Malûm, 24 Kasım’da Türkiye, hava sahasını ihlal ettiği ve yapılan uyarılara aldırış etmediği gerekçesiyle Rusya’nın bir savaş uçağını Türkiye-Suriye sınırında düşürdü. O gün bugündür Rusya büyük bir vaveyla koparıyor, uluslararası kamuoyunu Türkiye aleyhine dolduruşa getirmeye çalışıyor.
Bu olayda Rusya “hem suçlu, hem güçlü” rolü oynuyor. Ukrayna ve Kırım’da uluslararası hukuka aykırı olarak yaptığı işgal ve ilhaklardan sonra, -Batının yeterince tepki göstermemesinden de cesaret alarak- şimdi aynı şeyi Suriye’de yapıyor. Hem Türkiye’nin hava sahasını ihlal ediyor, hem IŞİD’in olmadığı Türkmen bölgelerini bombalıyor, sivilleri katlediyor, hem de “uçağım düşürüldü bunu Türkiye’nin yanına bırakmayacağım” diye tehditler savuruyor. Bu kapsamda Türkiye’den sebze-meyve ithalatını 1 Ocak 2016’dan itibaren yasaklama kararı almış durumda. Bu karar ilk günlerde Türkiye’de bazı çevrelerde epey paniğe yol açmıştı; bereket bu hava yavaş yavaş dağılıyor. Bu vesileyle ithalat yasaklarının ve ambargoların etkilerine kısaca değinmekte yarar var.
Baştan söyleyelim: Paniğe gerek yok. Türkiye’yi yönetenlere dolduruşa gelmemelerini, “kana kan dişe diş” diyerek benzer misillemelere kalkışmamalarını tavsiye ederim. Zira ithalat yasaklarının en başta yasakçı ülkeye zarar vereceğini, o ülkede fiyatları yukarı çekeceğini ve tüketiciyi zor durumda bırakacağını unutmayalım. İthalat yasakları ve ambargolar milliyetçi duyguları kaşıyarak oy toplamaya çalışan siyasetçilere sevimli gelebilir. İthalatı yasaklanan ürünü içerde üretenleri ihya edebilir. Kısaca bu yasaklar kısa dönemde birilerini sevindirebilir.
Ama miyopik bir gözle kısa vadeye ve belirli bir kesime odaklanmayı bırakır da, bütün toplumu ve uzun vadeli sonuçları da dikkate alarak olaya baktığımızda ithalat yasaklarının hem tüketicilere, hem üreticilere zarar vereceği muhakkaktır. Bu yasaklar, kısıtlamalar ve ambargolar en başta mal arzını daraltır, çeşidi azaltır, fiyatları yükseltir, kaliteyi düşürür. Kalitesiz, çeşidi az mallara yüksek fiyatlar ödemek tüketiciyi vurur, refahı azaltır. Rekabetin azalması, rant imkânlarını artırır, bu da yerli üreticiyi atalete, tembelliğe iter; kendini geliştirme ve teknolojiyi iyileştirme dürtüsünü yok eder. Kıt kaynakların üretim ve teknoloji yerine rant-kollama ve siyasi karar mercilerinden torpil koparma faaliyetlerine, rüşvet ve yolsuzluğa yönlendirilmesine sebep olur. Nitekim Türkiye’nin büyük ölçüde dışa ve rekabete kapalı olduğu dönemlerde yaşadığı tecrübe ortadadır: ithalat yasakları ve korumacılığın bir yandan içerde kalitesiz mallara yüksek fiyatlar üzerinden tüketiciyi nasıl vurduğu, rant-kollama faaliyetlerinin nasıl tavan yaptığı, devlet eliyle dağıtılan rantlarla beslenen montaj sanayisinden başka bir şey üretmediği hepimizin malumudur.
Bu çerçevede Rusya’nın ithalat yasağı kararı akıldışı, kendi ayağına kurşun sıkan türden bir karardır. Bunun kaçınılmaz sonucu Rusya içinde gıda ve sebze-meyve fiyatlarının artması, Türkiye’de aynı malların fiyatlarının düşmesidir. Nitekim kararın ardından Rusya’da limonun kilosu 10 dolara yükselmiş, Antalya’da domatesin kilosu yarıya düşmüştür. RBC gibi Rus kaynaklar kararın Rusya’da enflasyonu artırıp otomotiv sektörünü vuracağını tahmin etmektedir. Rusya’nın bu irrasyonel kararından her iki ülkenin işadamları ve ticaret erbabının da rahatsızlık duyması manidardır. Şu ana kadar iyi bir sınav vermiş olan siyasetçilerimizin soğukkanlı davranmaları ve fevri tepki vermemeleri hepimizin yararınadır. Bu arada şartların zorlamasıyla Türkiye’nin yeni enerji anlaşmaları yapmaya başlamış olması da dikkat çekicidir.
Yeni Yüzyıl, 14.12.2015
http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/ithalat-yasaklari-rusya-misilleme-461