Kısa bir süre öncesine kadar Kobani’de sadece YPG ile IŞİD’in arasında bir savaş söz konusuydu. Ama şimdi durum değişti; önce Amerika’nın liderliğindeki koalisyon güçleri aktif bir şekilde müdahale etti, ardından ise peşmerge ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) devreye girdi. Artık IŞİD’in karşısında bir tek YPG yok, diğer aktörler de sahada. Koalisyon güçleri hava saldırıları düzenliyor, peşmerge ve ÖSO ise cephede YPG ile birlikte IŞİD’e karşı mücadele ediyor. Kobani’de yaşanan bu gelişmeler, birçok noktada dengelerin değişmesine neden oluyor: 1) Kobani, dünya gündeminin merkezinde. Günümüzün önde gelen entelektüelleri Kobani için çağrıda bulundular. 1 Kasım “Dünya Kobani Günü” ilan edildi. Dünyanın birçok yerinde Kobani için etkinliklerde bulunuldu, IŞİD’e karşı mücadele eden Kürtlere destek sunuldu. Denilebilir ki, iç savaş başladığı günden bu yana, Suriye’de hiçbir yer uluslararası medyanın ilgisine bu denli mazhar olmadı ve hiçbir yere bu kadar fazla anlam yüklenmedi. Kobani’nin böylesine sembolik değere dönüşmesi birbiriyle bağlantılı iki önemli sonuç doğuruyor: İlki, koalisyon güçlerinin Kobani angajmanının artmasıdır. Kobani’deki mücadele, bir nevi, koalisyonun itibar mücadelesine dönüştü. Eğer IŞİD yenilgiye uğratılırsa, bölgede bir süredir esen IŞİD fırtınası diner ve IŞİD’in elinde tuttuğu psikolojik üstünlük kırılır. Tersi bir durum ise, koalisyonun IŞİD’e yenilmesi anlamına gelir. Başta ABD olmak üzere koalisyonu oluşturan tüm güçlerin saygınlığı yerle bir olur, “IŞİD ile mücadele edilemez” düşüncesi pekişir. Koalisyon için kolay telafi edilebilir bir durum değil bu; dolayısıyla Kobani’nin savunulması için koalisyonun daha fazla sorumluluk üstleneceğini söylemek mümkün. İkincisi,koalisyonun IŞİD’e karşı mücadele eden gruplarla irtibatının kuvvetlenmesidir. Bu bağlamda PKK/PYD’nin ciddi bir aşama kaydettiği belirtilebilir. ABD, PYD ile doğrudan görüşmelere başladı ve -Türkiye’nin karşı çıkmasına rağmen- PYD’ye silah yardımı yaptı. Kadınların PKK içindeki etkin rolü ve PKK’nin laik karakteri bugünlerde çok daha fazla öne çıkarılıyor. Avrupa’da PKK’nin “terörist örgüt” listesinden çıkmasına yönelik bir yoğun bir kampanya yürütülüyor. Bunlar PKK’nin Ortadoğu denklemi içinde güç kazanmasını sağlıyor. İktidarı paylaşmak 2) PYD/PKK uzunca bir süre Kobani’de başka bir silahlı gücün mücadeleye katılmasını istemedi. Bu çerçevede peşmergenin Kobani’ye gelmesine de sıcak bakmadı. Fakat Türkiye’nin girişimi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin talebi üzerine peşmerge, savaşmak üzere Kobani’ye geldi. Bunun başlıca iki anlamı var: a. IŞİD’in tüm Kürtler için ortak bir tehlike olarak belirlemesi, Kürt siyasi hareketlerinin beraber çalışmalarını zorunlu kılıyor, onların arasındaki anlaşmazlıkları yumuşatıyor ve birlikte hareket edecekleri bir zeminin inşasına olanak sağlıyor. Kürt kamuoyu da bu birlikteliğe büyük bir destek veriyor. Peşmergenin Türkiye sınırlarından Kobani’ye geçerken güzergâh boyunca karşılaştığı sevgi gösterileri, halkın bu desteğin somut bir dışa vurumu. b. PKK/PYD salt kendi gücüne dayanarak uzunca bir süre IŞİD’le mücadele edemez, başta Kobani olmak üzere Suriye Kürdistanı’nı koruyamaz. Bunu söylemek, Kobani’de verilen mücadelenin değerini görmemek anlamına gelmez. Gerçekten Kobani’de büyük bir direniş var. Ama bu, PKK/PYD açısından sürdürülebilir bir durum değil; IŞİD gibi bir örgüte karşı, örneğin bir yıl, tek başına mücadele edemez. Mevcut güç tablosu, PKK/PYD’yi bu coğrafyada iktidarı -başta KDP olmak üzere- diğer bazı güçlerle paylaşmaya mecbur ediyor. Peşmerge vasıtasıyla KDP bölgeye geri döndü. PYD, Suriye Kürdistanı’nın diğer siyasi gruplarıyla bir anlaşmaya vardı. Tüm bunlar PKK/PYD’nin iktidarı tek elde tutamayacağının bir işareti olarak okunabilir. Elbette PKK/PYD bu değişimi mümkün olduğunca kontrol altında tutmak istiyor. Mesela peşmergenin Kobani’de sembolik denecek derecede sınırlı bir sayıda (155) bulunmasına dikkat ediyor. Oradaki güç dengesinin kendi aleyhine değişmemesi için gerekli gördüğü tüm önlemleri alıyor. Ama görünen o ki, halihazırdaki şartlar artık salt PKK/PYD’nin hegemonyasına dayanan bir yapının kurulması için elverişli olmaktan çıkmış durumda. Esad ile mesafe 3) PKK/PYD, ÖSO’nun da Kobani’de bir varlık göstermesini istemedi, bu yönlü tekliflere karşı durdu. ÖSO’nun Kobani’de kendilerine destek olmak yerine İŞID’e karşı yeni bir cephe açmasının daha doğru olduğunu savundu. Ancak bugün ÖSO da Kobani’de. Sembolik bir güç olsa da ÖSO’nun Kobani’de bulunması, PKK/PYD’nin Esad rejimi olan ilişkilerinde, kaçınılmaz olarak, bir değişim meydana getirecek. Zira PKK/PYD, Suriye’de “3. Yol” adını verdiği bir siyaset izliyordu. PKK söyleminde 3. Yol, “rejimin ne yanında ne de karşısında durmak” olarak izah ediliyordu ama gerçekte Esad’a yakın bir noktaya tekabül ediyordu. Bundan ötürü PKK/PYD, rejim muhalifleri ile herhangi bir işbirliği içerisine girmiyordu. Fakat şimdi farklı bir resim var. PKK/PYD, amacı Esad’ı devirmek olan ÖSO ile dayanışıyor. IŞİD’e karşı PKK/PYD birlikte hareket ediyor. Bu resim, Suriye yönetimi çok rahatsız edecek ve onun PKKK/PYD ile olan mesafesini artıracaktır. 4) Türkiye’nin, peşmergenin ve ÖSO’nun Kobani’ye gitmesinde aktif bir rol oynadığı belli oluyor. Hem hükümetin, hem de PKK yöneticilerinin açıklamaları da bu yönde. Davutoğlu, Akil İnsanlar Heyeti’yle yaptığı toplantıda, peşmerge ve ÖSO’nun geçişini kendilerinin önerdiğini belirtti. Mustafa Karasu da, hükümetin kendilerine bir HDP milletvekili aracılığıyla, peşmergenin Kobani’ye geçişine nasıl yaklaşacaklarını sorduğunu ifade etti. Türkiye’nin bu hamleden üç beklentisi olabilir: Türkiye’nin amaçları a. İç kamuoyunda özellikle Kürtler arasında Türkiye’nin Kobani için -savaştan kaçan sivilleri kabul dışında- bir şey yapmadığı düşüncesi vardı ve hükümet sürekli olarak yardım için adım atmaya davet ediliyordu. Dış kamuoyunda -bilhassa Batı’nın etkili basın organlarında- ise, hükümetin IŞİD’e destek verdiğine dair sürekli haber ve yorumlar çıkıyordu. Türkiye peşmergenin toprakları üzerinden Kobani’ye geçişine izin vererek, hem içteki baskıyı yumuşatmayı, hem de dıştaki kendisini IŞİD destekçisi olarak gösteren algıyı yıkmayı hedefledi. b. IŞİD’in Şengal ve Erbil’e saldırdığı esnada Türkiye, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne beklentileri karşılayacak düzeyde bir yardımda bulunmamıştı. Mesud Barzani, IŞİD’in elinde rehin tutulan konsolosluk çalışanları sebebiyle Türkiye’nin bu davranışını anlayışla karşıladığını belirtmiş ama kırgınlığını da belli etmişti. Peşmergenin geçişiyle Türkiye, bir taraftan bu kırgınlığın giderilmesine katkı sağlamayı düşünüyor, diğer taraftan da Rojava’da PKK’ye karşı KDP’nin güç dengeleyeci bir unsura dönüşmesini sağlamaya çalışıyor. c. Türkiye ÖSO’nun Kobani’de olmasına çok büyüm ehemmiyet veriyor. Kürt kamuoyunun bir kesiminde bu, Türkiye’nin muhtemel bir birleşik Kürt askeri yapılanmasının ve ilerleyen süreç içersinde oluşabilecek bir Kürt siyasi birliğinin önüne geçme çabası olarak okunuyor. Ortadoğu’da herhangi bir aktörün yaptığı siyasi bir atak, bölgedeki birçok dengeyi sarsıyor, her bir gücün siyasetini yeniden tanzim etmesini gerekli kılıyor. Bu sebeple her aktör, bilhassa bu günlerde, adım atarken çok daha dikkatli olmak zorunda.
Serbestiyet, 05.11.2014