CHP daha demokrat bir çizgiye evrilebilir mi? Elbette. “CHP asla demokratlaşamaz” iddiası, şüphesiz, akla ve mantığa aykırı.
İnsanların ve insan gruplarının fikirleri ve ideolojik yelpazede işgal ettikleri mevki zaman içinde değişebilir. Bu bazıları için daha zor, bazıları için daha kolay olur, bazılarının tecrübesinde bir evrimle, bazılarınınkinde bir kırılma ile gerçekleşir; ama, hiçbir zaman, hiçbir kişi ve grup için değişimin imkânsız olduğu iddia edilemez. Nitekim CHP’nin kendi tarihi, değişebildiğini ispatlayan küçüklü büyüklü birçok örnekle dolu.
CHP daha demokrat bir çizgiye geçmeli mi? Tereddütsüz evet. Buna hem partinin kendisinin hem de Türkiye’nin iyiliği için ihtiyaç var. Demokraside her görüşün serbestçe ifade edilebilmesi ve her ana görüşün siyasî arenada temsil imkânı bulması şart. CHP ihmal edilemeyecek bir parti. CHP tabanı da görmezden gelinemeyecek bir insan kitlesi. Diğer bazı partilerin anti demokrat çizgiye demir atması ülkenin geleceği açısından çok önem taşımayabilir, ama aynı şey CHP için söylenemez. CHP, nispeten geniş bir toplumsal kesimin siyasî yansıması ve sözcüsü olarak Türkiye demokrasisinin kilit taşlarından ve demokrasimizde, meselâ, muhafazakârlarınkinden daha az önemli olmayan bir yere ve role sahip.
CHP’nin demokratlaşmasının ülkenin önünü nasıl açacağının bir mikro örneğini yakın zamanlarda türban meselesinde gördük. CHP lideri Kılıçdaroğlu üniversitelerdeki türban yasağının çözülmesi yolunda işaretler verince ülke rahatladı ve hiçbir hukukî düzenlemeye ihtiyaç duyulmadan problem büyük ölçüde halloldu. Yasağın hukuksuzluğu ve çözüm için ne anayasa ne yasa değişikliğine ihtiyaç olduğu tezi doğrulandı. Aynı şey Alevilerin sorunlarında, Kürt meselesinde, militarizm dizginlenmesinde tekrarlanabilir. İşte bu yüzden CHP’nin daha demokrat bir çizgiye kayması büyük önem taşıyor.
CHP’nin demokratlaşmasının şartları neler? Bu şartları objektif ve sübjektif şartlar olarak ikiye ayırabiliriz. İlk gruba CHP’nin kontrolünde olmayan, ikincisineyse olan faktörler girer. CHP’nin değişmesi için objektif şartlar büyük ölçüde hazır. Dünyada demokrasi rüzgârı esiyor. Demokratikleşmeden globalleşmenin aktif parçası olmak ve nimetlerinden yararlanmak imkânsız. Türkiye nüfusun çoğunun köylerde yaşadığı bir toplum olmaktan çıktı, endüstriyel, yer yer post-endüstriyel bir toplum olmaya gidiyor. Nüfus arttı ve çeşitlendi. Bu hacimde bir toplumu monolitik, geçmişe dönük yaşayan, marşlar ve sloganlarla motive edilen, hiyerarşik bir yapılanma olarak muhafaza etme imkânı yok. Toplumun birçok kesiminin, ağırlıklı olarak veya sadece kendileri için de olsa, demokratik talepleri var. Alevilerin, Kürtlerin, gayrimüslimlerin sesleri daha çok ve net çıkıyor artık. Dindar muhafazakârlar da talepte bulunmaktan çekinmiyor. Fikir dünyamız çeşitleniyor ve zenginleşiyor. Bütün bu faktörler Türkiye’ye demokratikleşmeyi dayatıyor. AKP gibi CHP de bundan etkileniyor.
EVRENSEL SOSYAL DEMOKRASİ EKSİKLİĞİ
Sübjektif şartlar da yavaş yavaş olgunlaşıyor. CHP tabanı yıllardır iktidara aç. Bürokratik iktidara ortak olması ve resmî yapılanma üzerinde ideolojik hegemonyasını sürdürmesi CHP tabanına yetmiyor. Partililer hükümete egemenlik anlamında iktidar olmak istiyor. CHP’li bir başbakan ve bakanlar kurulu görme arzusuyla kıvranıyor. Buna paralel olarak CHP tabanı atama, ihale, statü vs. biçimlerinde iktidar olmanın “nimetlerinden” yararlanmak istiyor. Aşağıdan gelen neslin tamamı değilse de bazı parçaları ve sözcüleri CHP’nin klasik tutucu ve anti-demokrat tutumundan rahatsızlık duyuyor. CHP’nin çağın değer ve eğilimlerini yansıtan bir parti görünümü almasını, ülkenin problemlerinin çözümünde öncülük yapmasını istiyor. Bunlar da CHP’yi değişmeye ve demokratlaşmaya zorluyor.
CHP’nin yenilenmesinin ve iktidar alternatifi haline gelmesinin önündeki en büyük engel, hâlihazırda, görebildiğim kadarıyla, güçlü bir evrensel sosyal demokrat akımın yokluğu. Bu unsur, hem objektif hem sübjektif şartlarla dâhil edilebilir. Yani, daha önce de işaret ettiğim üzere, bu şartın gerçekleşmesi kısmen CHP’ye, kısmen partinin kontrolü dışındaki olay ve olgulara bağlı. Fikir hayatımız için de bir eksiklik olan bu sosyal-demokrat boşluk, maalesef demokratik siyasete daha çok zarar veriyor. Ülkede güçlü bir sosyal demokrat fikir akımı yok. Tanınmış ve ufuk açıcı tezleriyle sosyalistleri, muhafazakârları, liberalleri zorlayan sosyal demokrat fikir insanları göremiyoruz. CHP’li aydınların bir kısmı hâlâ ortodoks sosyalizmin büyüsü altında. Böyle olmayanların çoğu da ülkenin otoriter resmî ideolojisini içselleştirmiş. Daha da kötüsü var: Bazıları ortodoks sosyalizm ile otoriteryen resmî ideolojiyi karıştırarak bir sol faşizm çizgisine kaymış. CHP’nin önce bu anti demokrat çizgilere karşı demokrasiye gönülden bağlı, sağlıklı bir sosyal demokrat duruş oluşturması lâzım. Bu demokrat sosyal demokrasi çizgisinin önde gelen sözcüleri, ciddi yayın organları, etkili düşünce kuruluşları ve düzenli faaliyetleri olmalı. Ülkenin sorunlarına işler çözüm önerileri geliştirmeli. Parti kadroları evrensel sosyal demokrasiyi esas alan bir fikir eğitiminden geçirilmeli. Bütün bunlar için gerekirse Avrupa’daki güçlü sosyal demokrat partilerden teorik ve teknik destek alınmalı.
Evrensel sosyal demokrat çizgiye doğru yürümesi kısa vadede CHP tabanında kısmî rahatsızlıklar ve tepkiler yaratabilir. Yer yer blok oy kaybına da yol açabilir. Ancak, orta ve uzun vadede partiye çok kazanç sağlar. Partinin tabanını genişletir ve liderlerle ideologları evrensel bir dili kullanır hâle getirir. Bu hem CHP’yi hem Türkiye’yi çok rahatlatır. CHP’nin burada ana hatlarının vurguladığım şekilde değişmesinin başka zorluklarının da olduğunun ve özellikle parti liderliği için riskler taşıdığının farkındayım. Ama liderlik zaten öncülük yapmak, risk almak değil midir? Kılıçdaroğlu partisini ve Türkiye’yi yeni ufuklara taşı(ya)mazsa, CHP genel başkanlığı koltuğunda bir süre oturmuş olması, ileride, ne gibi bir tarihî anlam taşıyacak?
Zaman, 31.12.2010