HDP’yi oluşturan aktörlerle Türkiyelileşmek son derece güç. Çünkü bahse konu olan aktörlerin kendilerinin çok ciddi bir Türkiyelileşme sorunu var. Daha açık söyleyeyim: HDP’nin içindeki en Türkiyeli yapı BDP. Dolayısıyla ortada BDP’nin kendisinden daha az Türkiyeli olan gruplarla Türkiyelileşmeye çalışması gibi garip bir durum var.
Türkiye’nin siyasi arenasında yeni bir parti var: Halkların Demokratik Partisi (HDP). Geçen hafta kongresini yapan HDP, solda bir çatı partisi olmak iddiasıyla siyasi mücadelenin içine atıldı. Partinin şu anda 4 milletvekili var. (Sabahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder ve Levent Tüzel) Bu milletvekillerin tamamı BDP listelerinden seçilen ve daha sonra BDP’den ayrılan isimlerden oluşuyor. Tuncel ve Kürkçü yeni partinin eş genel başkanları olarak görev yapacaklar.
HDP kendini “demokratik, özyönetimci, halkçı, özgürlükçü, barışçı, ekolojist, emekçi” gibi sıfatlarla tanımlıyor. Parti, başta kadınlar, gençler, LBGT bireyleri olmak üzere toplumun tüm renklerini temsil eden ve bu kesimlerin hak mücadelelerini yürüten bir hareket olmayı hedefliyor.
HDP’nin bir geçmişi var. 2011 genel seçimlerinde Kürt siyasetinin ana damarını oluşturan BDP, Türkiye solu ile işbirliği yapmıştı. “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku” adı verilen bu işbirliğinde amaç, Kürt siyaseti ile sol grupları ortak bir siyasi zeminde buluşturmaktı. HDP, bu tecrübeyi daha ileri bir noktaya taşımayı hedefliyor.
Türkiyelileşme sorunu
HDP projesinin müellifi, Öcalan. Kongreye gönderdiği mesaj büyük bir coşkuyla karşılanan Öcalan, bugün BDP’de temsil edilen siyasi geleneğin bölgeye sıkıştığını düşünüyor. Öcalan’a göre Kürt siyaseti dar bir alana hapsoluyor ve bir türlü Türkiyelileşemiyor. Bu, önemli bir handikap. Bunu aşmak için ise, partinin yapısında ve söyleminde değişikliğe gidilmeli. Öyle bir parti olmalı ki, burada sadece Kürtler değil her toplumsal çevre yer almalı. Ve öyle bir parti olmalı ki bu, sadece Kürtlere değil bütün Türkiye’ye hitap etmeli. Türkiyelileşme ancak bu şekilde mümkün olabilir.
HDP işte bu düşünceleri hayata aktarmanın bir projesi. HDP’den Kürt siyaseti ile temsil imkanı bulamayan grupları, farklı inanç/kültürel kimlikleri ve sol/sosyalist yapıları ortak bir paydada buluşturması bekleniyor. Çeşitli bileşenlerin bir araya gelmesiyle dar kalıpların aşılması ve tüm Türkiye’ye hitap eden bir siyasi anlayışın üretilmesi umut ediliyor.
Şüphesiz Kürt siyasetini Türkiyelileştirmeye çalışmak, doğru ve makul bir hedef. Gerçekten eğer Kürt siyaseti, toplumun bütün sorunlarına ilgiyle yaklaşan ve sadece kendi tabanının değil diğer grupların da hassasiyetini gözeten bir yapıya verilirse, bu, Türkiye demokrasisi için bir kazanç olur. Zira böyle bir siyasi yapı, Türkiye’deki muhalefet boşluğunun doldurulmasında önemli bir işlev görebilir.
Hedef doğru; lakin bu hedefe ulaşmak için işbirliği yapılan aktörler ve izlenen strateji yanlış. Aktör derken kastedilen HDP’yi oluşturan gruplardır. Bu aktörlerle Türkiyelileşmek son derece güç. Çünkü bahse konu olan aktörlerin kendilerinin çok ciddi bir Türkiyelileşme sorunu var. Daha açık söyleyeyim: HDP’nin içindeki en Türkiyeli yapı BDP. Dolayısıyla ortada BDP’nin kendisinden çok daha az oranda Türkiyeli olan gruplarla Türkiyelileşmeye çalışması gibi garip bir durum var.
BDP bir yana konulduğunda HDP’nin geriye kalan paydaşların tamamını marjinal gruplar oluşturuyor. Bu grupların Türkiye’nin bütününe seslenen bir siyasi dil ve pratik oluşturmaları ise imkansız denecek kadar zor.
Nitekim HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’in başörtülü milletvekillerinin Genel Kurul’a girip giremeyeceklerinin tartışıldığı bir televizyon programında sarf ettiği sözler de bu zorluğu teyit eder nitelikte. Tüzel, özetle ve mealen, üç hususa değindi:
Başörtüsü sınavı
Bir, başörtüsünün temelde kadın özgürlüğünü ihlal eden ve kadını erkeğe karşı ikincil kılan, küçük düşüren bir ritüel olduğunu ama AKP’nin çok başarılı bir şekilde bunu bir “özgürlük sorunuymuş gibi göstermeyi” başardığını belirtti. İki, AKP’nin iktidarda olmadığı ve kadınların dini baskı altında tutulmadıkları bir durum olsa herkesin dilediği gibi giyinme özgürlüğünün savunulabileceğini fakat bugün böyle bir durumun bulunmadığını söyledi. Ve üç, bugün itibariyle parlamentoda başörtülü bir milletvekilinin bulunması onaylanamadığını ifade etti.
Tüzel’in bu ifadeleri büyük bir tepki çekti. Kendisine Kürt oylarıyla seçildiği ve Kürt kadınların büyük bir kısmının başörtülü oldukları hatırlatıldı. Daha bir gün önce yapılan HDP Kongresi’nin divanında bir başörtülünün bulunduğu ve dünkü tablo ile bugünkü sözlerini nasıl bağdaştırdığı soruldu. Klasik laikçi argümanlara özgürlük mücadelesinin yürütülemeyeceğine dikkat çekildi, vb.
Yoğun eleştiriler karşısında Tüzel sözlerini tevil etmek durumunda kaldı. Başörtülü vekil olabileceğini, parlamentoda başörtülü olarak çalışılabileceğini, kendisinin sadece AKP’nin siyasi istismarına dikkat çekmek istediğini belirtti. Ama ikna edici olmaktan uzak bu tevil, HDP’nin Türkiye’yi gerçeklerine tekabül eden ve toplumun büyük bir çoğunluğunu kucaklayan bir siyasete yönelmesinin ne denli zor olduğunu gösterdi.
Aslında HDP projesi ilk dillendirildiği andan itibaren BDP’nin hem parti organlarında, hem de tabanında önemli oranda bir rahatsızlık yarattı. BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’ın sözleri, bu rahatsızlığın bir dışa vurumu. Tan, Öcalan’ın “Türkiyelileşmek” perspektifinin doğru bulduğunu, ancak HDP uygulamasının bu perspektife aykırı bir şekilde yol aldığını ve “dar bir proje” olduğunu söylüyor:
“Bu işi yürüten arkadaşlarımız sadece marjinal solla sınırlı kaldılar Türkiye’de. Bu marjinal solun önemli bir kısmı da dinle, İslam’la barışık değil. Kürt İslamcılar da bunlara sıcak bakmıyor, Türkiyeli Müslümanlar da sıcak bakmıyor. Hatta liberal çevrelerle bile bu marjinal solun arası iyi değil. Dolayısıyla, HDP projesi bütün liberal demokratları, Müslüman demokratları, Kürt halkının büyük bir kısmını içine alması gereken bir projeyken, maalesef sadece marjinal Türk soluyla sınırlı kalan, kadük, dar bir proje haline geldi.”
Seçim stratejisi
Sadece işbirliği yapılan aktörler değil, gelecek yıl yapılacak seçimlerde uygulanacak strateji de BDP’de huzursuzluğa sebebiyet veriyor. Bilindiği gibi BDP ve HDP, bölgede BDP Batı’da ise HDP tabelası altında seçime iki parti olarak girecekler. Altan Tan, bunun yanlış bir tercih olduğunu ve birçok milletvekilinin de toplantılarda bu yöndeki “endişelerini” dile getirdiklerini söylüyor.
“Bölgede BDP ve Batı’da HDP” bir ara formül. Buna başvurulmasının nedeni ise, HDP projesinin BDP tabanında içselleştirilmemesi. Şurası açık: Eğer BDP tabanı HDP’yi sahiplenmiş olsaydı Türkiye’nin tamamında HDP ile seçime girilirdi. Buna bir engel de yoktu. Ama taban buna reaksiyon gösterdi. BDP yöneticileri halka HDP olarak gitmeleri halinde bunun ters tepeceğini gördüler. Bu nedenle bölgede BDP ile devam etme kararı aldılar. Bu ara formül, BDP’nin bölgedeki konumunu muhafaza etmesini sağlar. Ama Batı’da HDP formunda seçime girmek BDP’nin buradaki oylarını olumsuz etkileyebilir.
Gezi ruhu kimi kurtarır?
Yola Türkiyelileşmek düşüncesiyle çıkılmış olsa da gelinen noktada HDP’nin farklı bir güzergaha girme ihtimali göz ardı edilmemeli. Halihazırda HDP projesini fiili olarak yürütenlerin iki hat üzerinden ilerlemeye çalıştıkları söylenebilir: İlki, Kürt siyaseti ile Gezi’yi birbirine bağlamak. “Gezi ruhu” seçilen slogandan salonda egemen olan havaya kadar HDP’nin her yerinde vardı. HDP bir “Gezi Partisi” olarak kurgulanıyor ve Kürt siyasetinin de buna kitlesel destek vermesi bekleniyor. Böylece olaylar esnasında kendiliğinden meydana gelmeyen birliktelik bu parti aracılığıyla kurulmaya çalışılıyor.
İkincisi, İstanbul’da AKP’ye karşı CHP ile bir ittifak kapısını açık tutmak. HDP vekilleri çeşitli vesilelerle CHP ile bir seçim ittifakına girebileceklerini belirttiler. Kürkçü ve Önder “CHP ile ilkeler düzeyinde bir ittifakı konuşabiliriz” dedi. Genel Başkan seçilmesinin akabinde Tuncel “Eğer ana muhalefet İstanbul’u çok istiyorsa bunu görüşebiliriz” diyerek kapıyı açık tuttu. Bu bağlamda HDP, solun AKP ile olan hesabını (Gezi ve CHP üzerinden) görme ve bunu yaparken de Kürtlerin kitlesel gücünü sefer etme projesi gibi duruyor.
Bunun Kürt siyaseti için doğru bir yol olduğu kanısında değilim. Doğru olan yolu Altan Tan tarif ediyor: “Bize göre, doğru olan proje önce, hâlâ Kürtlerin yarısının oy verdiği AK Parti’ye giden oylarımızı geri alacak; Türkiye’deki liberalleri, demokratları, sosyal demokratları kucaklayacak bir geniş proje olmalı.”