Libya’nın ABD-Fransa-İngiltere’nin saldırısına uğradığı bugünlerde bütün dünyanın gündeminde Kaddafi isimli diktatör baş sırayı işgal etmektedir. Libya, sinsi ve sistematik bir şekilde Batılı güçlerin işgaline uğrarken Kaddafi ise patolojik kişiliğiyle manşetleri işgal etmektedir. Kaddafi gündemde tutulmasına rağmen asıl sorun Kaddafi değildir. Kaddafi, Saddam, Şah, Esad, Zeynelabidin bin Ali, Mübarek ve Suud kralı gibilerden oluşan diktatörler çöplüğüne maalesef İslam coğrafyası dönüşmüş durumdadır. Müslüman coğrafyasının bir diktatörler çöplüğü olması asıl sorunumuzdur. Kullanım süresi dolan bir diktatörü tasfiye eden Batılı güçler onun yerine yeni bir diktatör bulmakta hiç zorluk çekmemektedirler. Otoriteryanizm ve totaliteryanizmin ne olduğunu yaşadığımız tecrübeler açısından yeniden keşfetmeye çalışmalıyız. Bu bağlamda Kaddafi gibi diktatörlerin profillerini bütün açılardan analiz etmenin ve kapsamlı çalışmalara konu etmenin çok acil bir ihtiyaç olduğunun farkına varmalıyız.
Kaddafi dünyaya irrasyonel, çılgın, tuhaf, komik ve patolojik bir portre olarak sunulmasına rağmen onun diktatörlere has özel bir zihinsel çerçeve ve psikolojiye tıkıldığını unutmamamız lazımdır. İrrasyonellikle özdeşleştirilen Kaddafi, ciddi bir hesap kitap adamı olup kendisine özgü A,B, C ve D planları olan birisidir. Her yeni duruma göre kendi senaryosunu devreye sokmaya çalışmakta ve sonuç almayı ummaktadır.Kaddafi, bir satranç oyuncusu gibi davranmaktadır. Yaptığı hamlelerin kötü olması onun için önemli değildir. Onun için oyunun sonucu değil, oyunun devam etmesidir.Şu anda Kaddafi ve Batılı devletlerin planı birbiriyle uyum göstermektedir, çünkü hem Kaddafi hem Batı bölünmüş bir Libya istemektedir. Şu anda oynanan oyunda yapılan hamleler bu amacı gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.
Televizyona çıkma ve Batılı meşhur gazetecilere röportajlar verme suretiyle Libya’ya ve dünyaya mesajlar veren Kaddafi, aslında sadece propaganda etmemektedir. Kendi iç dünyasında geçenleri dış dünyaya tezahür ettirmektedir. Devrim gerçekleştiren lider, sonuna kadar tek başına onurlu bir şekilde işgalci Batılı güçlere direnen büyük kahraman portresi çizmeye çalışan Kaddafi, gerçekten kendisini öyle görmekte ve dünyanın da buna inanmasını istemektedir.Tarihe ve dünyaya tek başına yön verme ihtirasında olan Kaddafi için söylediklerinin günümüz dünyasının gerçekleriyle uygun ve ilişkili olmasının hiçbir önemi yoktur. Önemli olan onun kendisine inanmasıdır.Kendini kendisine saplantı haline haline getirmek, Kaddafi’nin en büyük sorunudur. Kaddafi, Kaddafiden kurtulamadığı için Libya Kaddafi’den kurtulamamaktadır.
Sadece kendisine inanan Kaddafi, krallığı yıkmak suretiyle kırk iki yıldır Libya’ya istikrar getirdiğine ve bundan dolayı bütün Libyalıların sonsuza kadar kendisine şükran duymaları gerektiğine inanmaktadır. Dünyayı ve Libya’yı kendisinden ibaret görme konusunda çok yetenekli olan Kaddafi, maalesef diktatörlüğün toplumda yarattığı derin ataletin farkında değildir. Diktatörler, çok tutucu olurlar ve yeni gelişmelere kendilerini yaratıcı şekilde adapte etme yeteneğinden yoksundurlar. Onların en iyi bildiği şey, iktidar ve güçlerini korumak için her şeyi feda etmektir.Değişen dünyayı ve Libya’yı okuyamayan Kaddafi, iktidarı için her şeyi yakmaya ve yıkmaya hazır bir ruh haliyle hareket etmektedir.
Kaddafi, inatçı ve ilkeli bir lider olmaktan öte çok fırsatçı ve pragmatik biridir. Onun için asıl olan ilke yada ideoloji değil, iktidardır. Batılıları suçlayan Kaddafi, daha önce Sarkozy’nin seçim kampanyasını finanse etmiş, Berlusconi’ye maddi desteklerde bulunmuş biridir. Nükleer programını iptal etmesi ve Lockerbie faciasında ölenlerin ailelerine ödediği büyük tazminatlarda unutulmamalıdır. Kısa bir süre öncesine kadar sarmaş dolaş olduğu liderler, bugün kendisine acımasız bir şekilde saldırmaktadırlar. Kaddafi, bugün kendisini büyük nasyonalist lider, Batı emperyalizmine karşı mücadele eden büyük savaşçı ve ezilen üçüncü dünya uluslarının sözcüsü gibi sunmaktadır. Ancak pratikte Kaddafi, bunların hiçbirine önem vermemektedir. Kaddafi, sadece kendisine ve iktidarına önem vermektedir.Kendi halkının karşılaştığı insani acılara Kaddafi hiçbir şekilde aldırmamakta ve önemsememektedir.
Bedevi bir kabileden gelen Kaddafi, hayatı boyunca bedevi olmanın ağırlığı altında ezildi. Kendisine yeterince değer verilmediğini düşündü. Kendisini değer verilen bir bedevi haline getirmek için her şeyi yaptı. Meşhur çadır, Kaddafi’nin kendisine değer verilmeye ne kadar aç olduğunun somut tezahürüdür. Kendisine yeterince değer verilmediğini düşünen Kaddafi, kendisini bütün Libya ile özdeşleştirmekte, kendi onurunu ve Libya halkının onurunu aynı saymaktadır Libya halkının onurunun saldırı altında olduğunu söyleyen Kaddafi, aslında kendi onur ve değerinin saldırı altında olduğunu kast etmektedir.Kendi onurunu halkının onuruyla özdeşleştiren Kaddafi, kanının son damlasına kadar savaşacağını bunun için söylemektedir. Kaddafi, şu anda kendi savaşını vermektedir.
Kaddafi, hiçbir şekilde yaşananlardan kendisini sorumlu görmemektedir. Halkına hayal edilebilecek en büyük iyilikleri yaptığını düşünen Kaddafi, halkının kendisinden memnun olmadığını yada kendisine karşı isyan içinde olacağı gerçekliğini hiçbir şekilde kabul etmemektedir. Yaşananların sorumluluğunu Kaddafi hep kendi dışında yerlerde aramaktadır. Bu sorumlu bazen el-Kaide, bazen uyuşturucuyla kandırılan gençler, bazen de dış güçlerin kışkırtmaları olabilmektedir. Herkesi suçlayan Kaddafi, şimdiye kadar yaşananlarda kendisinin de payının olabileceğine hiçbir şekilde ihtimal vermemektedir. Kırk iki yıllık diktatörlüğü sonucunda Kaddafi, Libya’yı kendi eseri ve kendisini de Libya’nın tek yaratıcısı görmektedir. Kendisi olmadan Libya’nın var olmayacağı psikolojisi içinde hareket eden Kaddafi, artık kendisini kendi bile kontrol edememektedir. Oğlunun kendisini bazen frenlediği söylenmesine rağmen Kaddafi üzerinde etkin olabilecek hiçbir kişinin veya çevrenin olmadığı görülmektedir.
Bütün Libya’yı kendisinden ibaret gören Kaddafi, coğrafyamızda ortaya çıkan son diktatör olmayacaktır. Batılı güçleri başımıza diktatörleri musallat etmekle suçlamak hiçbir işe yaramamaktadır. Bu diktatörlerin içimizden çıktığını unutmamalı ve kendi içimizdeki diktatörlük bataklığını nasıl kurutacağımız konusunda kendimizle köklü bir şekilde hesaplaşmalıyız. Libya olayları, kendi içimizdeki diktatörlüğüyle hesaplaşmayı çok acil bir ihtiyaç haline getirmektedir.
22.03.2011