Siz bu yazıyı okurken Hükümet’in ÖYM’lerle ilgili değişiklik tasarısı açıklanmış olacak.
Her ne kadar yazıyı yazdığım şu saatlerde Pandora’nın Kutusu’ndan ne çıkacağını tam olarak bilmesem de yapılan gayriresmi açıklamalardan hükümetin bu değişiklikten asıl maksadının “izin sisteminin güçlendirilmesi” olduğunu görmek zor değil.
Yani, değişikliğin merkezinde en yapılmaması gereken şey var.
Aslına bakarsanız, tırpanlanmaya çalışılan bu yetki, benim sadece özel yetkili mahkemelerin değil, bütün mahkemelerin sahip olması gerektiğini düşündüğüm bir yetki. Yargının elinin kolunun bağlanmaması; hiç kimsenin, ama hiç kimsenin yargıya karşı özel koruma altına alınmaması; savcı ve yargıçların görevlerini yaparken hiç kimse için hiç kimseden izin istememesidir ideal olan.
Eğer bütün mahkemelerin böyle bir yetkisi olsaydı, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması bile savunulabilirdi. Ama böyle bir sistemi bugünden yarına bütün mahkemelere genelleyemediğimize göre, hiç değilse ÖYM’lerin bu yetkilerini korumamız gerekirken, anlaşılan o da kaldırılıyor.
Maksat özgürlükleri korumak olsaydı
Devam eden davalar boyunca özel yetkili mahkemelerle ilgili çeşitli rahatsızlıkların ortaya çıktığını; ÖYM’lerin yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacının da bu rahatsızlıklar nedeniyle gündeme geldiğini biliyoruz. Ne var ki, bugün konuşulan değişikliklerin (özellikle de izin sisteminin genişletilmesinin) bu rahatsızlıklarla en ufak bir ilgisi yok.
Esasen sıkıntıların büyük kısmının kaynağı ÖYM’ler değil, ÖYM hakim ve savcılarının kullandıkları Terörle Mücadele Yasası!
Eğer bugün KCK davaları başta olmak üzere birçok davada birçok kişi akıllara ziyan bir şekilde “örgüt üyeliği”nden tutuklu yargılanıyorsa (ki en büyük sıkıntı budur) bunun sorumlusu özel yetkili mahkemeler değil, Terörle Mücadele Yasası…
TMY ile fikir cezalandırılıyor
Bu yasadaki olağanüstü geniş terör tanımı en büyük problemlerden biri.
Bir başkası, örgüt üyeliğinin tespitine ilişkin hükümler. Söz konusu yasa, illegal örgüt üyeliği için somut deliller aramaksızın, illegal örgütün telkin, tavsiye ve arzuları istikametinde faaliyette bulunulmasını örgüt üyeliği olarak yorumlayıp cezalandırıyor.
Bir başka nokta, sadece terör örgütünün propagandasının değil, terör örgütünün amacının propagandasının yapılmasının da terör suçu sayılması. Bir başka deyişle bu maddeyle, herhangi bir terör örgütü federasyonu amaçlıyor diye, federasyonu savunan her aydın, gazeteci ya da siyasetçi de terör suçuyla yargılanabiliyor.
Aynı yasayla basın faaliyetinin amacının illegal örgütün amacıyla örtüşmesi halinde gazeteci de terör suçu işlemiş sayılabiliyor.
Bütün bu maddeler, eylemle fikir arasındaki sınırı flulaştıran, birbirine karıştıran, sonuçta fikrin cezalandırılmasına yol açan antidemokratik maddeler.
Eğer hükümetin amacı, kişi hak ve hürriyetlerini korumak, özgürlük-güvenlik ikileminde terazinin özgürlük yanını güçlendirmek ve ortaya çıkan toplumsal rahatsızlığı gidermek olsaydı; ilk yapması gereken şey, Terörle Mücadele Kanunu değişikliğini de 3. Yargı Paketi’ne koymak olurdu.
Ama görüyoruz ki, bu akıllara bile gelmiyor. AK Parti hükümeti varsa yoksa “izin sisteminin güçlendirilmesi” için uğraşıyor. Tabii bu ısrar da çeşitli spekülasyonlara neden oluyor.
En sık sorulan soru da şu: Yoksa hükümet, yargının her istediği kapıyı açmasından, her istediği kişiyi sorgulamasından, devletin neresinde suç işleniyorsa oraya elini kolunu sallaya sallaya girebilmesinden artık rahatsız mı oluyor?
Bugün, 30.06.2012