Develioğlu)

Bu temelden bakınca Kürd meselesinde ilişkileri sadece rasyonel veriler üzerinden değil; duygusal ilişkiler üzerinden de analiz etmek gerekiyor.

Kürd meselesinde AKP hükümetleri dönemlerinde önemli adımlar atılmıştır. Bu adımlar Kürd meselesinin karakterini değiştirmiştir. Artık Kürdlerin “varlıkları-yoklukları” gibi bir tartışma yapılmamaktadır. Temel itibari ile artık Kürdler “var olduklarını ispatlama” gibi bir çaba içerisinde değiller. AKP dönemlerinde temelde Kurmancı ve Zazaki dilleri kendisini ifade edebilmiştir. Basın, yayım, eğitim, yargı ve cezaevleri gibi çeşitli alanlarda Kürtçenin lehine birçok çalışmalar yapılmıştır. Bütün bunlardan ve yasal düzeylerden de daha önemli olan toplumsal alt yapıyı ve algısını önemli derecede değiştirmiştir. Bugün ana akım medyada Kürdlere yönelik bir pejoratif yaklaşım görülmemektedir. Muhtemelen Kürdler en fazla bu dönemde farklı kesimlerden destek bulmuştur. Belki de herhangi bir yasal düzenlemenin üzerinde sağlıklı bir şekilde yükselebileceği alan bu alt yapının değişmiş olmasıdır. Nitekim herhangi bir tv programına katılıp Kürdler lehine bir şeyler ifade ettikten sonra soluğu nezarette almanız mümkündü.

Diğer taraftan “ne zaman aldı, nerede aldı” gibi soruların cevaplarının olmadığı ama bir sabah kalkıp baktığımızda “halkın hendek kararı, savaş kararı aldığını” ifade eden bir PKK gördük. Bir açıdan tuhaf bir şekilde buna destek veren sivil dinamikler gördük. Sadece sonuçları itibarı ile değil; gerekçeleri itibarı ile de gereksiz ve anlamsız olan bir savaş politikası Kürd kentlerini yıktı. Binlerce insan öldü binlercesi göç etti. Üstüne kahramanlık nutukları çekilen çocuk yaşta insanlar öldü. Kürd siyasetinde ciddi bir tıkanma yaşanmasına sebep olan bu savaş politikasının halka rağmen ancak halk içinde olmayan mantıksızlık olduğu, anadilde eğitim için insanların ölmesine gerek olmadığı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için karakolların bombalanmasına gerek olmadığı, Öcalan ile görüşmelerin yaşanması için çocuk yaşta kahramanlara ihtiyaç olmadığı gibi ifadeler politize olmuş kadrolar, kısmen öyle olmasa bile, tarafından değil; ama halk arasında da ifade edilmekteydi. Sorumluluk düzeyindeki insanlar ise daha yeni ifade ediyor, savaşın bir mecburiyet olmadığını.

İşte rasyonel olmayan bütün bu yaşananlara rağmen halk sesiz bir tepki içindeydi ve açık bir şekilde rasyonel görmediği bu kararlara rağmen muhtemelen bir seçimde sonuçları ciddi bir şekilde etkilemeyecek bir sonuç göreceğiz. Aynı şekilde kadro düzeyindeki insanların bazıları da kapalı kapılar arkasında rasyonel görmediği bu politikaları kamuoyu önünde destekledi. Bütün bu rasyonel görülmeyen politikalara rağmen halkın tepkisizliğinin kaynağını duygusal ilişkilerde aramak gerekir. On yıllarca süren bu savaş Kürdler ile PKK arasında duygusal bir bağ kurdurdu; aynı zamanda devlet ile Kürdler arasındaki duygusal bağlar zayıfladı. Öyle bir duygusallık ki oluşan başka Kürd grupları PKK’ye eleştiri üzerine bir politika sürdürdüğünde halk arasında ciddi bir itibar kaybına uğruyor.

Muhtemelen alternatif Kürd gruplarının da devletin de Kürd meselesinde kaçırdığı şey bu duygusal ilişki oluyor. Bu duygular o kadar güçlü ki rasyonel görülmeyen kararları tolere ettirebiliyor.

Kürdler ve devlet ile Kürdler ve PKK arasında olarak tarif edilebilecek bu duygusal ilişkiyi göz ardı ederek yapılacak analizler eksik kalacaktır. Aynı zamanda hem başka Kürdî gruplar hem de kamu otoritesi tarafından oluşturulacak politikalar da amacına ulaşamayacaktır. Bu bağların farkında olan PKK veya ilgili yapılar bunun üzerinden Kürd kamuoyunun vicdan ve aklını teslim almakta zorlanmamaktadır.  Bu duygusal bağların farkında olan PKK’li yöneticilerin de eleştiriler karşısında başvurduğu liman bu duyguları tetikleyen söylemler/nutuklar olmaktadır. Ortalama bir sempatizanın eleştiri temelinde bir tartışmada rasyonel görmediği kararlara rağmen eleştiri geliştirememesinin sebebi kurduğu duygusal ilişki olduğu fark edilecektir.

Bunun aşılması kolay değildir; ancak bu durumun farkında olup politika üretmek Kürd meselesinde ilerlemede fayda sağlayacaktır. Hükümetin bunun farkında olmadığını ya da öyle göründüğünü belirtmek gerekiyor. AKP’nin yukarıda özetlenen bütün adımlarına rağmen gelinen aşama itibarı ile başvurduğu yol kendi ifadeleri ile “topyekün bir güvenlikçi” politika olmaktadır. OHAL’in de verdiği yetkiler ile legal düzeyde çalışan kurumlara ve kişilere karşı “topyekün bir güvenlikçi” politika mantığı ile yapılan yasaklamalar, tutuklamalar, ihraçlar ve özensiz bir dil kullanımı bu süreci daha da zorlaştırmaktadır. Bu temelde hükümetin özen gösteren ve duygusal bağların farkında olan bir politika oluşturması gerekmektedir. Bunun bu süreçte mümkün olup olmadığı başka bir yazının konusu olabilir. Ancak bu temelde bir politika PKK’nın Kürd siyasetindeki haksız ve tıkayıcı yaklaşımının da değişmesine katkıda bulunabilecektir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et