“Köpekperestlerin” Ruh Hâli
16 Ekim 2024
Köpekperestlerin tamamı değil belki ama büyük çoğunluğu çok ilginç bir ruh hâli içinde. İnsan ile sahipsiz, serseri, başıboş sokak köpekleri arasında bir tercih yapmaları gerektiğinde kesinlikle sokak köpeklerinden yanalar. Onların insanlar gibi -hatta insanlarınkilerden daha güçlü ve sağlam temelli- haklara sahip olduklarına inanıyorlar. Bütün insanları sokak köpeklerine bakmakla ve saygı göstermekle mükellef addediyorlar. Sokak köpeklerinin insanlara zarar verdiği olayları büyük ölçüde görmezden gelirken köpeklere verilen gerçek veya hayali zararları korkunç bir infialle karşılıyorlar. İnsanlara çok ağır beddualar ediyorlar. İnsanların ölmesini sokak köpeklerinin ölmesine yeğliyorlar. Hatta bazıları hayvan olarak anılmayı onur sayıyor ve hayvanlarla beraber yaşamayı insanlarla beraber yaşamaya tercih edeceğini açıkça dile getiriyor…
Bu durumu bir vaka üzerinden daha somut olarak tartışmak mümkün. Malum, zaman zaman toplumsal hayatta kadınlar şiddet görüyor, mağdur ediliyor. Bu şiddetin faillerine nasıl tepki göstermek gerekir? Kuşku yok ki kadına yönelik şiddet kınanmalı ve şiddeti gerçekleştiren özne veya özneler mutlaka cezalandırılmalıdır. Fail özellikle bir erkek olduğu sürece köpekperestlerin bu hususta diğer insanlardan önemli bir tavır farkı göstermesi zayıf bir ihtimal. Herkes gibi onlar da failin cezalandırılmasını isterler. Ancak, fail bir köpek ise durum değişiyor. Normal insanlar söz konusu köpeğin mutlaka itlaf edilmesi gerektiğini düşünürken köpekperestler bu durumda kurbanı unutuyor ve failin -yani köpeğin- korunmasının derdine düşüyor! İnsana zarar veren köpeğin itlaf hatta tecrit edilmesini engelleme çabası içine giriyor…
Kuşku yok ki sokak köpeklerinden sadece kadınlar zarar görmez. Türkiye’de kaydedilen vakalara göre saldırgan sokak köpekleri tarafından ciddi zarar verilen erkekler, uzuvlarını kaybeden yaşlı ve genç insanlar, vahşice katledilen çocuklar var. Köpekperestlerden bir tekinin, evet bir tanesinin bile, ilaç için olsun, bu vakalara dair üzüntü ifade eden bir açıklaması, geçmiş olsun diyen bir beyanı, zarar veren köpeğin itlaf edilmesine yönelik bir talebi olmadı. Veya ben böyle bir açıklama görmedim, duymadım. Onlar bu vakaları, akla, mantığa, insani realiteye ve ahlaka aykırı şekilde, insanların diğer insanlara verdiği zararlarla karşılaştırarak dengeleme, çok az olduklarını ve bu yüzden istatistiklere bile giremediklerini iddia ederek önemsizleştirme peşindeler. Bu konuda sokaklarında başıboş köpek bulunmayan ABD ve AB ülkelerinin örnek gösterilmesi bile onlara tesir etmiyor. Diğer meselelerde sıkı Batıcı olduklarını iddia eden köpekperestler bu bakımdan kesinlikle Batı standartlarını tercih etmiyor. Hatta sıkı Kemalist olanları -ki çoğu öyle- M. Kemal’in 1932’de çıkarttırdığı, sahipsiz ve maskesiz köpeklerin itlaf edilmesini öngören genelgeyi bile görmezden geliyor!..
Bunun sağlıklı bir durum ve tutum olduğu söylenebilir mi? Hemcinsleri olan insanlara karşı bu düşmanlık normal midir? İnsanların sokak köpekleri yüzünden yaşadığı ızdıraplara kayıtsızlık nasıl açıklanabilir? İnsanlardan uzak bir hayatı istemek nasıl mümkün olabilir? Bir insan nasıl böyle bir şey düşünebilir? Bir köpeğin hayatı nasıl olur da insan hayatı ile aynı seviyede ve önemde, hatta insan hayatından daha değerli görülebilir? Kesinlikle burada yanlış giden bir şeyler var. Hem de çok ciddi şeyler. Bu yüzden, köpekperestlerin ruh hâllerinin iyi gözlemlenmesi ve bilimsel metotlarla tahlil edilmesi gerekiyor kanaatindeyim.
Merhametsiz ve vicdansız köpekperestler!
28 Ağustos 2024
Köpekperestler caddelerde, sokaklarda, meydanlarda, çocuk parklarında başıboş sokak köpeklerinin bulunmasına karşı çıkan ve bu hayvanların toplanmasını isteyen kimselere ağır ithamlar yöneltiyor. Onları katliam istemek veya savunmakla, diğer canlara değer vermemekle, vicdansız ve merhametsiz olmakla suçluyor. Her şeyin olduğu gibi kalmasını, yani köpeklerin her nerede iseler orada bırakılmasını talep ediyor. Bazıları bunun köpekler kısırlaştırıldıktan sonra yapılmasına razı gelirken diğerleri köpeklere hiçbir şey yapılmamasını istiyor…
Vicdan insanlara ait bir vasıftır, çünkü vicdandan bahsedebilmek için ahlâkî değerlere sahip olmak gerekir. Hayvanlar âleminin ahlâkla bir ilişkisi yoktur. Hayvanlar tabiatlarına ve güdülerine bağlı olarak hareket ederler. Merhamet de insanlara mahsustur. Merhamet, felakete uğramış veya başına kötü şeyler gelmiş ve bundan ıstırap çeken bir insana acıyarak, o insanın çektiği ıstırabı kendi yüreğinde hissetmektir. Bu da hayvanlarda değil insanlarda karşımıza çıkar.
Vicdan ve merhamet insanlar tarafından diğer insanlara karşı gösterilir ve sergilenir. Yani vicdan ve merhamet insan-insan ilişkisinde söz konusu olabilir. İnsan-hayvan ilişkisindeki vicdan ve merhamet de insan-insan ilişkisindeki vicdan ve merhamete nispetle ikincildir; kesinlikle aynı derecede önem ve değer taşımaz…
Bu çerçevede kimin vicdanlı ve merhametli oluğuna baktığımız zaman, insanlara vicdan ve merhamet gösterenlerin gerçekten vicdanlı ve merhametli oldukları görülür. Sokak köpeklerinin saldırdığı, yaraladığı, ölümüne sebep olduğu çocuklar ve yaşlılar insan oldukları için vicdanlı bakışı ve merhameti asıl hak eden varlıklardır. Onlara merhamet göstermek ve vicdanlı davranmak bu hasletlere sahip olunduğunu göstermenin başlıca ortamı ve aracıdır. Bu çerçevede sokak köpeklerine karşı çıkan ve bunu insanların zarar görmemesi için yapan kimseler gerçekten vicdanlı ve merhametli kimselerdir.
Buna karşılık, “köpekperestler”, vicdanlı ve merhametli davranmaktan ziyade, vicdan ve merhamet şovu gerçekleştirmeye çalışıyor. Başka bir deyişle, vicdan ve merhamet kavramlarını şahsî beklentileri, psikolojik ihtiyaçları ve maddî çıkarları için araçsallaştırma peşinde koşuyor. Zira bu insanlar insan kardeşlerine sokak köpeklerinin verdiği zararları görmezden gelmekte, neredeyse hiç gündeme getirmemekte. Konuştuklarında utanç verici ve insana düşmanlığı yansıtan ifadeler kullanmakta. Sokak köpeklerinin yol açtığı facialar kendilerine hatırlatıldığı veya güçlü delillerle önlerine konduğu zaman dahi ne bir üzüntü beyan etmekte ne de işe yarar bir çözüm yolu teklif etmekte. Oysa, sokak köpeklerinin durumunun tartışma konusu olmasının sebebi tam da bu. Bu köpekler kuduz ve kist hidatik gibi hastalıkları yaymaları ve doğrudan saldırıları ile insanlara doğrudan doğruya veya dolaylı olarak verdikleri zararlar yüzünden gündeme gelmekte.
İnsanı öncelemeyen hiç kimse vicdan ve merhamet sahibi olduğunu öne süremez. Bu yüzden, asıl vicdanlı ve merhametli olanlar köpeklerin mutlaka sahipli olarak yaşamasını ve sahipsiz köpek kalmamasını isteyenlerdir. Buna karşı çıkan “köpekperestler” ise, aksini ne kadar iddia ederlerse etsinler, insan kardeşlerinin sahipsiz, başıboş sokak köpeklerinden gördüğü zararlara karşı kayıtsız ve hareketsiz kalan, vicdansız ve merhametsiz kimselerdir.
‘Köpekperestlerin’ Fikrî Zayıflığı!
24 Temmuz 2024
Köpekperestlerin Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılması düşünülen değişikliklere itirazları devam ediyor. Bu itirazlar, ne yazık ki, üzerinde ciddî olarak düşünülmüş, ahlâkî ve felsefî kökleri olan, dünyadaki uygulamaları takip eden tezlerden ziyade ezberler ve kendileri gibi düşünmeyenleri çeşitli şekillerde suçlamalar olarak tezahür ediyor.
Bir ezber, dünyaya gelmiş tüm canlıların yaşama hakkına sahip olduğu. Bu bakışa göre, canlılar arasında bir alt-üst sıralaması yapılamaz. Her canlının yaşama hakkı vardır. Sokak köpekleri de yaşama hakkına sahip varlıklardır. Bu çizgide olup da hızını alamayan bazıları insan hayatı ile hayvan hayatı arasında bir fark olmadığı inancında. Hatta bunlardan bazıları sokak köpekleri tarafından vahşi şekilde öldürülen veya çok ağır zarar verilen çocuklarla ilgili yaptıkları paylaşımlarda dahi köpekleri öne çıkarmakta ve hayatını kaybeden insanlar hakkında bir üzüntü dile getirmemekte… TBMM’deki Komisyon çalışmaları sırasında bunun vahim bir örneğini gördük. CHP, DEM ve TİP milletvekilleri dinlenmek üzere çağırılan zarar görmüş çocuk yakınlarına hakaret ettiler. Hiçbir şekilde üzüntü beyan etmediler. Onların Komisyon’da konuşmasını engellemeye çalıştılar…
Milyarlarca hayvan insanlar tarafından beslenme amacıyla zaten sistematik olarak öldürülüyor. Bu tespite karşı ileri sürülen argüman dünya besin zincirinin parçası olan koyun ve inek gibi hayvanlarla kediler ve köpekler arasında ayrım yapılması gerektiği. İyi ama onların besin zinciri dışında gördüğü hayvanları bazı kültürler besin zincirinin bir parçası olarak görmekte. Her yıl dünyada 3 milyon kedi ve 25 milyon köpek öldürülmekte ve yenmekte. Ayrıca, dünyada ağır bir kıtlık vakası boy gösterse ve insanlar beslenmekte ciddî sıkıntılar çekse köpek ve kedi gibi hayvanların besin zincirine dâhil olma ihtimali artacak ve bazı insanlar tarafından bu hayvanlar da yenecektir!..
Bir diğer tuhaflık, sokak köpeklerinin insanlara verdiği zararlardan söz edince hemen insanlara zarar veren kimselerin gündeme getirilmesi, tecavüzcülerden, çocuk ve kadın katillerinden örnekler verilmesi. Bununla söylenmek istenen; hayvanlar tarafından verilen zararları olağan görmemiz ve bir anlamda şu yaşananlara razı olmamız… Bu bakışta da vahim hatalar var. Her şeyden önce insanlar hayvanlarla karşılaştırılamaz. İki varlık farklı türlere ait. Aksi takdirde insan ile hayvan aynı seviyede görülmüş olur. İnsanların insanlara zarar verdiği vakalar yaşanıyor; ama bu zararların faillerini yakalamak, yargılamak ve mahkûm etmek mümkün. Buna karşılık hayvanları böyle bir sorumluluk ile yüzleştirmek imkânsız. Eskiden, örneğin, bir insana zarar vermiş bir köpek kesinlikle itlaf edilirdi. Şimdi ise koruma altına alınmakta ve iyi durumda ise tekrar sokaklara salınmakta.
Önemli bir mesele bu köpeklere bakmanın yüksek maliyetinin görmezden gelinmesi ve vergilerle finanse edilen kamu bütçelerinden karşılanmak istenmesi. Bu da bizi bir toplumsal tercih meselesiyle yüz yüze bırakıyor. Kamu kaynakları kimsesiz çocukların korunmasına mı yoksa sokak köpeklerinin beslenip barındırılmasına mı harcanmalı? Bence, elbette, çocuklara tahsis edilmeli. Ama ‘köpekperestler’ yılda 400 milyar lirayı bulacağı söylenen bakım masraflarının herkes tarafından paylaşılmasını istiyorlar. Oysa doğrusu sokak köpeklerine bakmanın kamusal bir yük olmaktan çıkarılması ve masrafların bu işe önem ve değer verenlerin katkısıyla karşılanması. Bunu söyleyince hemen başka masraf kalemlerinden bahsediliyor. Onlar da elbette tartışılabilir ama gündeme getirilen harcama kalemlerinin hepsi insan-insan ilişkisiyle ilgili. Dolayısıyla, bu harcama kalemlerini sokak köpekleri için yapılacak harcamalarla karşılaştırmak da yanlış…
Maalesef, ‘köpekperestlerin’ hemen hemen hiçbir konuda ciddiye alınmayı hak eden bir görüşü yok.
‘Köpekperestlerin’ Akıl ve Mantık Dışı Argümanları!
19 Temmuz 2024
Köpekperestlerle tartışmak çok zor. Ana sebep köpekperestlerin argümanlara karşı argümanlarla cevap verecek birikime, sabra ve medenî cesarete sahip olmamaları. Konu hakkında ne derseniz deyin aşağı yukarı aynı türden cevaplarla daha doğrusu reaksiyonlarla karşılaşmanız söz konusu. Bunlar da genellikle teze karşı cevap geliştirmek yerine muhatabını insafsızlık, merhametsizlik ve vicdansızlıkla suçlama biçiminde tecelli etmekte.
Gelin köpekperestlerin dediklerine biraz daha yakından bakalım…
İlk dedikleri şey sokak köpeklerinin de can sahibi olduğu ve yaşamaya hakları bulunduğu. Bu hususta hızını alamayan bazıları insanlara köpeklerin can sahibi olma hakkının eşit derecede güçlü olduğunu, birinin diğerine tercih edilmemesi gerektiğini dahi ileri sürebilmekte.
Sokak köpekleri meselesinin tartışma gündemine girmesinin ana sebebi, insanlara zarar vermeleri. Bu hem insanlara saldırmaları ve onları -özellikle çocukları ve yaşlı insanları- yaralamaları veya öldürmeleri hem de kuduz ve kist hidatik gibi hastalıkları yaymaları şeklinde vuku buluyor. Geçen sene 470 bin ısırma vakası oldu. Yani her gün 1.200 civarında insan sokak köpekleri tarafından ısırılıyor. Bunu normal karşılayan insanlık düşmanlarına diyecek bir şey yok, ama her makul ve mutedil insanın bu durumdan rahatsız olması lâzım. Günün birinde bu tür vakalar kendilerinin veya yakınlarının başına da gelebilir. Dolayısıyla insan hayatı ile sokak köpeklerinin hayatı arasında bir çelişki var. Bu durumda tercih edilmesi gereken elbette insan hayatı.
Köpekperestler tüm canlıların hayat hakkından söz ederken aslında kastettikleri daha ziyade sokak köpeklerinin yaşama hakkı. Oysa, insanlar hayatta kalabilmek için sistematik biçimde hayvan eti yemek zorunda veya durumunda. Bu yüzden de her sene çok sayıda hayvan öldürülüyor. Bu konuya daha yakından bakınca karşımıza ilginç rakamlar çıkıyor. Her sene 300 milyon inek, 500 milyon koyun, 500 milyon ıstakoz, 650 milyon hindi, 750 milyon somon, 900 milyon ton balığı, 1,2 milyar tavşan, 1,5 milyar domuz, 2 milyar ahtapot, 2 milyar istiridye, 2,1 milyar kaz, 2,9 milyar ördek, 3 milyar karides ve 75 milyar tavuk insanlar tarafından yeniyor. Bunların hepsi de can sahibi ama köpekperestlerden bunların yaşama haklarına ilişkin bir savunu duymadık.
Aslında daha da ilginç bir durum var. Bu da bizim sözüm ona “hayvan hakları” savunuculuğu yaptığını öne süren köpekperestlerin canla başla savunduğu bazı hayvanların da insanlar tarafından düzenli olarak yenmesi. Mesela her yıl yıl 3 milyon kedi ve -evet, yanlış okumuyorsunuz- 25 milyon köpek de yeniyor! Bu hayvanların yenmesi bazı coğrafyalarda düzenli olarak vuku buluyor.
Bu noktada şu itirazda bulunmak mümkün. Köpekler insana bu sayılan tüm hayvanlardan daha yakın. Âdeta onların hayatının ortağı. Bu bir ölçüde doğru. Ne var ki böyle olması köpeklerin temel tabiatının değiştiği ve değişebileceği anlamına gelmiyor. Köpekler, tabiatları icabı saldırgan ve yırtıcı hayvanlar. Fiziksel varlıkları ve yetenekleri insanlara zarar vermeye uygun ve yeterli. Nitekim sahiplerine veya yakınlarına dahi zarar veren köpekler var. Ancak, buna nispeten tahammül edilebilir; zira bir saldırgan ve insana zarar verme kapasitesine sahip bir hayvanı her şeyi bilerek ve isteyerek sahiplenen bir insan başına geleceğe razı olmak zorunda. Buna karşılık, sokak köpekleri herhangi bir insana zarar verme potansiyeline ve kabiliyetine sahip.
Bir kere daha söyleyeyim, sokak köpekleri meselesi boşlukta tartışılmıyor, bir bağlamı var ve bu bağlama ilişkin görüşler geliştirmek gerekiyor. Köpekperestlerin yapmakta başarısız olduğu da bu.
Vatandaş Başının Çaresine Bakarsa…
14 Ağustos 2024
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı sahipsiz sokak köpekleri probleminin yakın dönem kökleri 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na kadar gidiyor. Kanun çıktığında bu kadar çok sokak köpeği yoktu. Kanunun arkasında sokak köpeklerine iyi muamele etme ve onları koruma eğilimi vardı. Kanuna göre sokak köpekleri ile belediyeler ilgilenecek, hayvanların aşılaması ve bakımı yapılacak ve kısırlaştırılan hayvanlar alındığı yere bırakılacaktı. Ancak, parti ayrımı olmaksızın, hemen hemen hiçbir belediye, kanunun kendisine verdiği yükümlülükleri yerine getirmedi!..
Diğer taraftan, kanun geniş bir rant alanı oluşturdu. Sokak köpeklerine neredeyse insanlar kadar değer verilmesi ve koruma sağlanması mama şirketleri ile mama toplama ve hayvanların sağlık bakımı gerekçesiyle faaliyet gösteren 2600 kadar derneğin ortaya çıkmasını sağladı. Bu arada köpek ticareti kârlı bir iş kolu hâline geldi. Bazıları köpek üretmekle ve bazıları da köpek ticareti yapmakla hayatını kazanmaya başladı. Bir hevesle köpek edinen bazı kimselerin bir kısmının sonra köpeklerden vazgeçmesi ve onları terk etmesi de eklenince köpek nüfusu hızla artmaya başladı. İnsanlardan çok daha hızlı ve fazla üreme kapasitesine sahip köpekler hızla çoğaldı. Bugün sokaklarda yaklaşık 5 milyon sahipsiz köpek var. Tedbir alınmazsa bu sayının 5-6 yıl içinde ona katlanması ve sokaklarda 50 milyon sokak köpeğinin başıboş gezmesi kuvvetle muhtemel.
Aslında köpeklerin insanlara saldırısı zaten devamlı vuku bulmaktaydı. Ama, iletişim teorisinde hep dendiği gibi, köpeklerin insanları ısırması ve insanlara saldırması haber değeri taşımıyordu. Saldırı ve ısırmalar dar bir muhitte duyuluyor ve insanlar kendi dertlerine yanarak durumu sineye çekiyorlardı. Ne var ki “köpek lobisi” karşı lobilerin ve hareketlerin ortaya çıkmasına ve sosyal medya platformları da köpek saldırılarının bütün Türkiye’nin duyacağı haberlere dönüşmesine yol açtı. Bugünkü rakamlarla her yıl 450 bin civarında ısırma vakası oluyor ve her gün 1.200 kişi köpek saldırısı yüzünden hastanelere başvurmak zorunda kalıyor.
Bu arada kültürde de büyük ölçüde kanunun eseri olarak önemli bir değişiklik vuku buldu. Eskiden bir insana saldıran ve zarar veren köpekler istisnasız itlaf edilirdi. Şimdi ise köpekler insanların önüne geçti. Saldıran köpekler alınıyor, sağlık kontrolünden geçiriliyor ve sağlıklı ise alındığı yere bırakılıyor. Mesela 9 yaşındaki Mete Durna’yı boğazını parçalayarak öldürmüş olan bir köpek şimdi el bebek gül bebek bakım altında!..
Bütün bunlar sürdürülemez bir durum ile karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor. Bu probleme bir çözüm bulunması lazım. İktidar bunun farkına vardı ve yetersiz ama hiç değilse sokak köpeklerinin sokaklardan toplanmasını belediyelere emreden bir kanun çıkardı. Başta CHP’li belediyeler olmak ve aralarında bazı AK Partili belediyeler de bulunmak üzere bazı belediyeler ya bu kanuna açıkça itiraz ediyor ve onu uygulamayacaklarını söylüyor ya da hiç ses vermiyor ama uygulamaya niyetli görünmüyor.
Bu, elbette, kaotik bir durum ortaya çıkarır. Toplum buna tahammül edemez. Bir süre sonra insanlar kendilerine veya yakınlarına zarar vermiş veya zarar verme potansiyeli taşıyan köpekleri bizzat kendileri itlaf etmeye başlayabilir. Bu, “köpekperestlerin” tepkilerini çekecek olsa da, takip edilecek bir yol hâline gelebilir. Bu yüzden, bütün belediyelerin aklını başına alması ve kanunun emirlerini yerine getirmesi şart!
Köpekperestlerin Toplumsal Profili…
12 Temmuz 2024
Bazılarını “köpekperest” olarak adlandırmanın onlara haksızlık yapmak anlamına geleceğini sanmıyorum; zira, köpeklere âdeta “tapıyor” ve çoğu zaman onları insanlardan daha üstün varlıklar olarak görüyorlar. Sosyal medya sayfalarında verdikleri mesajlara bakıldığında insan ile köpek arasında bir tercih yapmak gerekirse köpekleri insanlara tercih ettikleri gerçeği karşımıza çıkıyor. Hatta bazıları hızını alamıyor ve insanın mesela bir solucan veya bir fare ile aynı varlık statüsüne sahip olduğunu öne sürüyor. Köpeklerin insanlara verdikleri zararları böyleleri hiç görmüyor. Sadece geçen sene 470 bin insanın köpekler tarafından ısırılmış olması, binlerce insanın hastaneye gitmek zorunda kalması, köpeklerin bazı insanları, mesela çocukları âdeta yemesi ve parçalaması da onlar için bir dert, endişe ve üzüntü sebebi teşkil etmiyor. Bu kimselerin diğer hayvanlara gösterir gibi yaptıkları hassasiyet de köpeklere verdikleri değere ve öneme destek için kullanılıyor. Bu yüzden, köpekperest olarak adlandırılmaları gayet makul ve doğru.
Böylelerinin özellikleri nelerdir? Daha ziyade hangi sosyal ve ekonomik köklerden geliyorlar? “Cinsiyet” ile “köpekperestlik” arasında bir bağ var mı? Bu gibi hususlarda bazı gözlemler yapmak ve tespitlerde bulunmak mümkün.
Köpekperestler arasında elbette hem erkekler hem de kadınlar var. Ancak, büyük bir çoğunluğu kadın; en azından en militan ve en saldırgan olanları! Bu durum nasıl açıklanabilir? Sanırım bu kadınların çoğu bir şekilde hayatta mutsuz olmuş, evlenmemiş veya başarısız bir evlilikten sonra boşanmış, çocuk sahibi olmayan veya olamamış kadınlar. Bunlar arasında diğer insanlardan, bilhassa kendi ailelerinin bireylerinden veya geniş ailedeki yakınlarından haksız ve yanlış muamele görmüş, bir şekilde istismara uğramış veya eziyet edilmiş kimseler özellikle dikkat çekici. Nitekim, böyleleri içinde bir köpek için bir milyon insanın feda edilebileceğini savunan akıl, mantık ve ahlâk dışı mesajlar verenler de var. Bu mesajların dili bazen çok küfürbaz ve hakaretamiz. Mesajların sahiplerinin bilinçaltı okunduğunda onları verenlerin insandan duyduğu nefreti yansıttıkları görülüyor. Muhtemelen bu nefret aslında kendilerine zarar vermiş kişilere duyulan öfkenin ve nefretin bir yansıması.
Bu kadınların köpeklere “evladım”, “canım”, “yavrum”, “annem” gibi olağan şartlarda anneler tarafından insan yavrularına seslenirken kullanılan kelimelerle hitapta bulunması da ilginç. Neticede hiçbiri insan yavrusu değil, zira insanlar tarafından dünyaya getirilmemiş. Bu davranışı belki de evlat sahibi olamamanın veya evlatlarından hayır görememiş olmanın bir yansıması olarak görebiliriz.
Bir diğer dikkat çeken özellik sahipsiz köpeklere bakımın aynı zamanda bu kadınların en azından bazıları için bir tür meslek, bir geçim kapısı ve hatta zenginleşme aracı-yolu olarak görülmesi ve kullanılması. Söz gelimi Urfa’daki kuduz vakasından sonra civardaki köpekleri toplayan, bir araca dolduran ve sosyal medyadan Ankara’ya doğru yola çıktıklarını ifade eden kadının mal-mülk durumuna bakıldığında bu açıkça görülüyor. Kadının birkaç yıl içinde muazzam bir zenginliğe ulaştığı anlaşılıyor. Galiba kontrol edilemeyen, hatta muhtemelen farkına bile varılmayan bir para akış sistemi var ve bundan muazzam çıkar elde edilebiliyor. Ülkede 2600 civarında köpek bakımı ile ilgilenen dernek olması da bunun bir işareti ve ispatı olarak görülebilir.
Bu özellikleriyle “köpekperestler” de aslında ciddi bir sosyal problem olarak boy gösteriyor.
Köpekseverler ve Köpekperestler!
10 Temmuz 2024
İnsanları köpeklere karşı tavrı bakımından ikiye ayırabiliriz: “Köpekseverler” ve “köpekperestler…”
Elbette her iki kesimde de yer almayan, köpeklere karşı şu veya bu istikamette bir tavır geliştirmeyen ve bir düşüncesi olmayan insanlar da var. Ancak, köpeklerle ilgili duygu ve düşünceye sahip olanları bu şekilde gruplandırmak mümkün.
Köpekseverler köpekleri seven, onlarla ilgilenen ve onların iyiliğini isteyen insanlar olarak tarif edilebilir. “Köpekperestler” ise bu duygu ve düşüncelerin çok ötesine geçerek köpeklerin peşinde koşan, köpeklere âdeta tapan, onları en mühim canlı türü olarak gören, hatta bu bakımdan onlara insanlardan daha fazla değer atfeden kişilere ve kesimlere verilen bir isim… Bunlar “hayvan hakları” genel adı altında esas itibarıyla sadece köpeklerle ilgilenmekte ve köpeklerin sözüm ona haklarını savunmakta… Köpekleri sevmek demek onların iyiliğini istemek demek olduğuna göre bu iki grup insandan hangisi köpekleri gerçekten sevmekte ve hangisi sevmemekte? Bu sorunun cevabı köpekperestlerin çoğu zaman sunmak istediklerinin tersine bir manzara ortaya çıkartır; köpeklerin köpekseverler tarafından sevildiğini köpekperestler tarafından ise sevilmediğini gösterir…
Bir hayvanı sevmek demek ona ilgi göstermek ve onun iyi bir hayat yaşamasını istemektir. Özellikle köpekler çoğu zamanda ve durumda kendi kendine yeterli olmayan, insanın ilgisine ve desteğine ihtiyaç duyan varlıklardır. Kendi kendilerine ya düzenli beslenemezler ya da yetersiz beslenirler. Barınma imkânları yoktur. Sokak aralarında dolaşır, sıcak ve soğuktan, yağmur ve kardan kötü etkilenirler. Sağlık bakımlarını bizzat takip edemezler. Mesela hastalıklardan korunmak için gerekli aşıları bilmezler ve kendileri yaptıramazlar. Bir yerlerine bir şeyden dolayı zarar geldiği; diyelim ki bacakları kırıldığı zaman mutlaka bir insanın ilgi göstermesine muhtaçtırlar. Kendi başlarına veteriner kontrolüne gidemezler. Sokaktaki “serseri” hayatlarına çoğu zaman şiddet ve vahşet hükmeder. Güçlerinin yettiği diğer bazı hayvanları kendilerine yem eder güç yetiremediklerinde yem olurlar. Bu yüzden, köpekler insanlar tarafından sahiplenilmeye muhtaçtırlar…
Oysa köpekperestler köpeklerden bahsederken sanki akıl ve irade sahibi bir varlıktan söz ediyormuş gibi konuşurlar. Yaptıklarının sorumluluğunu üstlenemeyen varlıkların nasıl olup da hak sahibi olabileceğini düşünemezler. Onlar için hayvan hakları bir ezberdir, daha doğrusu bir kesin inançtır. Köpeklerin hayatları hakkında sahte bir hassasiyet gösterirler, ama bu hayatın kalitesi hakkında bir şey söylemezler. Köpeklerin sahipsiz şekilde sokaklarda kalmasını, ihtiyaçlarının giderilmesinin insanların keyfine bırakılmasını isterler. Yemek ve su gibi ihtiyaçlarının giderilmesi insanların keyfine ve tesadüfe bırakılmış bir hayat yaşamasını dilerler…
Köpekperestler “hayvan hakları” adını verdikleri namevcut bir genel hak kategorisinden söz ederler. Ama aslında kastettikleri tüm hayvanların değil sadece veya ağırlıklı olarak köpeklerin haklarıdır. Mesela sokak köpeklerinin kedileri parçalamasını, kuşlara zarar vermesini önemsemezler. Hatta onları beslemek için diğer hayvanların, özellikle kanatlıların öldürülmesini ve köpeklere yem edilmesini garipsemezler. Bunu bizzat yapar veya yapılmasını teşvik ederler…
Bu kısa karşılaştırma da göstermeye yeterlidir ki köpekperestler aslında köpek dostu değil köpek düşmanıdırlar!..
Sahipsiz Sokak Köpekleri Problemi
26 Haziran 2024
Sahipsiz sokak köpeklerine sahip çıktığını ve onları koruduğunu iddia eden kişiler çeşitli argümanlar öne sürüyor. Ne var ki tüm bu argümanlar ve köpekleri gerçekten koruyup kolladıkları iddiası hem ahlak ve felsefe hem de alandaki fiilî durum tarafından çürütülmekte.
Bunların ilk yaptıkları sokak köpeklerine karşı çıkanlar sanki tüm köpeklerden rahatsızmış ve bütün köpeklerin itlaf edilmesini istiyormuş gibi konuşmaları. Gerçek elbette böyle değil. Karşı çıkılan sahipli ve tasma altındaki köpekler değil, sahipsiz, sokaklarda başıboş ve çoğu zaman sürüler hâlinde dolaşan köpekler. Köpekler sevimli ve güzel hayvanlar, ancak, sahipli olmaları şartıyla. Bu yüzden bu iddia gerçeği yansıtmıyor. Hatta köpek sahibi olanlar arasında dahi bile sokak köpeklerinden rahatsız olanlar var. Dolayısıyla, toplanması istenen tüm köpekler değil sokak köpekleri.
Bir diğer mesele kimin köpeklerin iyiliğini istediği. Çok iddialı konuşmak, söylenen şeyin her zaman gerçek olduğunu kanıtlamaz. Sokak köpeklerine sahip çıkanlar da aslında köpeklerin iyiliğini isteyen kimseler olarak görülemez. Sokaklarda dolanan, düzenli yiyecek bulamayan, aşıları yapılmayan ve veteriner kontrolünden her daim uzak hayvanlar mı daha iyi ve mutlu bir hayat yaşıyor yoksa sahipleri tarafından beslenen ve sağlık bakımları düzenli olarak ve özenle yaptırılan köpekler mi? Sokaklarda yerine göre birbirlerine saldıran ve zarar veren, yakaladığı kedileri parçalayan köpekler mi daha iyi şartlarda yaşıyor yoksa evlerde sahipleriyle birlikte yaşayan köpekler mi? Onların gerçekten iyiliğini isteyenler onları sokaklarda muhafaza etmeyi değil, sahiplerinin olmasını ve hayatlarının düzen ve istikrara kavuşturulmasını isteyenlerdir.
Sokak köpeklerine karşı çıkılması da, sırf köpeklere karşı çıkmış olmak adına değil, insanlık adına yapılıyor. Sokak köpekleri ile insanların hayatları arasında açık bir ihtilaf var. Sahipsiz sokak köpekleri her şeyden önce sadece sokaklardaki varlıklarıyla kuduz ve kist hidatik gibi hastalıkların ortaya çıkmasına, yayılmasına sebep oluyor. Nitekim Türkiye DSÖ tarafından, utanç verici şekilde, kuduz riski yüksek ülkeler arasına alındı. Bazı ülkeler Türkiye’ye seyahat edecek vatandaşlarını bu konuda uyarmakta ve dikkatli olmalarını istemekte. Diğer taraftan, sokak köpekleri tek başlarına veya sürüler hâlinde insanlara saldırıyor. Her sokak köpeği bu bakımdan bir potansiyel tehlike ve sokak köpeklerinin masum, saldırganlıktan uzak veya zavallı olarak nitelenmesi vahim bir yanılgı. Saldırma hissi ve güdüsü doğalarında var. Her yıl binlerce insan sokak köpeğinin saldırısına maruz kalıyor. Özellikle çocukların ve yaşlıların hayatı bu bakımdan risk altında. Ama sadede onlar değil, genç ve kuvvetli insanlar da köpeklerin kurbanı olabiliyor. Acı can kayıpları yaşanabiliyor. Çok sayıda insan çeşitli organlarının parçalanması durumuyla karşı karşıya kalabiliyor.
Bir insan ile bir köpek arasında hayata ilişkin bir zıtlık olduğunda elbette insanın tercih edilmesi gerekiyor. Bu hem dinen hem de ahlâk ve felsefe açısından böyle. Bu yüzden, insanların sokak köpeklerine karşı çıkmasını sanki onlar bütün hayvanlara ve köpeklere karşıymış gibi sunmak bir akıl tutulması veya ahlaksız bir hile. Ancak, sokak köpeklerine sahip çıktığını iddia eden birçok kişinin, sosyal medya paylaşımlarına bakarak, insan düşmanı oldukları söylenebilir.
İktidarın sahipsiz sokak köpekleri probleminin çözümü için acilen adım atması şart. Gecikme uzadıkça problemin potansiyel maliyeti de artmakta.
Hayvan Hakları Diye Bir Hak Kategorisi Yoktur!
14 Haziran 2024
Haklar her şeyden önce insanlara mahsustur. Bu yüzden, hak deyince akla gelmesi gereken, insan hakları. İnsanlar tüm insan haklarına sahip olarak dünyaya gelir. Bu açıdan insanlar arasında dinlerine, dillerine, cinsiyetlerine, etnisitelerine ve sosyal ve ekonomik statülerine bağlı değişiklikler olamaz. Buna karşılık, hayvan hakları deyince, genel bir hak kategorisinden ziyade, sadece belli hayvanlara atfedilen, konumuz çerçevesinde ise, daha çok sokak köpeklerine ait olduğu iddia edilen haklar akla gelmekte.
İnsan akıl ve irade sahibi bir varlık. İnsan ahlâk ve hukuk kuralları üretir. İnsan doğal değil toplumsal bir düzen içinde yaşar. Hakların ana kaynağı bunlar. Ancak, hayvanlar ne akla ne de iradeye sahip; ne ahlak ve hukuk kuralları oluşturma ne de bir düzen ortaya çıkarma kabiliyetine malik. Ayrıca, insanlar yapıp ettiklerinden sorumlu tutulabilir. Hayvanlar ise böyle bir mesuliyete muhatap kılınamaz. Oysa, hak sahibi olacak bir özne mutlaka davranışlarından sorumlu tutulabilmeli.
Hayvanlar âleminde zaten çoğu yerde ve zamanda şiddete dayalı bir ilişkiler ağı var. Hayvanlar hem kendi hemcinslerine hem de diğer türlere zarar verici davranışlar gerçekleştirebilir. Bazı hayvanların kendi türünden olanlara saldırabildiği, hatta kendi yavrularını dahi yiyebildiği bilinmekte.
Hayvan hakları deyince kavramı kullananların aklına genellikle sokak köpeklerinin hakları geliyor, oysa, mesela sivrisinekler, kuşlar, fareler de birer canlı türüdür ama hiç kimse onların haklarından söz etmez. Haklar genel bir kategoriyse bütün hayvanları kapsamalı, değilse zaten hak adını almamalı. Sadece belli hayvanlara atfedilen haklara hak değil bir tür imtiyaz demek daha doğru olur.
İnsanlar bazı hayvanları çoğu zaman yok etmek mecburiyetinde. Aksi takdirde, ağır problemlerle karşılaşabilirler. Sıtma bulaştıran sivrisineklerin, kuş gribi taşıyan kanatlıların, kuduz bulaştıran kedi-köpeklerin vs. öldürülmesi kimsenin dikkatini ve ilgisini çekmiyor. Hayvanlar insanlar tarafından sürekli yeniyor; inekler, koyunlar, tavuklar ve balıklar gibi. Hiç kimse veya insanların çoğu bunu garipsemiyor. İnsanların hayatta kalması ve refah seviyesi bununla da bağlantılı. Hatta belli hayvanlar sırf yenilmek ve yararlanılmak için insanlar tarafından üretiliyor ve çoğaltılıyor. Bazı yerlerde korunan hayvanlar başka yerlerde sofralara konabiliyor. Söz gelimi köpek bizde neredeyse “kutsanan” bir hayvan; ama Çin’de insanlar köpek eti yiyor. Bazı durumlarda hayvanlar dinî amaçlarla kurban ediliyor… Hayvan hakları görüşünde ısrar etmek ve fazla ileri gitmek sonunda insanları bu pratiklere de karşı çıkmak mecburiyetinde bırakabilir.
Tartışılan şeyin tüm hayvanlar veya tüm köpekler değil sadece sahipsiz, başıboş sokak köpekleri olduğunun altı çizilmeli. Bu çerçevede, bazılarının iddia ettiği gibi, tüm sokak köpekleri önce sahiplenilmiş sonra terk edilmiş değil. Sokaklarda doğan ve büyüyen köpekler de var. Vahşilikleri de bu köpeklere insanlar tarafından öğretilmedi, doğalarının bir sonucu.
Köpeklerle ilgili olarak bu tartışmanın yapılmasının ana sebebi köpeklerin insanlara zarar verme kapasitesi ve potansiyeli. İnsan hayatı kutsaldır ve diğer tüm canlıların hayatından önce gelir. Her yıl yüz binlerce köpek saldırısı oluyor ve binlerce insan yaralanıyor. Bu saldırılarda, özellikle çocuklar ve yaşlılar hayatını kaybediyor. Bunları hayvan hakları vardır veya tabiatta canlılar arasında bir denge mevcuttur bahanesiyle görmezden gelmek ve köpeklere hak vermek sağlıklı bir tutum olamaz.
Sahipsiz, sokakta yaşayan köpekler problemi en kısa sürede çözülmeli. Hayvan hakları gibi aslı astarı olmayan kavramların arkasına sığınarak çözüm engellenmemeli. Aksi takdirde, problem her geçen gün büyüyecek ve topluma maliyeti her bakımdan artacak.
Hak Kavramının İstismarı ve “Hayvan Hakları!”
12 Haziran 2024
Hak kavramının istismarı ve “hayvan hakları!”
İnsan haklarını ifade etmek için kullanılmakta olan hak kavramı ne yazık ki çok istismar edildi. Kavram, önce, insan hakları içinde genişletici yorumlara tabi tutuldu. İlk olarak insan haklarına dâhil olup olmadıkları tartışmalı olan iktisadî ve sosyal haklar kavramı ortaya çıktı. Zamanla üçüncü ve dördüncü kuşak haklardan bahsedilir oldu. Keza, kavram günlük hayatın akışı içinde de kullanıldı. Meselâ doğuştan gelen değil sözleşmeden doğan bir hak-talep olan işçi hakları da neredeyse insan hakları kavramının bir parçasıymış gibi güven ve kararlılık içinde kullanılmaya başladı.
Bu kavram genişlemesinin anlaşılır sebepleri vardı. En başta geleni, hak kavramının taşıdığı büyük ahlaki meşruiyetti. Yeni hak kategorileri öne sürenler insan haklarının özelliklerinden uzak, hatta bu özelliklere bazen tamamen ters taleplerine hak adını vererek onları hak kavramının yüksek itibarından yararlandırmaya çalıştı. Bu politika bir ölçüde işe de yaradı. Şimdi ise kavramda bir yeni genişletme talebiyle karşı karşıyayız.
Bu sefer hak sahibi özneler olarak, yukarıda sayılan hak kategorilerinden tamamen farklı biçimde, insan dışında bir tür, hayvanlar gösteriliyor. Hayvanların da insanlar gibi haklara sahip olduğu iddia ediliyor ve bu haklara “hayvan hakları” deniliyor. Hayvan hakları insan hakları gibi geniş anlamda değil dar anlamda kullanılıyor ve daha ziyade hayat hakkı ile ilişkilendiriliyor. Buna göre, dünya sadece insanlara ait değil, hayvanların da dünyada hakkı var. Nefes alan her canlı yaşama hakkına sahip. Daha da ilginci, bu bakımdan insanlarla hayvanlar eşit sayılıyor, hatta bazılarınca hayvanlar insanlardan daha üstün statüde görülüyor. İnsanların hayvanların hayat hakkına müdahale etmemesi isteniyor…
Konu elbette daha ziyade sokak köpekleri veya başıboş, sahipsiz köpekler etrafında tartışılıyor. Bu köpeklerin nerede isterlerse orada yaşamaya hak sahibi oldukları öne sürülüyor. Sokaklar sadece insanlara ait değildir, hayvanların da onlar üzerinde hakkı vardır deniyor. Sahipsiz köpeklerin zaman zaman insanlara verdiği zararlar -ciddi yaralanmalar hatta ölümler- görmezden geliniyor veya saldıran hayvanlar değil saldırılan insanlar suçlanıyor. Çocukların köpek saldırısına maruz kalması durumunda çocukların ebeveynleri suçlamayla karşılaşıyor. Köpeklerin sebepsiz yere hiç kimseye saldırmayacağı iddia ediliyor. Bazen, köpeklerden insan gibi bahsederek, “durup dururken kimse kimseye saldırmaz” şeklinde ifadeler kullanılıyor!
Bu çizgide olanlar arasında toplumun hemen çeşitli kesimlerinden insanlar var. Sekülerler, yani meseleye dinî açıdan bakmayanlar yanında dindarlar arasında da aynı kafada olanlar mevcut. Dindar olanlar sokak köpeklerinin de Allah’ın verdiği bir can taşıdığını ve bu canın hiç kimse tarafından ellerinden alınamayacağını söylüyor. Bunu yapmanın büyük bir günah teşkil edeceğini ve bir anlamda Allah’a karşı gelmek olacağını dile getiriyor.
Hükûmetin gelen taleplere ve baskılara dayanamayarak sokak köpekleri problemini çözeceğini ilan etmesi ve bu konuda yasal düzenleme yaptırmak için harekete geçmesi üzerine koyulaşan ve bir kör kavgasına dönüşme potansiyeli taşıyan bu meselede hakikatler için nereye bakmamız gerekir? Konuyu ele almada bize ne rehberlik etmeli? Hisler mi, heyecanlar mı, alışkanlıklar mı, ön yargılar mı, çıkarlar mı? Bence meseleyi ahlâkî ve felsefî olarak da ele almakta fayda var. Daha doğrusu meseleye bakmanın ana yolu bu. Aksi takdirde, bir ilerleme kaydedemeyiz ve anlamlı, işe yarar, topluma yol gösterici bir sonuca ulaşamayız.
Önce İnsanlar mı Sokak Köpekleri mi?
8 Eylül 2023
Önce bir noktanın altını kalınca çizmekte fayda var. Tartışılan konu insanlar ve hayvanlar arasındaki değil, insanlar ile sokak köpekleri arasındaki ilişki. Genel olarak hayvanlardan bahsedilseydi, mesela insanların ayılarla, farelerle, sivrisineklerle, yılanlarla vs. ilişkisinin de ele alınması gerekirdi. Oysa gündemde olan tüm köpekler dahi değil, sahipsiz olan, tasma altında bulunmayan, yani sokakta yaşayan köpekler. Bunun da sebebi bu hayvanların insanlara çok yakın yaşamalarına rağmen yırtıcı karakterlerini korumaları, insanlara zarar verecek güce sahip olmaları ve vermeleri. Nitekim her yıl ülkemizde binlerce kişi sokak köpeklerinin saldırısına uğramakta ve ölümden sakat kalmaya kadar uzanan zararlar görmekte. Köpekler ayrıca birbirlerine de zarar verebilmekte.
İnsanların sokak köpeklerinden zarar görmesi doğal olarak bu hayvanların kontrol altına alınmasını gündeme getirmekte. Tartışmaların genel çerçevesi bu. Ne zaman biri bu sorunu dile getirse bazıları radikal ve saldırgan bir tavır takınıyor. Köpek saldırılarını ve yaralanan insanların yürek burkucu durumlarını ya görmezden geliyor ya da aslında bunun, nasıl oluyorsa, köpeklerin değil insanların eseri olduğunu öne sürüyor.
Bu tuhaf ve gayriinsani bir tutum. İnsanlara zarar veren her ne ise o şeyin gündeme alınmasından daha olağan ne olabilir? Böyle yapan kimseler, Allah korusun, muhtemelen, kendileri veya bir sevdikleri benzer bir saldırıya uğrayana kadar bu tavrı takınmaya devam edecek. Akılları başlarına ancak böyle bir saldırıdan sonra, umulur ki, gelecek. Oysa insan her şeyden önce gelir. İnsana zarar veren durumların mutlaka önlenmeye çalışılması icap eder.
Diyelim ki insanların da, sahiplendikleri köpekleri daha sonra sokaklara atmaları yüzünden, soruna katkıları var. Bu neyi değiştirir ki? Böyle olması soruna karşı tedbir alma mecburiyetini ortadan kaldırmaz. Yalnızca bize meselenin bu kısmını ihmâl etmememizi hatırlatır. Ayrıca, tedbir alınmasından bahseden insanları merhametsizlikle suçlamak da tuhaf. Asıl merhametin köpeklerden çok onlardan zarar gören kadınlara, çocuklara karşı gösterilmesi gerekmez mi?
Sokak köpeklerinin verdiği zararları dile getiren benim gibi kimseleri veya önlenmesi için çaba sarf eden ve çağrıda bulunan insanları hayvan düşmanı olarak etiketlemek de ucuz demagoji. Hayvanlar sadece köpeklerden ibaret değil. Ancak, tartışılan sokak köpekleri, çünkü insana zarar verme potansiyeline sahipler. Mesela sokak kedilerinden veya kuşlardan aynı ölçüde rahatsızlık duyan insanların sayısı karşılaştırılamayacak kadar az. Bunun nedeni kedilerin ve kuşların insanlara köpekler gibi ağır zarar verme potansiyelinin olmaması. Bu yüzden, sokak köpeklerine karşı tedbir alınmasını isteyenlere genel olarak hayvan düşmanı etiketini yapıştırmak çok yanlış ve çirkin bir tavır. Böyle yapanların, kendilerinin insanlık düşmanı olduğu yolundaki bir suçlamaya hazır olmaları gerekir. Aslında bazılarının insanların yaşadığı acılara kayıtsız kalması ve hiç gündemine almaması da bu suçlamanın bir bakıma ve bir dereceye kadar doğru olduğunu gösteriyor denebilir.
Köpeklere kaşı nasıl tedbir alınacağı elbette tartışmaya açık. Kimse hayvanlara eziyet edilmesini istemiyor. Ne var ki sokakların köpeklerden arındırılması ve insanların köpek saldırılarından korunması şart. Bu ciddi sorun görmezden gelmekle yok edilemez. Ayrıca, sokaklar insanların oluşturduğu mekânlar, dolayısıyla sokak köpeklerine yaşama imkânını da insanlar vermiş oluyor. Yani sokakların hayvanların doğal yaşama ortamı olduğu görüşü temelsiz.
Sokak köpeklerinin sahiplendirilmesi, sahiplendirilemeyen hayvanların barınaklarda toplanması ve üremelerinin önlenmesi için kısırlaştırılması, bulaşıcı hastalık taşıyan tedavisi imkânsız köpeklerin itlaf edilmesi bu sorunu çözmek için yapılabilecekler arasında görünüyor.
Önce İnsanlar mı Hayvanlar mı?
6 Eylül 2023
Geçen hafta cuma günü yayınlanan sokak köpeklerinin sebep olduğu acılar ve problemler üzerine yazımdaki görüşler özellikle sosyal medyada çeşitli değerlendirmelerle ve yorumlarla karşılaştı. Bunların çoğu yazıda dile getirilen fikirlerle hemfikirdi. Az sayıda kişi itiraz etti; farklı yorumlar yaptı. Sayıları az ama ısrarları ve hatta inatları fazlaydı. Bu yüzden aynı konuyu tekrar ele almamın uygun olduğu kanaatindeyim…
Probleme bakışta radikal bir perspektif var. Buna göre dünya sadece insanlara ait olmaktan uzak. Dünyada yaşayan her canlının dünya üzerinde hakkı var. İnsanı merkeze koyan yaklaşımlar hatalı. İnsan dünyadaki ne tek ne de en önemli canlı türü; diğer canlıların hayat alanlarına ve varlıklarına müdahale etmeden yaşamayı öğrenmeli. Hatta diğer canlıları (ve cansızları) dikkate alacak yeni bir vatandaşlık kavramı geliştirilmeli…
Bu görüşün, sadece kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm, hoş ama boş bir fantezi olduğu hayatın gerçeklerinden anlaşılıyor. Bir defa, dünyada var olduğuna inanılan ‘barışı’ bozan ilk ve tek varlık insan değil. Canlılar arasındaki hayat bir bakıma canlı türlerinin birbirine saldırması ve varlıklarına son vermesi üzerine kurulu. Bu insanın ne sebep olduğu ne de değiştirebileceği bir gerçek. Gücü yeten hayvanlar gücünün yettiği hayvanları avlıyor, öldürüyor. Söz gelimi ormanların kralı olarak bilinen arslan hemen hemen her canlıyı öldürme peşinde. Ancak arslanlar da örneğin sırtlan grupları tarafından yok edilebiliyor. Dünyada işler bu çerçevede ilerliyor. Bunun değişeceğine, değişebileceğine dair hiçbir işaret de yok. Dolayısıyla, insan ne diğer canlılara karşı yırtıcılık gösteren tek varlık ne de yırtıcılığın başlangıcını yapan özne.
Dünya elbette sadece insanlara ait sayılmaz. Ancak, insan hayvanlardan farklı özelliklere sahip. İnsan akıl sahibi. İnsan düşünüyor ve fikir üretiyor. İnsan üretim yapıyor. İnsan kural üretiyor. İnsan sosyal düzen oluşturuyor. Bu özellikler diğer canlı türlerinin çoğunda hiç yok; bir miktar olduğu düşünülenler de bu bakımdan insanlarla karşılaştırılamayacak kadar ilkel.
Hayvanlar daha ziyade yaratılışlarından gelen içgüdülere ve ihtiyaç duygularına dayanarak hareket ederken insan türü içgüdüleri de hayatında kullanmakla beraber hiçbir surette sadece içgüdülere dayanan bir hayat yaşamıyor.
Bu, ister istemez, insanı bir anlamda ve bir dereceye kadar dünyanın efendisi hâline getiriyor. Tarih boyunca insanların hayvanlara üstün ve onlara egemen olduğu görülüyor. İnsan bazı hayvanları evcilleştirmiş. Bazı hayvanların fiziksel gücünden yaralanarak medeniyeti kurma yolunda ilerlemiş. Örneğin toprak sürmede, eşya taşımada, hayvanlar insanların yardımcısı olmuş. İnsanlar yararlandıkları hayvanları tabiatın acımasız türlerine karşı korumuş. Onların hayatını garanti altına almış. Tek başına tabiata bırakılsa fazla uzun yaşayamayacak varlıklar insanın bu tutumu sayesinde hayatta kalmış. Bugün de soyu tehlikede olan hayvanların varlığını sürdürmesi büyük ölçüde insanlar tarafından koruma altına alınmalarına bağlı. Yani insan hayvan ilişkisinde hayvanlar her defasında ve mutlak anlamda zararlı çıkmamış.
Bu nedenle insanı dünyanın merkezine koyan bir yaklaşım akla da, ahlâka da, realiteye de daha uygun. Bunun böyle olması, yani yeryüzünde egemen varlığın insan olduğu bir düzen insan tarafından değil, Yaratıcı tarafından var edilmiş veya dünya böyle işleyecek biçimde kurulmuş. Bundan dolayı, önce insan demek gerekir. Bu, havanların tamamen ihmâl edilmesi ve görmezden gelinmesi anlamına gelmez ama dünyada asıl olan daima insan ve hayvanlar her zaman insana nispetle ikincil konumda.
Sokak Köpekleri ‘Terörü’
1 Eylül 2023
Terör kelimesinin taşıdığı menfi çağrışımdan yararlanmak için insanlar sokak köpeklerinin sebep olduğu problemlerden terör adıyla bahsediyor. Bu sadece bu duruma mahsus değil. Terör kavramının yaptığı kötü çağrışımlardan yararlanmak için, mesela, “trafik terörü” gibi kavramlar da kullanılıyor.
Kavramların alan genişletmesine maruz kalması ve orijinal anlamlarının dışında kullanılması ilk defa karşımıza çıkmıyor. Benzer hâller başka alanlarda da ortaya çıktı. En güzel ve en anlamlı örneklerden biri insan hakları kavramının alabildiğine genişletilmesi ve yerli yersiz istihdam edilmesi. Ne yazık ki bu tutum kavramın anlamını ve değerini önemli ölçüde erozyona uğrattı.
İnsan hakları esasen klasik veya birinci kuşak hakları ifade etmek için kullanılan bir kavramdı. İnsan hakları deyince hayat, hürriyet ve mülkiyet tabiî hakları ve bunların sivil ve sosyal hayatta bileşimi ve açılımı olarak tezahür eden din, ifade, seyahat, yerleşme, meslek seçme, iş kurma özgürlükleri akla gelirdi. İnsan haklarına ilişkin felsefi ve ideolojik tartışmalar ikinci kuşak insan hakları denen kavramların ortaya çıkmasına yol açtı.
Böylece birilerinin birilerine pozitif anlamda bir şeyler sağlaması anlamına gelen çalışma-istihdam edilme, konut sahibi olma, ücretli tatil, ücretsiz sağlık ve eğitim hakkı gibi haklar ortaya çıktı. Bundan büyük ölçüce kapitalizm sorumluydu; çünkü ortaya çıkmasına yol açtığı zenginlik bu tür hakların kolaylıkla sağlanabileceği yolunda kanaatler oluşturdu. İş burada da kalmadı, daha sonra üçüncü kuşak haklar denilen haklar ortaya çıktı. Bugün her kesim kendi pozisyonunu kuvvetlendirmek için hak kavramının itibarından yararlanmaya çalışmakta ve kavramı eğip bükerek, gelişigüzel kullanmakta. Daha yakınlarda, örneğin, tabiî ve sivil değil sözleşmeden doğan bir hak olarak kullanılması gereken emeklilik hakkı doğal bir hak kavramı gibi değerlendirilerek erken emeklilik çağrılarında devreye sokuldu. Neyse, bu ayrı ve dramatik bir hikâye…
Bu yüzden sokak köpekleri sorunundan ‘terör’ diye bahsetmek hatalı. Ancak, sokak köpeklerinin insanlar için çeşitli sorunlara yol açtığı da açık bir gerçek. Bunlar sadece ağır sonuçlar verdiğinde veya bu gibi durumlara maruz kalan insanlar bir şekilde geleneksel veya sosyal medyaya ulaşma ve seslerini duyurma imkânına sahip olduğunda topluma yansıyor. Fakat her yıl on binlerce insanın köpeklerin saldırısına uğradığını, binlercesinin yaralandığını ve onlarcasının öldüğünü biliyoruz. Problem her geçen gün ağırlaşıyor; zira sokak köpekleri sokaklarda yaşamaya ve üremeye devam ediyor. Bu probleme karşı bir şeyler yapılması gerekiyor.
Ancak, konu bu şekilde gündeme gelince bazıları hemen harekete geçiyor. Bunu isteyenleri hayvan düşmanlığıyla itham ediyor. Sokak hayvanlarının da yaşamaya hakkı olduğunu vurguluyor. Sokakların, hayvanların da yaşama ve var olma mekânı olduğunu iddia ediyor.
Bu tezlerin büyük ölçüde yanlış olduğu söylenebilir. Söz konusu olan hayvanlar sokak köpekleri. Köpekler insana saldırma ve zarar verme gücüne sahip. Söz gelimi sokak kedileri için benzer şeyler söyleyen kimseyi pek duymadım. Sokakların, hayvanların doğal mekânı olduğu iddiası da çok tartışmalı. Sokaklar insanların oluşturduğu mekânlar ve hayvanların sokaklarda yaşaması da insanların onlara yardım etmesine bağlı.
Netice itibarıyla yapılması gereken şey belli. Sokakların sahipsiz köpeklerden arındırılması şart. Hızla çoğalmalarının önlenmesi de. Bunun için hangi tedbirlerin ve nasıl alınması gerektiği, bu işte ana sorumluluğun kimlere düştüğü tartışılabilir. Tartışılamayacak olan insanlarla hayvanlar arasında bir tercih yapmak gerektiğinde insanların tercih edilmesi gerektiği. Akıl, mantık ve ahlâk da böyle buyuruyor.