Daha önce de yazmıştım, ‘kapitalizm’ sevdiğim ve hazzetiğim bir kelime değil. Sosyalizmle karşılaştırıldığında yaptığı çağrışım çok yanlış ve itici. Sosyalizm kamu yararını ve iyiliğini kapitalizm ise dar bir çevrenin çıkarını ve iyiliğini çağrıştırıyor. Oysa, gerçek tam tersi.
Birçok kimse ‘kapitalizm’ teriminin mucidinin Marx olduğunu düşünür. Bazıları da terimin bu sistemi savunalar tarafından geliştirildiğini zanneder. Marx hakkındaki yanılgının sebebi Capital adlı tamamlanmamış ve zamanla temel tezleri çökmüş iddialı kitabın yazarı olması. Serbest piyasa ile aynı anlamda kapitalizmi savunanları kelimenin sahibi sanmanın sebebi ise ‘kapitalistlere hizmet eden’ bir sistemi kapitalistlerin veya kapitalizmi savunanların icat etmiş ve adlandırmış olması gerektiği fikri. İkisi de yanlış.
Kavramın mucidi Werner Sombart adlı sosyalist Alman yazardı. Serbest piyasa ekonomisini savunan filozofların ekserisi bu adlandırmayı asla sevmedi ve benimsemedi. Hayek bunlardan biriydi. Adam Smith bu kavramın kendisinin ‘doğal özgürlük sistemi’ adını verdiği sistemle aynı anlamda kullanıldığını bilseydi, herhâlde, hem şaşırır hem de çok üzülürdü.
Kavramın çoğu zaman eş-dost kapitalizmi ile liberal kapitalizm arasında ayrım yapılmadan kullanılması kafa karışıklığının daha da artmasına sebep olmakta. Bugün kapitalizm deyince akla gelmesi gereken iki sistem eş-dost kapitalizmi (buna politik kapitalizm dendiği de oluyor) ve serbest piyasa kapitalizmi veya liberal kapitalizm.
Kapitalizmi eleştirenlerin çoğu kapitalizm hakkındaki bilgilerini genellikle kapitalizme içinden bakan düşünürlerden değil, kapitalizmi yeren yazarlardan ediniyor. Böyle olunca yanlışlıklar birbiri üzerine yığılıyor. En vahim hata, ‘kapitalist sistemin’ önce ideolojisinin doğduğunun, sonra insafsız birilerinin bu ideolojiye uygun bir sistem inşa ettiğinin sanılması. Tabiî sosyalizm, faşizm gibi kurucu rasyonalist ideolojilerden beslenince böyle düşünmek kaçınılmaz oluyor. Önce teoriyi kur, sonra ona uygun ideal toplumu adeta bir Tanrı gibi yarat.
Kapitalizm bir ideolojinin, veya o ideolojinin geliştiricilerinin eseri değil. Kapitalizm bir sebep değil bir sonuç; olmuş bitmiş bir şey değil akan bir süreç. Kapitalizm kapitalist filozoflar yazılarıyla insanları efsunladığı için değil, insan davranışları kapitalizme yol açtığı için var. İnsan davranışlarının temelleri değişmediği sürece de var olacak. İnsan davranışları ise bir taraftan insan doğasıyla diğer taraftan insanın içinde yaşadığı eko-sistemle bağlantılı.
Bu yanlışla bağlantılı iki yan yanlış da, kapitalizmin bir tarihî kategori olduğunu ve bir özgül üretim biçimine tekabül ettiğini sanmak. Bu yanlışların tesiriyle sosyalistler kapitalizmden sosyalizme geçişi sağlayacak bir devrimi beklerken, bazı kapitalizm eleştirmenleri de endüstriyel kapitalizm, ticarî kapitalizm, finans kapitalizmi gibi safhalandırmalarla kapitalizmin neredeyse birbiriyle ilintisiz farklı türleri olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Kapitalizm değişik gelişmişlik seviyelerinde tarihin başından beri var ve insanlar bilinen özellikleriyle sahip oldukları eko-sistem içinde yaşamaya devam ettikçe var olacak. Kapitalizmin birbirinden keskin sınırlarla ayrılmış ticarî, sınaî, finansal evreleri söylemi de nihaî tahlilde boş. Bunların hepsi, her zaman vardı, var olacak. Biri diğerini tasfiye etmiyor; içiçe yaşıyorlar, hatta, birbirlerini gerektiriyorlar.
Son zamanlarda artan antropolojik araştırmalar, arkeolojik bulgular ve yakın zamanlara kadar gelen ‘ilkel’ topluluklarla ilgili etnografik çalışmalar, kapitalizmin doğal bir insanî durum olduğunu, anti kapitalistlerin sevmediği davranış kalıplarının ve insanlık dışı saydığı beşerî kurumların ‘pis kapitalistler’ tarafından yaratılmadığını, binlerce yıldır var olduğunu ve insanların tabiatının ve dünyanın özelliklerinin eseri olarak doğduğunu gösteriyor. Her şeyin her zaman değiştiği iddiası bir safsata.
İktisat profesörü Thomas Mayor’ın avcı-toplayıcı toplumlarla ilgili bir yazısına göre insanlar, onbin yıl kadar önce tarımsal üretime geçinceye kadar, yaklaşık 50 kişilik nüfusa sahip, birbirlerine kan bağıyla bağlı ailelerden oluşan küme toplumlarında yaşadı. Bu toplumlardaki aile içi ve aile dışı davranış müşevvikleri ve temel beşerî kurumlar neredeyse modern zamanlardakilerle aynıydı. Ailede altruizm, daha geniş toplumda kişisel çıkar arayışı esastı. Ailede altruizmden vazgeçilseydi veya altruizm daha geniş topluma uygulansaydı, insan cinsi varlığını devam ettiremezdi. Modern kapitalizmin yarattığı sanılan bütün beşerî kurumlar bu toplumlarda doğdu ve gelişerek zamanımıza nakledildi. Mülkiyete saygı ve mülkiyetin rıza ile transferi, bireysel tercih hakkı, kişisel hayatın sorumluluğunu üstlenme, karşılıklılığa ve kurallılığa dayanan serbest ticaret, kişisel çıkar arayışına dayalı yardımlaşma ağı, beşerî ilişkilerde gönüllülük bunların başlıcalarıydı.
Kapitalizm eleştirisinde sınır tanımayanlara daha önce de dile getirdiğim iki basit sorum var: 1) Kapitalizm, her cenahta çok sayıda düşmanının olmasına rağmen, nasıl oluyor da yok edilemiyor, yaşamayı sürdürüyor? 2) Kapitalizmi tasfiye etmek isteyenler yerine nasıl bir sistem istediklerini ve özellikle bu sistemi nasıl yaratacaklarını, ekonomik hayatı ‘yeni’ dünyalarında –ütopyalarında- hangi yol ve yöntemlerle organize edeceklerini niçin net şekilde açıklayamıyor? Niye bu tür soruları hiç gündemine almıyor?
Niye susuyorsunuz arkadaşlar, boşa ve boşuna atıp tutmayı bırakıp bu sorulara cevap versenize!