Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da… – Cengiz Alğan

Bütün ulus devletlerin kuruluşunun arka planında kanlı bir tarih yatar. İnsanlık tarihi boyunca savaşlar, katliamlar, kitlesel kıyımlar hep olmuştur ama ulus devletlerin şekillendiği, yaklaşık son 250 yılda dökülen kan, daha önceki binlerce yılın toplamından kat be kat fazladır. Bugün dünyanın en gelişmiş demokrasileri, insan hak ve özgürlükleri kavramlarının ‘kurucu babaları’ sayılan, dünyaya demokrasi nizamatı veren parmakların sallayıcısı Batılı devletlerin tamamının elleri milyonlarca insanın kanına bulaşmıştır.

Akıtılan kan ve oraya giden yolda işlenen suçlar o kadar büyük boyuttadır ki bunu toplum nezdinde kabul edilebilir kılmanın yolu, yapılanların haklılığına ‘meşru’ gerekçeler bulmak ve çoğunluğu bu gerekçelere ikna etmektir. Karşı taraf o kadar büyük kötülüklerle üzerimize gelmiştir ki ona karşı ne yapsak yeridir. Buna ‘resmi tarih’ yazımı diyoruz. Kazananlar, o tarihi kendilerini haklı gösterecek şekilde yazıyor.

Bizde son asrın resmi tarihi, Sultan Abdülhamit’i silah zoruyla devirip iktidara el koyan darbeci İttihatçılar ve devamcısı Kemalistler tarafından yazıldı. Çocuklarımız bugün bile okullarda onların yazdığı tarihi ezberlemek ve tartışmasız gerçek olarak kabul etmek zorundalar. Yoksa herhangi bir kamu görevine atanmak için girecekleri sınavlarda bile başarılı olmaları mümkün değil.

Fakat günü gelip, kuruluş hikâyelerinin üzerindeki ‘resmi’ örtüyü kaldırdığımızda hazin hikâyelerle karşılaşıyoruz. 1909’dan itibaren devlet idaresini zorla ele geçiren İttihatçılık Osmanlı’yı, Almanya’nın yanında 1. Dünya Savaşı’na sürükledi. Abdülhamit’i devirirken işbirliği yaptıkları Taşnak ve Hınçak örgütleriyle ittifakları bozulunca, bunların bazı eylemlerini tüm Ermenilere mal ederek 27 Mayıs 1915’te Ermenileri felakete sürükleyenTehcir Kanunu’nu çıkardılar. Ama daha kanun çıkmadan (24 Nisan’da) ülkenin her yerinde yaşayan Ermenileri, malına mülküne de el koyarak sürgüne yollamaya başlamışlardı.

Der Zor çöllerine yollanan Ermenilerin on binlercesi, hapishaneler boşaltılarak oluşturulan, Teşkilat-ı Mahsusa’ya bağlı çeteler aracılığıyla ve bizzat telgraf başındaTalat Paşa’nın verdiği emirlerle öldürüldü. Sürgün koşulları öyle ağırdı ki on binlerce kadın, çocuk, yaşlı Ermeni de yollarda açlıktan ve hastalıklardan kırıldı. Der Zor’a ulaşabilenler orada bir kez daha katliama uğradılar.

Bütün bunlar olurken ordunun başında İttihatçıların müttefik seçtiği Almanya’nın bir generali bulunuyordu. Savaş bitip Osmanlı yenilince İttihatçı şefler yine bir Alman torpidosuyla ülkeyi bırakıp kaçtılar. Talat da daha sonra Berlin’de suikasta uğradı.

Fakat şeflerin yurtdışına kaçması ve öldürülmeleriyle İttihatçılık da ölmedi. Kaçtıktan sonra gıyabında (diğerleriyle birlikte) yargılanan, rütbeleri sökülen, mallarına el konulan Talat’a Cumhuriyet’ten sonra itibarı iade edildi. 1926’da kanun çıkarılarak ailesine ev tahsis edildi ve şehit aylığı bağlandı. 1943’te de naşı Nazi yönetiminden alınarak İstanbul’a getirildi. Halen diğer önde gelen İttihatçılarla birlikte, Abide-i Hürriyetşehitliğinde yatıyor.

Sonraki yıllarda aynı zihniyet, şapka takılmıyor diye Rize’yi bombaladı. Başını açmadığı için kadınları astı. Müslümanların tekkelerini, zaviyelerini kapattı, Hristiyanlara 80 sene kilise açma hakkı tanımadı. Dersim’de, Zilan’da, Ağrı’da ve 1990’larda Kürt katliamlarına girişti. Her başı sıkıştığında askeri darbeler yaptı, Menderesleri ve ‘bir sağdan, bir soldan’ gençleri idam etti. 1934’te Trakya’da Yahudi pogromları, 1942’de Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955’te Rumlara katliamlar uyguladı. İmam Hatipleri kapattı, başörtülüleri devlet kapısından içeri sokmadı. 28 Şubat’ta İmam Hatip öğrencilerini arabalara doldurup sokak köpekleri gibi şehir dışlarına attı. Dindarların ve Kürtlerin siyasi partilerini kapattı. Binlerce faili meçhul işledi, köyleri yaktı, boşalttı… Liste böyle uzar gider.

Son 10-15 yılda ise resmi tarihle hesaplaşma yönünde çok olumlu adımlar atıldı. Kürtlere ve gayrimüslimlere haklarının iadesi, Müslümanların gasp edilmiş itibarlarının yeniden sağlanması, Dersim özrü, Ermenilere taziye gibi açılımlarla, özellikle dindar Müslüman kitleler, zaten kendilerini de Cumhuriyet tarihi boyunca ezmiş olan İttihatçı zihniyetten ayrışmayı becerdiler. Bunun tek istisnası Ermeni meselesi.

İttihatçılık ve devamında Kemalizmi, yukarıda sayılan zulümlerin hepsini ve fazlasını uyguladığı için lanetleyen bu taban, sıra 1915’e geldiğinde ‘error veriyor’. Alman parlamentosunun aldığı karar sonrası, bu tabana hitap eden gazetelerin tamamı, başka hiçbir konuda anlaşamadıkları Sözcü’yle aynı/benzer manşetleri atabiliyor. “Ermeni dölleri”, “Ermeni hainler” gibi naftalinli laflar sandıklardan çıkarılıp ortalığa saçılıyor. İnsan gerçekten hayret ediyor: Bu İttihatçılar her haltı yediler de bir tek Ermenilere mi ilişmediler? Hoca Nasreddin’in fıkrasındaki gibi, kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun?

Biliyoruz; Alman parlamentosunun aldığı kararın Ermenilerin yaşadığı trajediyle alakası yok, Türkiye’nin siyaseten sıkıştırılmasıyla alakası var. Üstelik bu kararlar, daha 10 yıl önce Osmanlı Ermenileriyle ilgili konferans düzenlemenin bile devlet krizine yol açtığı memleketimizde, bugün vakıf mallarının iadesi ve devletin en üst organı tarafından taziye dilenmesiyle açılan özgür tartışma ve ‘iyileşme’ ortamını zehirliyor.

Biliyoruz; iki atom bombasıyla yüzbinleri öldürmüş ABD’nin başkanı Japonya’ya gidip “Savaşta olur böyle şeyler” diyecek kadar yüzsüz. Biliyoruz; Fransa Cezayir’de, Belçika Kongo’da, İngiltere dünyanın her yerinde ve Almanya gaz odalarında soykırımlar yaptı. Rusya Tatarları, Çerkesleri tehcir etti, katletti. Kanada’da yerliler, Avustralya’da Aborjinler soykırıma uğradı. Biliyoruz; Suriye ve Irak’ta yaşanan güncel soykırıma hepsi birden sessiz. Hepsini biliyoruz, görüyoruz da insanlık tarihi için utanç verici katliamlarla dolu şu 20. Yüzyıl’da bir tek bizim İttihatçıların mı eli temizdi? Hem de başka her konuda suçlu bulduğumuz şu İttihatçılar?

Artık bu ezberden kurtulmanın zamanı gelmedi mi? Osmanlı’ya ayaklanan bütün Ermeniler değil, Taşnak ve Hınçak örgütleriydi. Ermenileri ve devamında başka halkları katleden, sürgüne yollayan da bütün Türkler değil, İttihatçılar ve onların kurduğu iktidarın sürdürücüleriydi. Bugün nasıl çoluk çocuk demeden bombalarla parçalayan PKK yüzünden bütün Kürtleri suçlu ilan etmiyorsak (ki bunu yapan ırkçı kafalar da hala var), aynısı Ermeniler için de geçerli. İkiyüzlü emperyal politikalara karşı çıkalım derken, bin bir zahmetle varabildiğimiz kardeşlik kapısını yeniden paramparça etmeyelim.

Serbestiyet, 04.06.2016

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et