Zaten hiçbir zaman gündemden düşmeyen bedelli askerlik tartışması Başbakan Erdoğan’ın son açıklamasıyla iyice hararetleneceğe benziyor. Başbakan konuyu Genelkurmay’la görüşeceklerini söylemiş. Bilindiği gibi geçen yıl Başbuğ “bu koşullarda bedelli askerlik düşünülemez” diye kestirip atmış; bu açıklama da o dönemki tartışmaların sonu olmuştu.
Bakalım bu defa Genelkurmay’dan nasıl bir açıklama gelecek… Aslında böyle bir yasanın çıkarılması elbette hükümetin yetkisinde.
Tabii hükümetin bu konuda karar alırken Genelkurmay’ın görüşünü alma ihtiyacı duyması mantıklı. Ancak, Genelkurmay’ın argümanları sadece askeri ihtiyaçlar noktasında olmak ve ayrıca hükümet ile kamuoyu açısından da ikna edici olmak zorunda.
Askeri ihtiyaçlar da ülkenin bütün diğer ihtiyaçları gibi hepimiz tarafından bilinebilir, anlaşılabilir ve tartışılabilir.
Yani, Genelkurmay görüş açıklayacaksa bu konuda açıklamalı ve hepimizi neden sayıca büyük ama askeri eğitimi zayıf bir orduyu sürdürmek zorunda olduğumuz konusunda ikna etmeli.
Eğer Genelkurmay da kendi argümanlarını ortaya koyarsa, kamuoyu her iki görüşü de yan yana koyup tartışabilir. Öte yandan bedelli askerlik çıkarmanın sorunun çözümü açısından geçici bir önlem olduğunun herkes farkında.
Bu formüle bir yandan yıllar içinde biriken asker kaçaklarının sorununu çözmek, bir yandan da belli bir gelir temini için zaman zaman başvuruluyor. Ama bu, hem geçici bir formül hem de doğrusu bazı sakıncaları var.
Özellikle Güneydoğu’da çatışmaların devam ettiği ve şehit cenazelerinin gelmeye devam ettiği bir ortamda, parayı verenin ölüm tehlikesinden kurtulması gibi bir sonuca yol açacağı için, insanların vicdanını bir ölçüde acıtıyor.
Diyeceksiniz ki, zaten zenginle fakir arasında hangi konuda eşitlik var ki bu konuda olsun.
Parası olan en iyi tedaviyi olup ölümden kurtulurken parası olmayan ölmüyor mu?
Doğru ama bu yine de “parasızlık yüzünden şehitlik” şeklini alınca hazmedilmesi zor bir hale geliyor…
Buna karşılık hem ilke olarak doğru olan hem de modern savaş sanatının gereklerine uygun düşen bir çözüm var: Profesyonel askerlik. Yani zorunlu askerliğin kaldırılması, onun yerine isteyenlerin uzun süreli sözleşmelerle çalışmak üzere profesyonel askerliği seçmeleri ve modern savaş teknolojisinin gereklerine göre eğitilmeleri…
Bu, daha küçük ama daha iyi eğitimli, savaş gücü daha yüksek, daha çevik ve etkili bir ordu demek. Zaten bugünün savaşları da bunu gerektiriyor.
Yüksek teknoloji kullanılan günümüz savaşlarında topu topu üç aylık askeri eğitim almış acemilerin yeri olmadığını artık herkes kabul ediyor.
Zorunlu askerliğin kaldırılarak profesyonel orduya geçilmesi hem savaşmak istemeyen, savaşa ilke olarak karşı olan anti militaristleri, vicdani retçileri, pasifistleri kurtaracak; hem de savaşmak isteyenin, yaptığı hizmetin karşılığını almasına imkân verecek.
Bu arada, bir sonucu daha olacak zorunlu askerliğin kaldırılmasının; hem de çok önemli bir sonucu: Osmanlı’nın son döneminden beri devam ede gelen “Ordu, ‘millet’i yoğuran bir ocaktır” fikri temelini kaybedecek; ordu-millet anlayışı son bulacak.
Orduya biçilen “eğitimsiz milletin fikir ve duygularının gelişmesini, ruhunu ve maneviyatını yükseltmek yönünde güçlenmesini sağlama” daha doğrusu milleti askerileştirme misyonu son bulacak.
Ordu “milleti yoğuran bir ocak” olmaktan çıkınca, ülkenin dış güvenliğinin sağlanması görevi de tıpkı iç güvenliğin sağlanması ya da adaletin sağlanması gibi bir görev haline gelecek.
Önemli ama kutsal olmayan; vazgeçilmez ama imtiyazlı olmayan bir meslek… Evet, “Türk milleti asker millettir” diye övünmeyi seven kimileri bu değişiklikten hiç memnun olmayacaktır ama böyle bir reformun ülkenin bir an önce demokratikleşmesini isteyen büyük çoğunluk için son derece sevindirici bir gelişme olacağı kesin.
Genelkurmay’ın Başbakan’ın açıklamasına vereceği cevabı önümüzdeki günlerde göreceğiz. Umalım ki bu defa verilen cevap geçen defaki gibi kestirip atmak şeklinde olmasın.
Ve yine umalım ki Genelkurmay kestirip atsa bile, hükümet ve Meclis, tartışmayı devam ettirsin.
Böylece ordumuzun askeri ihtiyaçlarını ya da nasıl bir orduya sahip olmamız gerektiği konusunu belirlemenin Genelkurmay’ın tekelinde olmadığını; asıl karar verici olanın toplum ve onun temsilcileri olduğunu davranışıyla ortaya koysun.
Bugün, 21.04.2010